Ahlaksız eylem, ahlakla savunulamaz!

Şantaja dönük veya siyasi kazanç elde etme amaçlı ses veya görüntülü kasetlere ilişkin görüşlerimi çokça paylaştım ve hepsinde de bu davranışın “ahlaksızca” olduğunu belirttim. Buna “telefon dinleme” veya mailleri kontrol etme, sosyal medyada ava çıkma da dâhildir.

Önceki akşamdan bu yana “Başbakanın oğluyla yaptığı telefon görüşmesi” konusunda sağa sola laf yetiştirmeye çalışıyoruz.

Ahlaksızca elde edilen bir kaseti, ahlaklı bir şekilde savunmak durumuna düşüyoruz.

Öncelikle böyle bir kasetin, yani böyle bir görüşmenin olduğunu düşünmek, insanların zekâsıyla alay etmekten öte bir şey değildir.

Dünyanın en iyi hatiplerinden sayılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “şeyden” başka bir cümle kuramayan, konuşma özürlü, ne dediğini bilmeyen, meramını ifade edemeyen olarak düşünmek, başta muhatabını tanımamak olacaktır.

İkincisi başbakanın oğlu Bilal Erdoğan’ı “zekâ özürlü” gibi gösteren, anlatılanı anlamayan, algılama yeteneği bulunmayan ve bir lafı birkaç kez söyledikten sonra yarım yamalak anlayan konumunda görmek de muhatabını tanımamaktır.

Zaten bunlarda sorun olduğunu düşünmüyorum.

Sorun, kasetin üzerine balıklama atlayanlarda…

***

Daha düne kadar kasetle siyaseti dizayn etmeye kalkışanlara ateş püskürenlerin, talandan mal kaçırma sevdasında…

Edep dışı yollarla elde edilen ses veya görüntülerin, bir şantaj aracı olarak kullanmanın ahlaksızlığına vurgu yapanların sorumsuz suçlamalarında…

CHP Genel Başkan Deniz Baykal’ın kaseti, muhtemelen ve büyük olasılıkla aynı kesim tarafından servis edildiğinde de bunun “ahlaksızca” olduğunu söyleyenlerdenim.

CHP Genel Başkanının “yasak ilişki yaşaması” kendi tercihidir ve sadece kendisini ilgilendirir, bizleri değil.

Üstelik Baykal, dini bir cemaatin lideri de değil, radikal inanıştaki bir partinin genel başkanı da…

Her insan gibi yaşam şekli kendisini ilgilendirir ve bunu uluorta sergilemek, ahlaksızlıktan çok öte bir iğrençliktir.

O günlerde daha sonra aynı koltuğa oturacak olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözleri, bu tür şantajlara itibar edilmemesi yönündeydi.

Seçimleri etkileyecek, liderleri değiştirecek ve insanların tercihlerini etkileyecek bu tür kumpaslar, artık siyasi hayatımızda olmamalıydı.

Ama aynı Kılıçdaroğlu, “montaj” olduğunu çocukların bile anlayacağı bir kaset için parti yönetimini gecenin bir yarısı toplayabiliyordu.

Ne o, hükümet düşecek, sen mi kuracaksın?

Bir kasetle gelmek kesmedi, ikinci kasetle daha yüksek makama mı oturacaksın?

Planlar böyle miydi yoksa?

Paralel yapının size bir sözü mü vardı, onun için mi gençleri sokağa dökecek mesajları alelacele hazırlattınız?

Bu tavır, siyasi ahlakın neresine sığıyor?

Oysa acele etmeseydiniz, aynı kasetin 9 ve 12’inci dakikasında acemi montajcıların seslerini de duyacaktınız.

Acele etmeseydiniz, bir liderin böyle saçma bir konuşma yapmayacağına karar verecektiniz.

Acele etmeseydiniz, bir evde, merkez bankasının kasasından daha fazla paradan bahsedilmesinin akla ve mantığa uymayacağını da anlardınız.

Acele etmeseydiniz, bahsedilen gün ve saatte başbakanın Ankara’da olmadığını, kızının da İstanbul’da bulunmadığını öğrenebilirdiniz.

Ama acele ettiniz.

Çünkü size acele etmeniz önerildi.

Oturduğunuz o koltukta bir yönetim sergilediğinize sizin de bir inancınız yok, tıpkı adaylarınızı başkalarının belirlediği gibi.

Oysa başından aynı tecrübe geçmiş olan ana muhalefet partisinin lideri, henüz tazeliğini koruyan 7 bin kişinin hukuksuz bir şekilde dinlenmesi üzerine olağanüstü toplanırdı.

Montaj bir kaset için tek kelime etmeye gerek duymadığını söyleyebilirdi.

Hukukun arkasına sığınarak, yargıdaki adamlarını devreye koyarak, insanların iletişim özgürlüğüne müdahaleden öte, özel hayatlarının irdelenmesi, belki fişlenmesi ve belki de bunun şantaj aracı olarak kullanılması riskine karşı sert tepki gösterebilirdi.

Hatta hükümeti de suçlardı, “bu kadar insan dinlenirken, sen ne yapıyordun?” diye.

Nasıl böyle bir dinlemeye müsaade ettiğini sorar, “senin istihbaratın yok mu, senin güvenlik güçlerin yok mu?” diye kendince hesap da sorardın…

Lider olmak, koltukta oturmaktan ibaret değildir.

Lider olmak, olağanüstü durumlarda, en kısa sürede, en doğru kararı almak demektir.

Bunu yapamıyorsanız, siz ancak yeni bir kaset daha beklersiniz, size koltuk sağlayanından…

Yoksa hiçbir şekilde, ahlaksız eylem, ahlaklı bir şekilde savunulamaz.

Ancak, ahlaksız eyleme, ahlaklı duruş sergileyebilirsiniz…

Tweetimden seçmeler

Bir olayı, bir kurumu, bir kişiyi, bir devleti veya bir hükümeti sahiplenmekle, orada "söz sahibi olmak" arasında çok ciddi bir fark vardır!

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi