Ak Parti Sözcüsü Atalay’dan Gündeme İlişkin Açıklamalar

Ak Parti Sözcüsü Atalay’dan Gündeme İlişkin Açıklamalar
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Beşir Atalay, “Terör yapanlar kendisini böyle görüyorsa da onu İslam’la irtibatlandırmamak lazım. Müslüman kişiler de, Hristiyan kişiler de, başka dinlerden kişiler de terör yapabilir. Ama bunu getirip de

- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Beşir Atalay, “Terör yapanlar kendisini böyle görüyorsa da onu İslam’la irtibatlandırmamak lazım. Müslüman kişiler de, Hristiyan kişiler de, başka dinlerden kişiler de terör yapabilir. Ama bunu getirip de onun diniyle irtibatlandırmamak lazım” dedi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Atalay, katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Musul’da 101 gündür rehin tutulan 49 Musul Konsolosluğu personeli serbest bırakılma süreci ile ilgili Atalay, “Tabii Türkiye önemli bir memnuniyeti ve sevinci yaşıyor, bütün vatandaşlarımızı çok memnun eden bir gelişme. Bizim için, hükümet için değil sadece milletimiz için, Türkiye için bir kaygı alanıydı. Irak tarafında belirsizlikler tabii sürüyor. Oradaki vatandaşlarımızın, konsolosluk mensuplarımızın, o 49 kişinin durumu hepimizin zihnindeydi ve hepimizin endişe ettiğimiz de bir konuydu. Çünkü orada epeyi belirsizlikler var, kuralların yürümediği bir alan. Dolayısıyla ilk günden beri tabii yoğun çalışma sürüyordu. Yani, kendileriyle irtibat aslında hiç kesilmedi. Ama yani hükümetin, ilgili kurumların çok değişik tabii çalışmaları sürüyordu. Sonunda tabii son günlerdeki çalışmaların sonucu alınmış oldu ve dün işte vatandaşlarımız ülkelerine, evlerine kavuşmuş oldu. Başbakanımız Bakü programını keserek bizzat geldi, Urfa’da onlarla buluştu ve Ankara’ya kendi uçağıyla getirdi. Dünkü tabii uygulanan program, senaryo, görüntülerin hepsi doğrusu coşku verici. Yani Türkiye adına, Türkiye’nin büyüklüğü, ülkemizin kendi insanına sahip çıkışı, ülkemizdeki huzur, vatandaşlarımızın yek vücut oluşu, dün ben öğleden sonra burada bazı birazcık kalabalıkların olduğu yerlerdeydim. Yani toplumun her kesiminde ne kadar büyük bir rahatlama ve memnuniyet olduğunu gördüm” dedi.

“KURUMLARIMIZIN İŞBİRLİĞİ İÇİNDE YAPTIĞI BİRÇOK ÇALIŞMA SÖZ KONUSU”

Kurtarma operasyonunda geri plan çalışmasının çok zengin olduğuna dikkat çeken Atalay, “Bu neticede 101 gündür süren bir çalışma, ilk günden başlayan. Hatırlarsanız olayın olduğu ilk gün zaten bir zirve toplantısı yapılmıştı bir önceki Cumhurbaşkanımız Abdullah Bey başkanlığında. Çok dar kapsamlı, o zaman ben katılmıştım, Dışişleri Bakanımız da yurt dışındaydı. Başbakan, Genelkurmay Başkanı, o zamanki Başbakanımız, işte şimdiki Cumhurbaşkanımız ve benim katıldığım o toplantıda bütün zaten ihtimaller değerlendirilmişti, ondan sonra da nice bu konuda toplantılar, çalışmalar yapıldı. Yani tabii hassasiyet şuydu; oradaki vatandaşlarımızın zarar görmemesi. Sonuç alınabilir ama orada birine bile bir zarar gelse, bir insanımızın hayatı riske edilse o kabul edilemezdi. Dolayısıyla hiçbir hayat riske edilmeden, hepsinin sağlıkları gayet iyi şekilde ve kendi çabamızla bu sonuca ulaşılması tabii büyük bir memnuniyet. Onun geri planında tabii kurumlarımızın işbirliği içinde yaptıkları birçok çalışma söz konusu” diye konuştu.

Etkili temaslarla ve görüşmelerle sağlanmış bir sonuç gerçekleştiğini söyleyen Atalay , IŞİD ile ilgili Batı basının suçlamaları ile ilgili ise şunları kaydetti:

“Şimdi tabii enteresan, bugün bile bu kadar büyük bir bayram yaşanıyor Türkiye’de, işte yaklaşan Kurban Bayramı, Başbakanımız Davutoğlu’nun söylediği gibi iki bayram bir arada yaşanacak, yaşanıyor. Ama bir yandan da bugün bakıyorum ben dün bazı açıklamalar da var bazı muhalefet kesiminden. Bugün gazetelerde hemen sorgulama, işte ne verildi-ne oldu vesaire gibi enteresan tabii bu tür şeyler. Şunu tabii çok açıklıkla ifade etmek lazım. Biz Türkiye olarak, şu anda devlet olarak, hükümet olarak, kurumlarımız olarak durduğumuz bir yer var. Yani başından beri, hele AK Parti hükümetleri olarak Türkiye’de daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi ve herkesin kendi inancını, kendi geleneğini, kendi kültürünü özgürce yaşaması, yani bir yandan çok demokrasi. Ama bunu yaparken de teröre zerre kadar, radikalizme, teröre, aşırıcılığa zerre kadar prim vermeyen bir yaklaşım. Şimdi doğrusu IŞİD’le ilgili şeyler şuradan geliyor, belki o tür yorumlar. Türkiye, Suriye’de bir politika izledi, yani Suriye’de ilk başladığında Arap Baharı’nın yürüdüğü zaman 4 yıl, yaklaşık işte 3,5 yıl oldu Suriye’de başlayalı. Önce Tunus, Libya, sonra Mısır, sonra Suriye’de. Türkiye burada Arap Baharı’nın bir devamı olarak oradaki demokratikleşmeye, halkın taleplerine destek veren bir politika izledi. Ve orada muhalifler dediğimiz, Suriye’nin bütün kompozisyonunu içine alan, her kesimini içine alan ciddi bir yapılanma oluştu. Ve Türkiye onlarla bir kontak içinde oldu. Ama sonra o dönemde tabii muhaliflere, doğrusu uluslar arası camia tutarlı destekler veremedi, aslında Türkiye o zaman da çok uyardı, tam zamanıydı. O zaman orada muhalifler.”

“NE IŞİD VARDI, NE NUSRA VARDI, MUHALİFLER VARDI ORADA”

Türkiye’nin uyarılarını hatırlatan Atalay, o dönemde IŞİD’in olmadığına dikkat çekerek, “Ne IŞİD vardı, ne Nusra vardı, muhalifler vardı orada. Sonra orada süre uzayınca ve farklı gelişmeler olunca, İran’ın müdahil olması, Rusya’nın orada taraf olması vesaire, tabii orada muhalifler zayıf düştü. Ve onun içinden radikal unsurlar daha karlı çıktı, işte Nusra gibi, IŞİD gibi unsurlar. Onlar zaten muhaliflerin içinde de ana gövde değil, ama işte Irak’tan falan da etkilenerek, oradaki birikim de buraya gelerek bu tür daha farklı görüntülerde oluşumlar oldu ve şu anda maalesef Suriye’de de bu tabii üzücü bir durum. Yani aslında Suriye’de bizim Türkiye’nin izlediği politikaya destek verilseydi o zaman biraz Suriye bugün böyle olmazdı ve burada bu radikal unsurlar, terör unsurları da türemezdi. Yani o, bizim o zaman da uyardığımız bir konuydu” diye konuştu.

“İSLAM TERÖRLE BİRARAYA GETİRİLEMEZ”

İslam’ın terörle biraraya getirilemeyeceğini söyleyen Atalay, “Şimdi İslam, içinde İslam adını taşıyan, İslam görüntüsü içinde olan bu tür görüntülerin hiçbirisi ne İslam’a, ne Müslümanlara fayda vermemiştir. Şimdi işte IŞİD İslam’la irtibatlanıyor, bir zamanlar El Kaide Müslümanlara mal edildi falan. Yani şunu hepimiz biliyoruz. Hiçbir din bu tür oluşumlarla terör görüntüsü içinde olan bu tür hareketlerle falan biraraya getirilemez. Dinler barış alanıdır, huzur alanıdır. Şimdi şeyi hatırlayın, 11 Eylül olayını Amerika Birleşik Devletleri’nde. El Kaide adıyla 11 Eylül olayları meydana geldiğinde ve ondan sonra İslam, Müslümanlar terörle irtibatlı anılır hale geldi ve Müslümanların imajına, İslam’ın dünyadaki imajına çok büyük bir zarar verdi. İslamofobiya diye gelişmeler oldu ondan sonra bu Batı dünyasında ve dünyada. Dolayısıyla biz Türkiye olarak, AK Parti kesimi olarak bu tür gelişmelere, bu tür yaklaşımların hepsine olumsuz baktık, karşı olduk. Bunlar İslam’a da zarar veriyor. Başbakanımız, o zamanki Cumhurbaşkanımız, hepsi şunu söylediler, hepimiz, İslam, terörle biraraya getirilemez, İslam kavramı terörle biraraya getirilemez. Terör yapanlar kendisini böyle görüyorsa da onu İslam’la irtibatlandırmamak lazım. Müslüman kişiler de, Hristiyan kişiler de, başka dinlerden kişiler de terör yapabilir. Ama bunu getirip de onun diniyle irtibatlandırmamak lazım. Ayrıca tabii şöyle bir noktayı ben burada ifade etmeyi gerekli görüyorum. Bütün bu oluşumlar içinde, İslam dünyasında, Arap dünyasında AK Parti dönemi Türkiye’de çok özel bir gelişmeyi işaret etmiştir, adeta sembolü olmuştur. Bizler tabii AK Parti’nin kurucuları, ileri gelenleri, kendimiz, hepimiz dini hayatımızı önemli gören kişileriz. AK Parti geniş bir şemsiyedir, pek çok görüşten insan vardır ama yani ileri gelen arkadaşlar olarak herkes bunu bilir” dedi.

“TÜRKİYE’DE İNSANLAR HEM DİNİNİ YAŞIYOR, HEM DAHA RAHAT, DAHA DEMOKRATİK BİR ORTAMDA VE DAHA AÇIK BİR HAYAT YAŞIYORLAR”

Partiye muhafazakar demokrat tanımını getirdiklerini belirten Atalay, “Bu aslında şu; evet bizler dinini önemseyen dindar kişilikleriz, ama biz aynı zamanda özgürlükler ve demokrasiyi çok önemli görüyoruz. İslam ve demokrasi diyebilirsiniz, muhafazakarlık ve demokrasi, muhafazakarlık hani dindarlığı da içine alan bir ifadedir, ama daha geniş bir kavramdır. Ama statik değil biz değişimci, hatta devrimci kelimesini kullandık değiştirmek anlamında, çok ileri ifadeler kullandık ve Türkiye’yi o yönde çok doğrusu geliştirdik. Türkiye o konuda çok ileri adımlar attı. Şimdi dünyada da bu örnek gösterilir oldu. Yani Batı dünyasında bu AK Parti ileri gelenleri, AK Parti dönemi, AK Parti’nin kadroları, yani bunlar muhafazakar insanlar, ama aynı zamanda demokrat insanlar. Türkiye gibi İslam ülkesi, Türkiye de bir İslam ülkesi, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın üyesi, nüfusunun büyük bir kısmı Müslüman olan bir ülke. Ama demokrat ve açık bir ülke. Teröre veya bu kapalı görüntülere yer vermeyen. Hatta İslam dünyası, işte Arap Baharı’nın Türkiye’den etkilenmesi falan diye konuştuğumuzda, onlar da kendi ülkelerindeki o kapalı yapılardan Türkiye’ye bakarak, yani Türkiye hem işte insanlar orada hem dinini yaşıyor, hem daha rahat, daha demokratik bir ortamda ve daha açık bir hayat yaşıyorlar, daha özgür bir hayat yaşıyorlar” diye konuştu.

Arap Baharı’nın da Türkiye’den bu manada etkilendiğini vurgulayan Atalay, “İlham almıştır. Bütün bunları biraraya getirdiğimizde şöyle bakmak lazım; Türkiye’de hamdolsun çok berrak, açık bir İslam yaşanmaktadır. Kapalı görüntüler yok. İnsanların iyi bir şeyde, iyi bir eğitim içinde, giderek İslami eğitim de artıyor, insanlar dini daha iyi öğreniyor. Yani dini iyi öğretmekten kaçınmamak lazım. İslam’ı, dini iyi öğrettiğinizde, o tür aşırılıkları ve radikalizmi önlersiniz. İyi bilinmeyen, dinin iyi bilinmediği yerlerde o kapalı şeyler gelişir” şeklinde konuştu.

IŞİD’e Avrupa’dan ve Türkiye’den katılımlar için ise Atalay şöyle değerlendirme yaptı:

“Türkiye’de AK Parti öncesi herkesin daha radikal unsurları vardı, İslamcı kesimin de, Müslümanlar içinde de daha radikal akımlar vardı ve gelişiyordu. Yani hem dışarıyla irtibatlı, hem içeride. AK Parti dönemi bir anlamda bu oluşumların altını boşaltmıştır, zayıflatmıştır. Çünkü herkesin özgürce dinini yaşadığı, hiçbir baskının olmadığı bir ortamı geliştirdik. O zaman radikalizm niye gelişiyordu? Kimi yerlerde dini hayatı yaşamıyordun, kimi yerlerde başörtüsü yasağı vardı, başka sorunlar vardı. Halbuki her kesimin önündeki bu tür tıkanmaları açarsanız, o kendisini normalleştirir ve rahatça yaşar. Bu sadece Müslümanlar için geçerli değil her kesim için. Sorunları çözdüğünüzde, biz o yönde çalışıyoruz, sorunları çözdüğünüzde o tür birikimleri, teröre kayan vesaire unsurları önlemiş olursunuz. Onların kullanacağı malzemeyi ellerinden almış olursunuz, bahaneleri ortadan kaldırmış olursunuz. Biz Türkiye’de demokrat, özgür yaşayan İslami perspektifi öngördük ve bugün kıyafetiyle, eğitimiyle bu alan çok rahatlamıştır ve Türkiye’deki İslam, doğrusu yaşanan İslam, yani tabii çok şeydir; güzel, açık, net bir görüntüdür. Kapalı örgütvari şeyler zaten onlar yer bulamıyor, işte Türkiye’de de yaşadık.”

“ARTIK GELİŞMELERİNE İMKAN KALMAMIŞTIR”

Paralel devlet yapılanması ile ilgili ise Atalay şunları kaydetti:

“Artık gelişme imkanı da yok, kalmamıştır. Yani mevcut unsurlar bir süre hayatını devam ettirir, ama gelecekte onun genişlemesi, gelişmesi diye bir şey söz konusu olmaz. Ortamı rahat ve açık tuttuğunuzda, yani insanların istediği gibi eğitim alması, dinini, düşüncesini istediği gibi yaşaması şeklinde açık tuttuğunuzda o tür gelişmeleri doğrusu çok önlemiş olursunuz. İslam’ın ve Müslümanların buna ihtiyacı var. Yani her aşırı görüntü, her terör görüntüsü İslam’a zarar vermiştir, yani bu hiçbir fayda getirmemiştir. Türkiye olarak biz burada duruyoruz, AK Parti olarak bizim düşüncemiz bu, biz burada duruyoruz. Hepimizin hayatları işte bellidir, ortadadır.”

Başbakan ve Cumhurbaşkanının fotoğrafının Hacıbayram’dan alıp kullanılmasının bilinçli olduğunu vurgulayan Atalay, “Şöyle bir çaba var sürekli, Türkiye’yi ve AK Parti’yi, hükümeti daha radikal görüntüler içinde gösterme çabası var. Bu şeylerden sonra biliyorsunuz, Mısır olaylarından sonra falan İhvan’a bile bu şekilde neredeyse terör örgütü muamelesi yapılıyor. Türkiye’nin Filistin’de belli kesimle irtibatı vesaire orada insani bakışları, yani adaletli bakışı, barışa bakışı vesaire, Hamas’la ilişkiler falan, bunlar bile Türkiye’yi sanki işte yöntemi daha radikalleşme gibi falan bir eğilim içinde diye; hayır, hiç öyle değil. Türkiye olarak biz Ortadoğu’dayız ve biz Müslüman bir ülkeyiz. AK Parti’nin lider kadrolarının, yöneticilerinin, Cumhurbaşkanından Başbakanından, eski Cumhurbaşkanımızdan, hepimizin geldiği yer belli, konumumuz belli ve bizim Filistin’deki o zulümlere sessiz kalmamız zaten düşünülemez. Yani dünyanın neresinde olursa olsun biz oraya sessiz kalmıyoruz. Adaletsizlik, haksızlık” ifadesini kullandı.

SURİYE SINIRINDAKİ GELİŞMELER

Suriye sınırındaki son gelişmeler ile ilgili ise Atalay şunları dedi:

“Şimdi o bölgede biliyoruz, birkaç gündür takip ediliyor zaten, Suriye tarafında çatışmalar var. Zaten her zaman hangi kesimler arasında olursa olsun Suriye kesiminde çatışmalar olduğunda bizim sınırımızda yığılma olur. Yani oradan güvenlik içinde yaşamak için insanlar Türkiye’ye geçmek isterler. Bu 4 yıldır devam eden bir süreçtir. Bu tabii o bölgede özellikle Suruç’un karşısında o bölgede daha çok PYD ile IŞİD arasında olduğunu bildiğimiz son birkaç günlük çatışmalarda biraz fazla bir yığılma oldu. Ve 2-3 gündür Türkiye’ye geçiş tabii talebi arttı. Biz de tabii oradaki o sıkışıklık veya doğrusu acı, üzücü bir manzara karşıda insanların yığılması. Her zaman olduğu gibi, yani ihtiyaç içinde olan insanlara sınırımızı açtık, insani bir tutum bu. Doğrudur şu ana kadar gelen sayısı artık herhâlde 100 bine yaklaşıyor, öyle bir şey söyleyebiliriz. Arkadaşlarımız, ilgili bakanlarımız zaten bölgede, ilgili kurum yöneticilerimiz oralarda. Yani gelenlerle ilgili mümkün olabildiğince hızlı insani yardım ulaştırma çabası var. Tabii gelenlerin güvenlik açısından falan denetimi yapılıyor. Gelenlerin işte silahlı giriş kabul edilmiyor, o manada titiz kontroller yapılıyor. Ve gelenlerin tespiti, kontrolü yapıldıktan sonra da zaten bu sınırın iki tarafındaki insanlar birbirine çoğu akrabadır. Yani bayramlarda falan biliriz karşı tarafla işte bayramlaşma geçişleri olur falan, o insanlar. Zamanında bu sınırlar böyle çizilmiş. Bu insanlara bu taraftaki zaten akrabaları öncelikle sahip çıkıyor. Çok geniş bir şekilde sahiplenme var. Devletin imkânları var. Bazı yerlerde işte şimdilik bir toplanma merkezleri var, onlar tabi daha güvenli yerlere yerleştiriliyor. Yani Mürşitpınar Kapısı’ndan bu tarafa geçtikten sonra devletin bütün kurumları en etkili şekilde orada çaba sarf ediyor. Bunların işte bazen okullar, bazen diğer boş kurumlar, bazen diğer imkânlar, bir yanda da bölgeye çok yüksek miktarda çadır ve ihtiyaç malzemeleri sevk ediliyor, şu anda orada yoğun, devam eden bir çalışma var.”

Geleceklerin artması durumunda kampların yeterli olup olmayacağı konusunda Atalay, “Tabii bizim mevcut kamplarda bir miktar yer var, ama çok hızlı hareket ediliyor. Yani Türkiye bu durumda olanlarda hiç çaresiz kalmamıştır. Elimizde çok imkân var, üstelik AFAD daha etkili bir organizasyon koordinasyon kurumu haline geldi. Dün de ben AFAD’la görüşmüştüm. Yani 2-3 günde onlarla daha çok takip ediyorum. İlgili bakanlarımız, Başbakan Yardımcısı, İçişleri Bakanı oradalar zaten, onlardan da takip ediyoruz. Yani orada çok hızlı hareket ediliyor. Biz eskisi gibi değiliz, bu durumlara daha hazırlıklıyız. Yani talep edildiği anda, ihtiyaç olduğu anda hemen çok geniş bir kapasiteyi harekete geçirebiliyoruz. Şu anda öyle, yani tabii bu ani geçişlerde ve bu kadar yüksek sayıda insanın geçişinde aksaklıklar olabilir. Bazı oralarda istenmeyen durumlar olabilir. Ama genel manada bütün imkânlar seferber edildi ve bunların rahat ettirilmesi, yerleşmeleri, barınmaları için her tedbir alınacak, o çabalar sürdürülüyor. AFAD Başkanı da zaten şu anda bölgedeler, oradalar” dedi.

Tampon bölge konusunda ise Atalay şunları söyledi:

“Şimdi şöyle, tabii Suriye’de olaylar başlayalı, Türkiye’ye geçişlerin yoğun şekilde arttığı dönemlerden itibaren bu tampon bölgeyle ilgili çalışma önce bunun düşüncesi, planlaması, sonra da Birleşmiş Milletlere de başvuruldu. Çünkü o zaman Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararı gerekiyordu. Yani hedefimiz şuydu; biz insani yardımdan kaçınmıyoruz. Ama hem o insanlar kendi ülkelerini terk etmiş olmasın, hem de sınıra yakın bölgede bir hat oluşturulsun genişçe, kendi ülkeleri içinde güvenli şekilde bunların yaşamasını sağlayalım. Oralara bu kampları kuralım. Bütün ihtiyaçlarını gene Türkiye olarak biz karşılayalım. Ama Suriye sınırları içinde geniş bir alanda bir hat oluşsun. Bizim Suriye’yle sınırımız da biliyorsunuz bayağı uzun, yani 900 kilometreyi geçiyor, 911 kilometre. O zaman 2 yıl önce o mümkün olmamıştı ve o gelişler sürdü. Bugün Türkiye’deki Suriyeli sayısı işte bu son gelenlerle birlikte yani artık 1,5 milyonu buldu, geçiyor. Yani bu önlenmiş olacaktı, onlar için de bu zor durum, tabii Türkiye için de önünde büyük bir olay var. Şimdi bu son gelişmeler üzerine hem Irak için, hem Suriye için özellikle tampon bölge tekrar gündeme geldi, Hükümetin gündemine ve bu konuda çalışmalar sürüyor. Yani böyle bir arzu var, istek var.”

Özellikle uçuşa yasak bölge gibi konularda işbirliği gerektiğine dikkat çeken Atalay, “Yani orada, bizim sınırımızın ötesinde belli bir mesafe, yani işte diyelim ki 10, 20 kilometrelik bir mesafe veya kaç kilometre belirlenecekse o mesafe içinde bu kampların kurulması ve orası güvenli alan haline gelmesi, yani içeriden de o saldırı olamayacak, hiçbir yerden saldırının olamayacağı bir güvenli bölge olacak, ancak o şartla tabii” diye konuştu.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından gelinen süreçte AK Parti’nin durumu ile ilgili ise Atalay şöyle değerlendirmede bulundu:

“Rabbimize şükrediyoruz biz. Yani bu bıçak sırtı diye o zaman nitelediğimiz, hepimizin kaygı ettiğimiz, yani bir anlamda kaygımızın bir ifadesiydi o. Yani bu geçiş, büyük bir geçiş, yeniden Cumhurbaşkanı seçiyorsunuz, Genel Başbakanınız Cumhurbaşkanı adayı oluyor. Partiniz ilk defa Başkan değişimi yaşıyor, hükümet yenileniyor, MYK yenileniyor, Meclis’te tekrar güvenoyu, bütün bunlar gelişirken hem Partimiz, hem hükümetimiz açısından, hem de Türkiye açısından yani bir risk oluşmadan bu geçişi nasıl sağlarız; hepimizin tabii kaygısı ve çabası bunun içindi. Ve hamdolsun, binlerce şükürler olsun, bu geçiş çok normal ve en küçük bir sancı olmadan, en küçük bir risk taşımadan sağlanmış oldu, yani bu çok önemli. Bu kadar büyük değişimleri, iktidar partisinin genel başkanının değişmesi falan o kadar önemlidir ki, yani bu sorunları yaşadığınız zaman ancak o sorunlar görülüyor, yaşamayınca bunların. Zaman zaman bu geçişin kıymeti anlaşılmıyor. Şu anda çok değerli bir geçişi sağladık, yani çok estetik, tıkır tıkır her şey yürüdü. Ve hamdolsun ne ekonomimize, ne toplumsal hayata yansıyan bir olumsuzluk olmadı. Yatırımcılar için bir risk, bir şey olmadı. Ekonomiyi şu veya bu şekilde olumsuz etkileyen bir şey olmadı ve her şey gayet huzurlu şekilde ve istikrar hiç bozulmadı. Ve o ta 2002’de başlayan istikrar şu anda aynı şekilde devam ediyor. Yani yeni Cumhurbaşkanımız var, yeni Başbakanımız var, yeni Genel Başkanımız var, yeni Hükümetimiz var bazı değişikliklerle, işte yeni Parti Yönetimi var ve her şey yerli yerine oturdu. Hükümet kendi işinin başında, Partimiz şu anda kongrelerine hazırlanıyor, yani belde-ilçe kongrelerine başlıyoruz, kongre takvimimizi ilan ettik. Bir yandan tabii 2015 seçimine doğru gidiş var. Hamdolsun her şey gerektiği ve huzur içinde devam ediyor. Yani çevremizde, dünyada bu kadar sorunlar olurken ve Türkiye aleyhine, AK Parti aleyhine işte biraz önce konuştuğumuz ta yurt dışına uzanan bu tür olumsuz imajlar geliştirilmeye çalışılırken milletimizin de desteğiyle, Rabbimizin yardımıyla her şey yolunda gitti ve Türkiye kendi istikrarlı yönetimini şu anda devam ettiriyor. Parti olarak benim kendimin işte geldiğim bir görev var, ben 12 yıl bakanlık yaptım, yani Kasım ayına 12 yıl olacaktı. İlk kabine kurulduğunda 2002’de 3 Kasım seçiminden sonra Abdullah Gül’ün kurduğu ilk kabineden başlayarak değişik bakanlıklar ki İçişleri Bakanlığı gibi çok kritik dönemde o bakanlığı da 4 yıl yürüttüm, son şey de Başbakan Yardımcısı olarak. Doğrusu bu uzun bir süre ve hamdolsun. Yani görevler talep edilmez, etmedik hiçbir zaman. Ama verilen görevleri iyi yürütmeye çalıştık. Yani AK Parti’nin stratejisinde, seçim stratejilerinde, seçim beyannamelerinde, hükümet programlarında mutfak çalışmalarında çok rol alan birisi oldum. Özellikle AK Parti’nin yürüttüğü demokratikleşme adımlarında, reform paketlerinde, o tür çalışmalara daha fazla katıldım. Yani bu manada kendimi doğrusu şanslı görüyorum, Rabbime şükrediyorum. Yani böyle büyük misyonun içinde, bu kadar kutlu bir misyonun içinde, Türkiye’nin normalleştirilmesi hareketi içinde bana da rol nasip ettiği için doğrusu ben çok memnunum. Ve yani bu çerçevede de yeni Başbakanımızdan, o zaman Cumhurbaşkanımızdan aflarını rica ettim, ama onlar bana Partide bir görev verdiler. Şimdi tabii bu da önemli, karargâh burası, seçim yaklaşıyor. Seçim çalışmaları, seçim stratejisi, onların koordinasyonu gibi çok iş var burada. Ve yine.”

Parti sözcülüğü görevi ile ilgili ise Atalay şunları dedi:

“Yine parti sözcülüğü sizlerle, basınla ilişkilerimizi sürdüreceğiz. Yani bu da oradaki görevden hiç aşağı değil, hatta seçime giderken daha da fazla yoğunluğu olacak, daha da önemli bir görev. Yani partimin emrinde, bu kutlu hareketin emrinde inşallah yapabileceğimi yapmaya devam edeceğim, çok da huzurluyum. Yeni Hükümetimiz maşallah çok enerjik, Başbakanımız çok enerji dolu. Yani işte Bakanlar Kurulu haftada bir yapılıyor, MYK hafta bir yapılacak, bütün mekanizmalar çok iyi çalışıyor; böyle bir dönemi de yaşıyoruz. Yani inşallah daha Türkiye’nin geleceğinde AK Parti’nin yapacağı çok şey var, 2023 hedeflerimiz var. Son Olağan Büyük Kongremizde 2012’de açıkladık 2023 vizyonumuzu, o kitap önümüzde şu anda rehberimiz gibi, dolayısıyla durmak yok, yola devam diye biz devam ediyoruz.”

“SORUN BEKLEYENLER BOŞA BEKLERLER PARTİ İÇİNDE, KENDİ KADROLARIMIZ ARASINDA”

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu’nun ilişkileri ile ilgili ise Atalay şunları kaydetti:

“Yani burada sorun bekleyenler boşa beklerler parti içinde, kendi kadrolarımız arasında. Hepimizin farklı görüşleri olmuştur, yani bu geçiş sürecinde çok çetin gördüğümüz, kaygı ettiğimiz geçiş sürecinde hepimizin farklı düşünceleri olmuştur, farklı tekliflerimiz olmuştur, gelecekle ilgili farklı görüşlerimiz olmuştur, bunları açıkladık zaten ve partimiz içinde biz bunları dile getirdik, kendi platformlarımızda konuştuk. Ama sonunda geldiğimiz bir yer var, verilmiş bir karar var ve hepimiz bu kararın arkasındayız. Burada hiç öyle bir şey söz konusu olmaz, hem Sayın Cumhurbaşkanıyla Başbakan arasındaki ilişkiler gayet iyi gider, hiçbir sorun olmaz. Hele hele Abdullah Gül’le ilgili bu tür şeyleri söyleyenler Abdullah Gül’ü hiç tanımıyorlar. Yani Abdullah Gül’ü ben iyi tanırım, gençliğinden beri onun bu konulardaki ciddiyetini, dava kaygısını çok iyi bilirim. Yani dolayısıyla, onun bu hareketteki rolünü, önemini çok iyi biliriz. İşte nice krizler yaşadık, ilk seçim oldu 2002’de biliyorsunuz, Genel Başkanımız milletvekili adayı olamadı ve işte Abdullah Bey Başbakanımızdı. O ilk dönem ne kadar önemliydi. Bir yandan işte Irak tarafında kriz başlıyor, bir yandan içeride AK Parti’den korkular var, acaba bunlar ne yapacak gibi vesaire, bütün o dönemin ilk başlangıcını biz Abdullah Beyle yaptık. Ve o korkuları giderme, AB sürecini hızlandırma vesaire, bunlar hep o dönemdedir. O dönem Abdullah Bey Başbakan, Tayyip Bey Genel Başkan, bir seferberlik başlatıldı, Türkiye’yi rahatlatma, Türkiye’yi demokratikleştirme, ilk şeyler o zaman, biliyorsunuz işaretler ve adımlar.”

“ABDULLAH BEY BU HAREKETİN TABİ ÖNCÜLERİNDENDİR”

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bundan sonraki tutumunun ne olacağı yönünde ise Atalay şu değerlendirmede bulundu:

“Abdullah Bey bu hareketin tabi öncülerindendir. Onun Dışişleri Bakanlığı dönemini hatırlayalım, Türkiye’nin uluslararası alanda en çok açılım sağladığı dönemdir. Yani Abdullah Bey bugüne getirenlerdendir, burada en küçük bu harekete zararı olacak bir şey yapmaz, yapmamıştır da asla. Yani onu bekleyenler boşa beklerler. Hepimiz için bu geçerlidir, hiçbirimizden öyle bir şey beklenmez. Tabi Türkiye’nin yetiştirdiği nadide insanlar, yani Tayyip Bey, Abdullah Bey, Davutoğlu, bizim ileri gelen arkadaşlarımız, yani dünya ölçeğinde bugün çok iyi yetişmiş devlet adamları, ben bunlara baktığımda gurur duyuyorum. Ve hamdolsun, AK Parti felsefesinin de, kadroların da öncüleri bunlar, bugün bu durumdalar, bu büyük birikimi biz sağlamış olduk. Bunların her birisi bir değer, yani bunlara baktığınızda Rabbime ben hamd ediyorum.”

Çözüm sürecindeki son durum ile ilgili ise Atalay, şunları ifade etti:

“Şimdi bunlar doğru mu derken, tabi bazısı doğru, bazısı biraz abartılı hale getiriliyor. Belli basın kesimi bazen oradaki alandaki olup bitenleri, işte bak çözüm süreci var ama, böyle çok olumsuzluklar var gibi fazla birileri abartılı takdim ediyor. Ama küçüğü bile olsa, yani doğru olanlar yanlış. Yani şu manada: Yapılması yanlış, onların meydana gelmesi yanlış; önce onu söyleyeyim. Yani çözüm süreci var, bölgede huzursuzluklar olsun, yasa dışı tutumlar olsun falan gibi bir anlayış asla söz konusu değil. Başından beri Hükümetin kendi tutumu ve güvenlik kurumlarına talimatı da, yani yasa dışı, hukuk dışı tutum nerede olursa olsun, İstanbul’da da olsa, Diyarbakır’da da olsa, başka yerde de olsa müdahale edeceksiniz. Yani çözüm sürecinin şöyle bir yaklaşımı söz konusu değil. Bir defa burada bunu söylüyorum, yani o zaman da bunu bu işlerle ilgilenen konumunda söylüyordum Başbakan Yardımcısıyken, çözüm süreci var diye bu tür orada yasa dışı, hukuk dışı tutumlara müsamaha edilecek, bunlara işte fazla müdahale edilmeyecek falan gibi hiçbir telkin hiçbir zaman yapılmamıştır. Güvenlik birimlerimizin hepsi eskiden olduğu gibi ağırlıklı olarak bölgede her yerde vardır, orada gene eski sayıda askerler vardır ve herkesin sorumluluğu bellidir, eğer birileri yol kesiyorsa, para istiyorsa, okul yakıyorsa, başka hukuk dışı işler yapıyorsa gidip müdahale edecek. Bunun çözüm süreciyle bir ilgili yok, bunlara asla müsamaha edilemez ve çözüm süreci bunun bir parçası değil; önce bunu ifade edeyim. Ve bunu ben kendim son Milli Güvenlik Kurulu’nda, bütün güvenlik birimlerinin şeyleri de var, orada bilgilendirme yaparken bunu özellikle söyledim ve bunu her toplantımızda biz güvenlik birimi yöneticileriyle İçişleri Bakanı başta olmak üzere, yani çözüm süreci bu konularda asla pasifizmi getirmez, nerede varsa yanlış şey müdahale edeceksiniz. Ve onun anlatılması zor değildir, yani şu yanlışa müdahale ediliyor. Şu anda bu istismar ediliyor ve bu çözüm sürecine mal ediliyor, insan çok üzülüyor buna. Yani sanki çözüm süreci var diye bunlara işte müdahale edilmiyor, işte polis, asker, jandarma, bunlar ne yaparsa yapsın bu sebeple göz yumuyor gibi bazen de maalesef bölgede gerek yöneticiler, gerek güvenlik yöneticileri bunu biraz da kasıtlı belki bir şekilde dile getiriyor. İşte çözüm süreci var, onun için müdahale etmiyoruz gibi vatandaşa bu tür şeyler de oluyor tabi, vatandaş arasında bu tür bazen söylentiler de oluyor, bazen bu tür algı gelişiyor falan. Yani bunu çok önemli gördüğüm için ben tekrar vurguluyorum; hükümetimizin, partimizin böyle bir politikası yok, çözüm süreci bütün bunlar olmasın diye yürüyor. Bunları meydan verecek bir şey nasıl çözüm süreci olur ki? Ama diğer parçası, hükümetimiz çözüm sürecini çok önemsiyor, parti olarak çok önemsiyoruz ve Türkiye’nin en kronik sorunu inşallah çözelim diye uğraşıyoruz bütün iyi niyetle, bütün fedakârlıkla. Ve Cumhurbaşkanımız Cumhurbaşkanlığı kampanyası sırasında her konuşmasında Çankaya’ya gittiğinde, gerçi Köşk’e diyelim, artık Çankaya da belki değişiyor, gittiğinde, Cumhurbaşkanı seçildiğinde gene ajandasının başında, dosyasında en önemli konunun bu olacağını her konuşmasında ifade etti. Şimdi yeni Hükümet, yeni Başbakan iki haftada bir bizzat kendisinin Başkanlık ettiği çözüm süreci toplantısı yapıyor ve bu benim koordinasyonumda dedi. Bütün ilgili bakanlar, kurumlar oraya katılıyor ve böyle ciddi aldığımız bir süreç. Ve son yasama dönemi Haziran ayında Meclis çok önemli bir yasa çıkardı. 6 maddelik ve bu çözüm sürecinin anayasasıdır aslında. Yani orada çözüm sürecinin hem tanımı, hem çözüm süreci çerçevesinde nelerin yapılacağı açık açık ifade edildi ve çözüm süreciyle ilgili görev alan gerek bireyler, gerek kurumlara olanca güvence getirildi. Ve devlet bir yasa çıkardı, devlet bunu önüne en önemli konu olarak aldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yüzde 80’inin desteğiyle bu yasa çıktı, Cumhuriyet Halk Partisi de bu çözüm süreci çerçeve yasasına destek verdi. Şu anda çok iyi bir yasal zemine de sahip ve süreç de gerektiği gibi gidiyor. Ama güvenlik birimleri veya bölgedeki mülki idare, çözüm süreci var, bölgede işte biz şu olumsuzluklara göz yumacağız gibi bir yaklaşım içinde veya bu tür algı içinde olan varsa bundan vazgeçsinler, bütün olumsuzluklara müdahale etsinler. Zaten yol haritası konuşuluyordu, şu anda çalışılıyor, yani hükümetin önünde, yol haritasının da ilk basamağı bu olacaktı, yani herkesin kendi tutumuna, söylemine faaliyetine daha dikkat etmesi ve o alanda olup biten bu tür şeylerin asla olmaması. Yani şu anda da Hükümetin bu görüşmeleri içinde bunlar önemle yer tutuyor zannediyorum.”

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.