Alamut Kalesinde hayal kurmak!

Binli yılların başında (1090) Haşhaşiler,  İsmaili din adamı Hasan Sabbah tarafından kurulmuş bir dini tarikat ve siyasi bir örgüttür. Bin yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen,  dün yeniden gündemimize girdi. Üstelik güncel bir olay, siyasi bir arena ve 17 Aralık operasyonuyla…

Tarihsel kaynaklar, tarikatın 11’inci yüzyılda, İsmaililik mezhebi esaslarına dayanan Fatımiler devleti içindeki dinsel bir hizipleşme sonucu ortaya çıktığı aktarıyor.

Bu hizipleşme sonucu ortaya çıkan iki koldan biri olan Nizarilik kolunun temsilcisi olan Haşhaşin Tarikatının önce İran, sonra da Suriye’ye yayıldığını öğreniyoruz.

Kuşatılması ve ele geçirilmesi güç kalelerde örgütlenen Haşhaşiler, önemli kişilere yönelik suikastlarıyla tanınıyorlardı.

Ortaçağ İslam dünyasında çok önemli ve farklı bir güç olarak ortaya çıkmışlardı.

Haşhaşin Tarikatı, ideolojik açıdan ise dönemin Sünni siyasi ve dini çevrelerini düşman olarak görmüşlerdi.

Haşhaşilerin en çok tartışılması ise Abbasi Halifeliği ve onun koruyucusu olan Büyük Selçuklu Devletini esas düşman olarak görmeleriydi.

Haşhaşi ismi ise anlatılanlara göre suikastlardan önce kendilerinden geçmek için içtikleri haşhaştan geliyor.

Büyük Selçuklu Devleti zamanında terör estiren, pekçok üst düzey devlet adamını ve Abbasi soyunu öldüren Haşhaşiler, bu kötü şöhretleri sayesinde, çoğu Batı dilinde “suikastçi” anlamına gelen “assasin” kelimesi,“Haşhaşi” kelimesinden geldiği de aktarılır.

Birçok roman ve filme konu olan Haşhaşiler, sarp bir kayalığın tepesinde, ulaşılmaz Alamut Kalesi'nde yaşıyorlardı.

***

17 Aralıktan bu yana iki türlü bir kavga var.

Birisi tepede yapılan kavga, diğeri tabanda yapılan kavga ve yaşanan şaşkınlıklar.

İkisinin tarzı da farklı, bir birlerine olan bağları da…

Hal böyle olunca tepedeki oldukça sert sözler, tabanda derin üzüntü kaynağı da olmaktadır.

Çünkü “cemaat” dediğinizde, sırf Allah rızası için hizmet eden insanları da kapsıyor ve bu sert sözler, derin bir kırılma da meydana getiriyor.

Aynı şekilde yıllardır dost olan, bir birlerine saygıda kusur etmeyen insanlara “acaba?” diye kafada şüpheler oluşmasına neden oluyor.

Dün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Haşhaşi benzetmesi bu açıdan en incitici olanıydı.

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, bu ifadeye sert tepki gösterdi; “Haşhaşiler olarak karanlık tarihe geçmiş, uyuşturucu kaçakçılığı olan, toplumu tehlikeye sokan illetli bir yapı olarak tarihe geçen ve NizamülMülk'ün öldürülmesi sonuçlanan bir yapı ile hizmetin benzetilmesi kabul edilemez.

Başbakan Erdoğan, 17 Aralık operasyonunu grup toplantısında anlatırken, “Haşhaşiler denilen gizli örgütün devlet bünyesini nasıl esir almaya çalıştığını Büyük Selçuklu'da gördük.” diyerek, aslında bu tür operasyonların, yapılanmaların yabancısı olmadıklarına da vurgu yapıyordu.

Bu sözden direkt olarak cemaatin kastedildiği nasıl bir varsayımsa, cemaat adına açıklama yapan GVK Başkanı Mustafa Yeşil’in “17 Aralık'ta meydana gelen yolsuzluk operasyonlarının direkt olarak camia ile ilişkilendirilmesi camia ile ilişkilendirilmesi kabul edilemez.” sözü de aynı şekilde bir varsayımdan ibaret, gerçekliği olmayan, öylesine söylenmiş sözden öte değildir.

Öyle olması için öyle davranılması lazım…

Yayın organları, “operasyonu biz yaptık” diye bas bas bağırırken,

Sosyal paylaşım sitelerinde cemaate yakın kalemlerin “olacakları önceden bilen” edasıyla düğmeye basmaları da ortadayken, “biz yapmadık” demek, inandırıcı değil.

Siz yapmadıysanız, yapmadığınızı duruşunuzla, söylemlerinizle, yayınlarınızla belirtmeniz gerekir.

Elbette “Haşhaşi” haksız bir yakıştırma, incitici ve yaralayıcı…

Ama 17 Aralıktan bu yana incitici ve yaralayıcı olan sadece Haşhaşi benzetmesi değil…

Sosyal medyada bir birlerine “hakaret” edenler de her iki kesimde “incinme” meydana getiriyor.

Sadece bu da değil elbet.

Operasyonu ve operasyonla amaçlanan “hükümeti düşürme” veya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’sız yola devam etme niyetlerini, halkın iradesini, sandık dışında bir başka şekilde ele geçirmeyi de bir yana bırakıyorum…

Mesela Ariel Şaron’a “Çığır Açan Komutan” denmesi inciticiydi…

İHH’ya kumpas da incitici ve yaralayıcıydı…

Mazlumların sesi olan, onlara sıcak bir kucak açan İHH’yi El-Kaide’yle eşdeğer tutma da inciticiydi…

Devleti “teröre destek veren” konumuna sokma girişimi de inciticiydi.

Böylece bütün ülkelerin ülkemize karşı cephe alması ve bizler sonu bilinmez yarınlara doğru götürülmesi, kabul edilemeyecek şekilde incitici, yaralayıcı ve onarılmaz hataydı…

Operasyon öncesi dolar alıp, kasasında biriktiren bankanın “büyümesini” sağlamak da inciticiydi…

Bir ülkenin başbakanının sırf dershane yüzünden “tehdit edilmesi” ve “yoksa operasyon yaptırırız” çıkışları da inciticiydi…

Haşhaşi benzetmesi elbette incitici…

Ama onun kadar incitici olanları görmeyip, sadece ona takılmak, hatayı görmemek demektir.

Önemli olan, bu süreçte herkesin doğru adım atması ve yanlışların içerisinde olmamasıdır.

Yanlışların içerisindeyken, başkasının yanlışını dillendirmenin anlamı da olamaz…

Yoksa Alamut Kalesinde oturup, eline aldığın kumandayla, piyonları oynatmak her zaman ve her devirde mümkün olabilir ama açtığınız yara, o kadar da kolay kapanmaz.

Tweetimden seçmeler

İsrail'in düşmanı dostum olmayabilir ama İsrail'in dostu, kesinlikle benim dostum olamaz!

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi