Ankara Barosu Adalet Mi İstiyor?

Ankara Barosu, “Zalimler için son bir şans” diye kampanya başlatmış. Dün Taksim Hill Otel’de, Fatih Hilmioğlu gibi Ergenekon sanıklarının serbest bırakılmasını istemişler. Bunu da zalimlere son bir şans vererek yapmışlar. Hani aksi halde darbe falan yapmayacaklarmış, vicdanlarını rahatlatma adına son bir şans veriyorlarmış. Burada zalim olan darbeye yeltenenler değil, onu cezalandıranlarmış!

Zira Fatih Hilmioğlu kanser hastasıymış.

Sonra evladını kaybetmiş.

Ailesinin acısına ortak olamamış.

Bütün bunlar ajite gibi gözükse de haklılık payı elbet var. İnsanlar acı günlerinde ailesine destek olmalı, onların yanında durmalı ama bunun için de “suç” işleyerek cezaevine düşmemelidir.

Cezaevinde yatan insanların hepsinin farklı acıları var ve belki birçoğu da “suçsuz” yere içeride ömür tüketiyor. Adaletse, bence oradan başlamak gerekiyor.

Ama ben Fatih Hilmioğlu için adalet isteyenlerin samimiyetini ölçme adına başka bir adalete gönderme yapacağım ve yürekleri varsa, samimiyseler, adaleti orada aramalarını isteyeceğim.

Önce bakalım Ankara Barosu Başkanı Av. Metin Feyzioğlu neler söylemiş;

Fatih Hoca evladını gömdü ve zindana geri götürüldü. Evinde ailesinin acısını paylaşamadı; göğsünü onlara siper edemedi bir baba olarak. Ona bu dünyada hiçbir güç, hiçbir zalim bundan daha ağır bir ceza veremez. Fatih Hocanın serbest bırakılmasını istemek, aslında zalimlere son bir şans vermektir, vicdanlarını bir nebze rahatlatabilmeleri için. Onlara bir kez daha elimizi uzatıyoruz. Çok geç olmadan tutsunlar ve insanlıklarını kurtarmayı denesinler diye.”

Çok duygu dolu bir konuşma elbet.

Öyle birisinden bahsediyor ki, kendisini kral sandığı günlerde “sağ iktidar” için ya da AK Parti iktidarı için “Yüzde 95’le gelseler de iktidar olmalarına izin vermeyiz” diyebiliyor. Hani bunu söylemek için “bir güce” ihtiyaç vardı. O güçse Ergenekon Terör Örgütü olmalıydı.

İşte Ankara Barosu’ndan isteyeceğim adalet, o kral sandığı zamanlara ilişkin. Yoksa darbecilerin avukatlığını yapmasını, darbesever olmalarını, önemsediğim yok. Kim nerede durmak isterse orada durur, kimi halkına karşı ihanet edenlerin yanında olur, kimi halkına özgürlük isteyenlerin yanında. Kısaca herkes kendine yakışan yerdedir!

Biz öbür adalete bakalım…

Malatya’da Zirve Yayınevi cinayet davasının lafını bile etmeyeceğim, bir mesai arkadaşına tacizde bulunmasını, hatta üçüncü kattan aşağıya atmasıyla ilgili iddiaları soracağım.

2004 yılının Eylül ayıydı.

Malatya İnönü Üniversitesi (İ.Ü.) Turgut Özal Tıp Merkezi'nde başhekim sekreteri olarak görev yapan İ.K, nasıl olmuşsa akşam saatlerinde Rektörlük binasının 3. katından aşağıya düşmüştü. Hani cam silmiyordu, intihara kalkışmamıştı, birileri itmiş olmalıydı ya da “atlamak zorunda” kalmalıydı.

İ.K. hemen hastaneye kaldırıldı. Oradaki ifadesinde Rektör Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu ve üniversite Genel Sekreteri Reşat Özkan’ın kendisine taciz ederek üzerine yürüdüklerini ve küfrettiklerini iddia ederek, 3. kattan aşağıya nasıl düştüğünü hatırlayamadığını söyledi.

Bir bayana küfreden bir rektör olabilir miydi?

Genel Sekreteriyle birlikte “taciz” etmek…

Taciz”in kapsamı çok geniş aslında, buradaki “cinsel” değil belki, fiziksel ve duygusal baskı olabilir.

Ama bir taciz, bir hakaret ve sonunda üçüncü kattan aşağı düşme veya atma var.

Kral ya…

Üstünde çok durulmadı.

Mahkeme ne kadar sürdü, sonuçta nasıl bir karar çıktı veya çıkmadı bilgim yok.

İşte bu bilgiyi Ankara Barosu’ndan istiyorum.

Rektörlüğündeki yanlış işleri “MİT Başkanına” aktarmak zorunda kalan İ.K’yı sürekli tehdit ediyor muydu?

Bilinçli olarak mesai saati sonunda rektörlüğe çağırdı mı?

Orada İ.K’yı bir kez daha tehdit etti mi?

Genel Sekreterle birlikte küfür ve hakaret de bulundular mı?

Nasıl bir taciz olayı oldu, neyle tehdit etti, nasıl bir gözdağı verdi?

İ.K. rektörlüğün üçüncü katında “hele bir uçup geleyim” mi dedi, yoksa ikisi bir olup, genç kadını aşağıya mı attılar?

Adalet mi istiyorsunuz?

Buyurun işte size fırsat.

Güçlüyken tereyağından kıl çeker gibi yakasını kurtaran Fatih Hilmioğlu’nun bu davasına bir bakın…

Gururu incinen, milli sporcu olan eşiyle birlikte yaşadığı acı günleri bir nebze onarma adına bu davaya bir el atın.

Adaletin nerede kaypaklık ettiğini belki gözlerinizle görürsünüz.

Güçsüz olanların nasıl hakarete uğradığını, nasıl taciz edildiğini, nasıl yaralandığını ve sonunda nasıl “suçlu” konumuna sokulduğunu birlikte öğrenme şansını yakalarız.

Ankara Barosu, size son bir şans veriyorum, zalimleri korumayın!

Bir kez olsun, hayatınızda bir kez olsun “adalet”in “a”sından haberdar olun ve bunun için mücadele edin.

Sizde o yürek varsa elbet!

 

Twitimden seçmeler

Bizim buralara kar acı yağar bilir misin?

Yağmur sel, kar dağ olur geçit vermez.

Sizin gibi manzaralık resim çekemeyiz,

Mahsur kalanları resimleriz, işinize yaramaz!

www.naifkarabatak.net

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Naif Karabatak Arşivi