Aynılıklarla Dolu Renksiz Bir Evren

Bütün dinleri, dilleri, kültürleri, renkleri farklılıkları seviyorum. Aynılıklarla dolu, renksiz bir evren de yaşamayı tahayyül dahi edemiyorum. Renklerden korkmayın, en büyük zenginliğimiz renklerimizdir.

Gözlerinizi kapayıp düşünün bir an:

Evrende her şeyin aynı renk olduğunu

Tüm dillerin aynı olduğunu

Bütün şehirlerin aynı mimariye sahip olduğunu

Bütün insanların aynı şeyi düşündüğünü

Herkesin aynı kıyafeti giydiğini

Bütün sanatçıların aynı şarkıyı söylediğini

Bütün yönetmenlerin aynı filmi çektiğini

Bütün ressamların aynı resmi çizdiğini

Bütün şairlerin aynı şiiri yazdığını

Bütün yazarların aynı yazıyı kaleme aldığını

Bütün hocaların aynı dersi anlattığını

Bütün ormanların aynı ağaçtan olduğunu

Bütün yemeklerin aynı tat da olduğunu

Bütün çiçeklerin aynı kokuyu verdiğini

Bütün ağaçların aynı meyveyi verdiğini

Bütün yolların aynı yere çıktığını

Bütün nehirlerin aynı denize aktığını

Güneşin hep aynı sıcaklıkta ısıttığını

Gecenin hep aynı karanlıkta olduğunu

Rüzgârın hep aynı derecede estiğini

Yağmurun hep aynı ton da yağdığını

İnsanların hep aynı rüyayı gördüğünü

Televizyonların hep aynı programı yaptığını

Radyoların hep aynı şarkıyı çaldığını

Öykülerin hep aynı hikâyeyi anlattığını

Kazanların hep aynı yemeği pişirdiğini

Aynılıkların hüküm sürdüğü topraklarda farklılıklar yeşeremez.

Farklılıkların yeşermediği topraklar ise hep aynı mahsulü verir.

Farklılıklarıyla zengin, verimli bir o kadar da çeşitli değerlerimiz var.

Yapmamız gereken farklılıkları bu topraklara ekip bu toprakların mayası yapıp aynılıkların boğucu kasvetinden kurtulmak.

 

Aynılıklar bu topraklarda yeşermemize izin vermiyor diye bu toprakları bırakıp gitme kolaycılığına asla teslim olamayacağız.

Hrant Dink'in de söylediği gibi:

“Bir gün dahi olsa, ülkemi terkedip, geleceğimi "Batı" denilen o "hazır özgürlükler cehennemi"nde kurmayı, başkalarının bedeller ödeyerek yarattıkları demokrasilere, sülük misali, yamanmayı düşünmedim.”

Bir bedel ödeyeceksem aynılıkların hüküm sürdüğü bu topraklardaki farklılıkları yeşertmek için ödeyeceğim.

Özgürlük toprağına bir tohum da ben ekebilmek için ödeyeceğim.

Erdem; "biz" yahut "ben" kavramının muhtevasına girmeyenlerin özgürlüğünü savunabilmektir.

“Biz” ve” ben” kavramının muhtevasına girmeyenlerin haklarını savunabilmek için ödeyeceğim.

Mazlumun çaresizliğini gördüğü halde gücün gölgesinde eğilip bükülen zalimler için ödeyeceğim.

Ne diyordu yazar:

Ne istiyor tanrı bizden?
Küçük bir gezegenin üstünde birbirine benzemeyen altı milyar insan yaratıp, altı milyarına da değişik parmak izleri veren o irade farklılığı neden bu kadar çok seviyor?
Parmak uçlarımız bile farklı.
Şu küçücük parmak uçları...
Parmak uçları bile benzemeyen insanların, zihinleri, düşünceleri, duyguları, bilincin karanlıklarına saklanmış gizli arzuları, kişilikleri nasıl benzer birbirine?

Eğer duygularımız da parmaklarımız gibi dokunduğu yerde iz bıraksaydı, onların her birinde de diğerlerininkine benzemeyen çizgiler, kıvrımlar, helezonlar görürdük herhalde, herkesi duygu izlerinden tanıyabilirdik.
Belli ki birbirimize benzememizi istemiyor tanrı.

Bütün bu dinler, ırklar, milletler, tarih boyunca hayatı "tekleştirmek", herkesi birbirine benzetmek isterken, tanrının bütün yarattıklarında açıkça görülen buyruğu onların isteğiyle uyuşmuyor.
"Farklı olun" diye buyuruyor tanrı.
"Birbirinize benzemeyin."

Her bir parmak ucunu bile diğerinden farklı yapan tanrının yarattığı bu dünyada, "birbirinize benzeyin" demek tanrının buyruğuna da karşı gelmek olmalı.
Ne yaparsak yapalım, kim ne yaparsa yapsın, birbirimize benzemeyeceğiz.
Tanrıyı ve hayatı anlayabilmek için bu farklılığın amacını anlamalıyız.

İnsan insana sırdır.
Kimse kimseye benzemez çünkü.
Tanrı "benzemeyin" buyurdu.
Kimseyi kendine benzetemezsin, sen kimseye benzeyemezsin.
Sana benzemeyeni sevmek zorundasın.
Bu da tanrının buyruğu çünkü:
"Sana benzemeyeni seveceksin."
Altı milyar insanın her birini diğerinden farklı yaratan, her birinin parmak izlerini bile değişik değişik yapan tanrı benzerlikten nefret ediyor.
O, bütün düzenini benzemezlikler ve bu benzemezliklerin yaratacağı hareket üstüne kurmuş.
Düzenini bozmaya kalkışanı cezalandırıyor.
O yüzden belki, birini sevip de onu kendinize benzetmeye çalıştığınız anda acı çekmeye başlıyorsunuz.
Mucizeyi bozuyor, onu kızdırıyorsunuz.
Zor olanı yapmanızı istiyor sizden.
Zebraların çizgilerini bile birbirinden farklı çizen tanrı, rüzgar olmanızı, su olmanızı, dağlardan, tepelerden, vadilerden aşmanızı istiyor.
"Sana benzemeyene akacaksın."

Ne istiyor tanrı bizden?

Hiç düşündünüz mü?

Sahi ne istiyor?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet GÜLER Arşivi