Başkasının Acısına Gülenler

 

Bir süredir yürekleri dağlayan olaylara farklı bakış açısı insanları şok etmeye başladı. Hani şok olan da insandı, şok eden de ama olaylara “insani” yönden bakmayanlar, insanlığı utandıracak sözler etmeye başladılar.

Bunun ilkini aslında Van depreminde görmüştük.

Her ilde olabileceği gibi o ilde olan “kendi görüşünden olmayan” insanları bahane ederek, tüm Vanlıları incitecek sözler söylediler.

Depremde kalanlar Kürt’tü veya BDP’liydi, belki de PKK’lı.

O zaman “iyi olmuş” demek gerekirdi.

Zaten onlar polise taş atıyordu.

Allah cezalarını verecekti.

Benzer bir tepki Marmara depreminde de gelmişti; orada ahlaksızlık çoktu, deprem ondan vurmuştu.

Ancak Marmara ile Van olayında farklı tepkiler geldi.

Bir anda “böyle bağnazlık olur mu, irticacılar” diye tepki gösterileri çığ gibi büyüdü.

Haklılardı elbet.

Acının rengi olmazdı.

Yaşam tarzı nedeniyle insanları sorgulamak, dini inançları nedeniyle mahkûm etmek, etnik kökeni nedeniyle suçlamak ilkellikti.

Hele hele başına gelen acı olaydan dolayı yardım elini uzatmak yerine “oh olsun” tarzı yaklaşım insanlık dışıydı.

Ne bir dine sığardı, ne bir görüş kabul ederdi, ne de yüreğinde en ufak vicdan veya merhamet olanın söyleyeceği sözler değildi.

Biz dünyanın neresinde olursa olsun, mağdur olan, zulme uğrayan, afete maruz kalanların ne olduğuna bakmadan, hangi dine mensup olduğunu sorgulamadan, ırkını, derisinin rengini önemsemeden hem yüreğimiz yandı, hem yardım elimizi uzatmak için didindik durduk.

Yine kim olursa olsun bütün zalimlere karşı da durmamız gerektiğini söyledik, söylemeye de devam ediyoruz. Çünkü insanlığın gereği budur.

Ama Van Depremiyle başlayan süreç, gittikçe iğrençleşerek ve karşılıklı yapılmaya başlandı.

Uludere’de ölenlere acımayanlar “onlar zaten PKK’lı”diyerek hükmünü de peşin verdi. PKK’lıysa başına bomba atmak hakmış gibi gösterildi.

Şehitler olduğunda BDP’li veya PKK’lılar “acımama” üzerine “incitici” sözler gelmeye başladı.

Şemdinli’de ölenlere sevinenler vardı, ellerinden gelse göbek atacak olanlar.

Sonra Suriye gündeme girdi.

Önce herkes Beşer Esed’in ne kadar vahşi bir katil olduğundan bahsederken, ortaya Kürtler çıkınca işin rengi de değişti, acısı da…

Bir kısım  “en iyi Kürt, ölü Kürt’tür” deyince “en iyi Türk, ölü Türk’tür” demeye başlayanlar da çıktı.

Ve böylece Suriye’deki acı gündemimizden çıktı.

PKK’lılar veya BDP’liler ise Suriye’de bir koyup üç alma hayali kurduklarından olmalı ki, Suriye’deki acıyı defterlerinden sildiler. (Merhum Turgut Özal da Körfez savaşında bir koyup, üç alacaktı ama avucumuzu yaladık. Boş yere ölen masum insanlara acıyacak zaman da bulamadık.)

Hükümet Suriye’yi gündeme getirdiğinde “Ne işin var Suriye’de, Şemdinli’ye bak” veya “Hakkari’ye bak!” diyenler çıktı.

Vatandaş Arakan’da yaşanan zulmü gündeme getirdiğinden “Önce içinizdekine bak” diyenler oldu.

Bu arada Şırnak’ta bir deprem oldu.

Yine aynı şekilde “tınmayan” kesimin acı lafları yürek dağladı.

Artık zalimlerin zulmü, mağdurların acısı değil, bunlardan daha acı olan sözler yürek dağlamaya başlıyordu.

Böylece ne Suriye’ye bakabiliyorduk, ne şehitlere ağlayabiliyorduk, ne boş yere ölen insanlar için gözyaşı dökebiliyorduk.

Budistler tarafından sırf “bize benzemiyorlar” diye öldürülen Arakanlılara üzülemiyorduk.

Bizde acının rengi vardı, şekli önemliydi, kimden olduğu, kime karşı durduğu ilk sorgulanandı.

Ama ölenler her şeyden önce insandı…

Hem de çoğu mağdur insanlardı.

Zalimlerin zulmü altında ezilenlerdi.

Anlamsız bir savaşın kurbanlarıydı belki de.

Ne savaşı onlar çıkarmıştı, ne savaşın çıkmasında en ufak bir dâhilleri olmuştu.

Terörü bitirmeyen de onlar değildi, sürsün diye uğraş verenler de.

Ama onlar ölüyordu, aileleri acı çekiyordu, evlatları yetim kalıyordu, arkasından ağıt yakan eşleri vardı.

Ne Suriye’de ölenlerin “çıkar hesapları” vardı, ne Arakan’da katledilenlerin.

Hepsi yaşamak istiyordu, insanca.

Tıpkı senin, benim, onun veya öbürünün yaşama isteği gibi.

Ancak, kendisi insanca yaşamak istediği halde, başkasının insanca yaşaması “çok” gelmişti.

Acılarından zevk alan sadistler türemişti.

Acayip bir kafatasçı güruh peydahlanmıştı.

Nerden gelmişlerdi, bu kadar faşist nasıl olmuşlardı bilemiyorum ama unutmasınlar ki, başkasının acısına gülenler, kendi acısına ağlayacak kimseyi bulamazlar…

 Twitimden seçmeler

Eğer saygı görmeyi istiyorsan, saygıda kusur etmeyeceksin. İnsanlardan vefa bekliyorsan, vefasızlık yapmayacaksın.

www.twitter.com/naifkarabatak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Naif Karabatak Arşivi