Bastır Parayı, Daha Uzun Yaşa!

Birkaç gündür İngiltere merkezli bir haber, yaşam süresinin zengin ve yoksul açısından tartışılmasına neden oldu. Adeta bastır parayı, daha uzun yaşa fikri ağır basıyordu.

Peki gerçekten öyle mi?

Zengin olan, yoksul olana göre daha uzun yaşar mı?

Bu tez, kader algısını yerle bir edeceğinden çok tehlikeli bir yaklaşım ama aslında durum hiç de öyle değil.

Guardian gazetesinin haberine göre, Londra’daki Imperıal College tarafından 2012 nüfus verileri temel alınarak yapılan bir araştırmaya göre, 2030 yılına kadar ülkenin varlıklı bölgelerinde ortalama yaşam beklentisi 90’a çıkacakmış.

Bu oran yoksul kesimde ise 8 yıl eksik olacağı tahmin ediliyormuş.

Böylece zengin muhitlerde 87,3 olan ortalama yaşın 90’a, yoksul kesimde ise 75,2 olan ortalama yaşamın, 82 civarında olması bekleniyormuş.

Bu beklenti, bazı kurumların işleyişini de değiştirecek elbet.

Zaten korkulan o.

Özellikle İngiltere’nin sağlık harcamaları ve emekli ödemeleri, bu durumdan olumsuz etkilenecekmiş.

8 yıl daha fazla prim, 8 yıl daha fazla sağlık harcaması ve 8 yıl daha fazla emekli maaşı demek.

Şu batılılar, hayata hep maddi gözler baktıklarından olmalı ki, insanlar yaşadıkça, kurumlar ölür sanıyorlar.

Oysa insanlar yaşadıkça, çalışan nüfusun sigorta primi ödemesi de artacak.

Emeklilik ödemesi sorunsa o da sisteminizin iyi işlemediğini gösterir, hepsi bu…

Tabii söz, İngiltere’nin sağlık ve emekli bütçesi değil.

Konumuz, zengin olanlarla fakir olanlar arasındaki ortalama ömür farkı.

Parayı bastıran daha çok mu yaşıyor?

Parası olmadığı için ömründen ömür mü alınıyor?

Ölüm meleğimiz Azrail geldiğinde, “Bir dakika, bak benim param var, yeni işe girdim, piyangodan para çıktı, yatırım yapacağım, patron olacağım, zengin sınıfına gireceğim” derse ömür uzatılıyor mu?

İflas eden bir zengin işadamına Azrail geldiğinde, “ama ben zengindim, ne oldu şimdi” deyip, uzatma isteyebilir mi?

Yok böyle bir şey…

Ömür dediğimiz, tarihi, günü, saati, dakikası, saniyesi, salisesi ve yeri belli olan bir yaşam süresidir.

Bunu sadece biz bilemeyiz.

Zengin olursun, kazada hayatını kaybedersin.

Bir deprem olur, afet olur, suikast olur, kaza kurşununa gidersin.

Yolda yürürsün, ayağın taşa takılır, başına saksı düşer, açılan bir aracın kapısıyla öte âleme göçersin.

Çok paran olur, çok malın olur, yatırım üstüne yatırım yaparsın ama bir bunalımın sonucu hayatına kendi ellerinle son verirsin.

Hâsılı kimsenin nasıl öleceği bilinmez belki ama su testisi belki suyolunda kırılabilir.

Yoksul olmakla zengin olmak arasındaki fark “daha iyi yaşam kalitesi”dir.

Daha sağlıklı beslenirsin, hastalıklardan korunursun, borç harç derdi olmadığından daha mutlu bir yaşam sürebilirsin.

Eşin olur, işin olur, çocukların olur, şanın olur, belki şöhretin olur.

Herkesin senden bahsetmesi, sende müthiş bir yaşama azmi kazandırır.

Ama yoksul olursan, sıkıntı içinde yaşarsan, hele bir de evine ekmek götürecek halin yoksa, o zaman için için çürümeye başlarsın.

Sokaklarda kalırsın, kapı önlerinde sabahlarsın, evlat hasretiyle yanarsın, aşk acısıyla kavrulursun…

Dünyanın bütün derdi omuzunda hissedersin. Her haksızlığa tahammül edemez, herkesin derdini, kendi derdin gibi bilirsin.

Dünyanın dört bir yanında yaşanan acılar, yüreğinde bir yara açmaya yeter.

Yoksul olursun üzülürsün, zengin olursun üzülürsün, insan olursun üzülürsün.

Hoşgörü, sabır ve tevekkül de yoksa bütün üzüntüler, bütün haksızlıklar, bütün zorluklar sizi içten içe kemirir…

Eğer mesele yaşadığın gibi ölmekse budur…

Ama eğer dünyayı bir pula satanlardan olursan, ister zengin ol, ister fakir değişen bir şey olmaz.

Ortalama ömrün zenginlikle veya yoksullukla bir alakası yok; Allah’ın hakkımızda belirlediği yolda yürürken aldığımız veya almadığımız kararlarla ilgisi var.

Bir de toplumda yaşarken, diğer fertlere bakış açısıyla çok ilgisi var.

Duyarlı bir toplumda yoksul olmaz mesela…

Başkasının derdini, kendi derdi bilen toplumlarda, dertli insan kalmaz.

Bencil toplumlarda ise komşun aç yatarken, dolu mideyle uyuyamayacak hale gelebilirsin.

Dünya böyle bazısı açlıktan ölür, bazısı da çok yemekten…

Ama en güzeli, bir dağın başında olacaksın, dünyanın bütün sıkıntılarını bir yana bırakacaksın. İki koyun güdecek, ailenle birlikte bir hırka, bir lokmayla ömür tüketeceksin…

Nasılsa bu hayattan canlı çıkmayacağımıza göre, yaşadığımız müddetçe kazanmak, daha çok kazanmak, daha çok kazanmak için neden kendimizi heba edelim?

Birkaç yıl daha yaşamak için bir ömrü heba etmeye değer mi?

Üstelik de böyle bir şeyin garantisi olmadığı halde…

 

Tweetimden seçmeler

Eskiden iktidarın baskısına karşılık muhalefet, özgürlük vadederdi, güvenli bir yaşam sunardı ve inançlara saygıyı işlerdi. Şimdi tam tersi!

www.naifkarabatak.net

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi