Bir Sabah Herkes Demokrat Olmadı

Bu seçimde ilk kez oy kullanacak gençler, seçime giren partilerin ne kadar demokrat olduğuna bakıp seviniyorlardır. Ama kazın ayağı öyle değil.

Bir sabah uyandıklarında kendisini demokrat gören parti, lider veya siyasetçiler yok bu ülkede.

Bir gece rüyasına giren aksakallı dede, “demokrat ol evladım” diye kimsenin kalbini yarmadı, kimseye bu kültürü enjekte etmedi.

İnanın, bu partiler, bu siyasiler, dün neyse, bugün de odur. Sadece şirin görünmek için farklı farklı kılıklara giriyor, orasına, burasına botoks yaptırıyorlar, hepsi bu.

Sadece başörtüsü örneği bile bunun için yeterlidir.

Bugünün hızlı solcuları, hızlı demokratları, hak ve hukuk mücadelesi verdiğini söyleyenler, dün başörtüsü için “siyasi simge” diye savunma yapanlardı.

Evinde oturan, tarlasında çalışan, evlere temizliğe giden, çay yapan, bulaşık yıkayan kadınlarla sorunları yoktu onların.

Kadın iyi bir eğitim almışsa, iyi bir kariyer yapmışsa mutlaka “dinden bihaber” olmalı, inancını bir kenara bırakmalıydı. İnsanların inanç hakkını, ibadet hakkını ve inandığı gibi yaşama hakkını elinde bulunduruyorlardı, bugünün hızlı demokratları…

Mecliste, halkın seçtiği başörtülü vekile “bu kadına haddini bildirin.”  diyen, kürsüye canlı kalkan olan ve “burası, devlete meydan okunacak yer değildir” diye kükreyenlerdi.

Oysa tam da orası devlete meydan okunacak yerdi.

Bunu, bugün onlar söylüyor.

Gerçekten de meclis, devlete, bütün baskı unsurlarına, darbecilere, vesayet rejimlerine, millete baskı kurmak isteyenlere, inandığı gibi yaşamaya engel olanlara tam da meydan okunacak yerdi.

Çünkü egemenlik, kayıt ve şarta bağlanmadan milletindi, birilerinin elinde ulufe değildi.

Bugünün hızlı demokratları, dün ya silahla halkı sindirdiler ya tehditle…

Ya yüksek yüksek yargıdan aldığı güçle ya da vesayet makamı olarak kullandıkları Demokles’in kılıcıyla…

Laiklik, bütün insanlara hayatı zehir eden sihirli kurtarıcılarıydı; her şey laikliğe aykırıydı ve bizler, laiklik üzülmesin diye namazlarımızı gizli kılar, ibadetlerimizi saklar,  eşlerimizin, kızlarımızın, annelerimizin, bacılarımızın “kamuya açık” yerde dolaşmaması için tüm tedbirlerimizi alırdık.

Allah muhafaza kendini bilmez birisi başörtüsünü elleriyle çekip, laikliği kurtarmaya çabalayabilirdi.

Bu ülkede başbakanın eşi, GATA’ya başörtüsüyle giremiyor, bir hasta ziyaretinde bulunamıyordu.

İnsanlar çocuklarının üniversiteden mezuniyetine sevinemiyordu, askerde ziyaretine gidemiyordu.

Eğer oğlu “şehit” olmuşsa o günlük bütün kuralları çiğneyen fedakâr komutanlara(!) rastlıyorduk; tabuta sarılan da başörtülü anaydı çünkü…

Kızlar okusun diye kampanyalar yapıyorlardı ama nasıl okuyacağına kendileri karar veriyorlardı; başını açacaksın, öyle geleceksin…

Bugün “resmi kıyafete” başkaldıran hızlı solcu ve hızlı demokratlar, dün sakal bıraktığı için öğrenciye hayatı zehir ediyor, başını örterek gelen öğrenci, öğretmen veya memuru sürüm sürüm süründürüyordu.

Okul birincisi öğrenciyi ağzını kapatıp, başındaki örtüyü çekerek yere atan demokratlarımız vardı, bugün öğreniyoruz demokrat olduklarını…

Dün “Kürtçe” şarkı söyleyip, türkü çığırdığı için cezaevinde yatanlar, bugün insan olmanın hazzını tadarak, ana dilini konuşuyor, şarkısını söylüyor, siyasi propagandasını yapıyor, yazıyor, çiziyor.

Dün, başörtüsüne “siyasi simge” olarak bakanların ayıbını bugün “ana dil siyasi simgedir” diyen çıkmıyor; ne güzel bir dönüşüm…

35 yıl boyunca gelen her iktidar “şehitler ölmez, vatan bölünmez” nutukları attılar; “bedelini ağır ödeyecekler” dediler ama bedelini bu ülkenin gençleri toprağa düşerek verdi.

AK Parti, diğer tüm partiler gibi iktidara geldiğinde yan gelip yatmayı bilirdi. Demokratik açılımla başına iş almaz, yasaklarla süreci götürürdü.

Ne yatırım yapan olurdu, ne gasp edilen hakları iade eden…

Köprüye karşı çıkan, yol istemeyen, havalimanlarıyla insanlar rahat yolculuk etmesin diye uğraşanlara da gün doğardı; 79 yıldır yatan iktidarlara bir yenisi daha eklenirdi.

O zaman hiç kimse sokağa çıkmazdı, özgürlük naraları atmazlardı, hak talebinde bulunan olmazdı. Zaten isteyen silaha sarılıyordu, patır patır gençler toprağa düşüyordu.

Ama AK Parti, sorunu çözmeye kendini adadı ve bugün, sorunun çözüme yaklaşmış olmasının rahatlığıyla herkes demokratik bir ortamda siyasetini yapıyor, eleştiriyor, daha iyilerini, hep daha iyilerini istiyor.

Olması gerekendi ve daha alınacak çok yol var.

Ama bu yol, bugünün hızlı solcusu ve hızlı demokratlarının eseri değil; onlar dünün yasakçısıydı, tehdit edeniydi, gözdağı vereniydi, asanıydı, keseniydi.

Yüzde 95’le gelseniz yine sizi iktidar yapmayacağız” diyecek güç ve kudreti ellerinde bulunduruyorlardı.

Çünkü onlar, darbecilere alkış tutarken, biz hak mücadelesi peşindeydik.

Onlar demokrasinin ırzına geçerken, biz demokrasinin tam ve güçlü şekilde hayata geçmesi ve herkesin bundan nasiplenmesi için uğraşıyorduk.

Bugün, onlar da, biz de demokratik bir ülkede yaşıyoruz; daha da demokratik olmaması için hiçbir sebep yok…

Yazı bitmedi elbet, bu sadece başörtüsüydü. Yarına devam edeceğim.

Yarın: Vay şerefsiz vay!

 

Tweetimden seçmeler

Gel otur şöyle yanıma; ben çayı getireyim, sen sözün arkasını getir, sonunu değil...

www.naifkarabatak.net

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi