Bu şehirde ayaklar baş olunca!..

Dile kolay tam 32 yıldır bu şehre, şehrin gelişimine katkıda bulunabilmek adına kendi çabalarım ve gücüm nispetinde uğraş veririm.

Kendimi bulunmaz Bursa kumaşı olarak görmem.

Öyle bu şehirde yer yerinden oynatacak kadar gazetecilik becerimin olduğunu iddia etmem. Kendimi dev aynasında da görmem.

Haddimi bilirim.

Efelenmem, asarım, keserim, ben yazarsam yer yerinden oynar, falan fiştan şeklinde ne öğünme ne de tehdit amaçlı hiç konuşmam, hiç yazmam.

Devlet eliyle gazetecilere rüşvet olarak gördüğüm, sarı basın kartı denilen ne menem şeyi hiç istemedim. Başvurmadım. Başvursaydım, yıllar önce alırdım.

Hiçbir kamu kurumunda “gazeteci kimliğimi” öne çıkartacak bir davranışı bu güne kadar göstermedim.

Bizim bu tevazu ve edepli davranışımızın;

Haddini bilmeyen, haysiyet yoksulu, uşak ruhlu, sadece genlerinde kölelik ruhu taşıyan şerefsizler tarafından yanlış anlaşıldığına üzülerek şahit oldum.

Üzülerek ifade etmem gerekirse;

Bu şehirde “ayaklar baş, başlar ayak olmuş!”

Yaşına saygı göstererek, ceket düğmelediğimiz insanlar, kerameti kendine görmüş, aynaya hiç bakmayarak, kendilerine payeler peydahlayarak toplumda yer alma yarışına girmişlerdir.

Oturdukları makamların hakkını vermek, sorumluluklarını yerine getirmek yerine, başkalarının önerilerine teşekkür edeceği yerde, kenarda senede bir defa üren köpekler gibi saldırmayı tercih etmişlerdir.

İşte ben bunlara;

“çakalları kurtlara boğduran” zihniyetin mücadelesi içinde bulunduğum için, bu şehirde namuslu, işini hakkıyla yapan, bu şehre kendini borçlu hisseden, adam gibi adamların yanında bizlerin yerinin olduğunu bilmemizin verdiği huzurla, Sayın Başbakanımızın ifade ettiği gibi: “durmak yok yola devam!” diyerek doğru bildiğimiz yolda, yine bu şehir için proje önermeye, bu şehirdeki isimsiz mağdurların sesi olmaya devam edeceğiz.

Daha açık bir ifadeyle;

“itler ürür, kervan yürür!”

Bu şehirde ben yolcu değilim. Bu şehirde ben kervanda olan biri de değilim. Ben bu şehirde kendimi kervancı başı gibi gördüğüm için, kervana sahip olabilmek için gücüm yettiğince de yazmaya, çizmeye devam edeceğim.

Anladın mı ey baş olmaya yeltenen ayakçı!...

Ey!..ayakçı ve çakal bu yazacaklarımı iyi oku;

Bu şehirde görev yapan atanmışların ve seçilmişlerin sayısını bile unuttum.

Bende iz bırakanlar ile hala görüşürüm. Bu şehre katkı yapanları minnetle anar, katkı yapamayanlara da ardından konuşmam, Allah’a havale ederim.

Ben gazetecilikte kendime İstanbul Boğazında yalıları olan, Akdeniz ve Ege kıyılarında iş takipçiliği yaparak arsa rantları peşinde olan gazetecileri örnek almadım.

Onları örnek alarak bu şehirde gazetecilik yapsaydık, senin gibi paranın köleliğine razı olsaydık, bugün o yerlerde sen değil biz oturuyor olurduk.

Biz zora talip olduk.

Biz hakkın savunuculuğuna talip olduk.

Biz fakirin, fukaranın savunuculuğuna talip olduk.

Oturduğumuz koltuklarda “birilerinin ne adamı olduk, ne de kontenjanından faydalandık!”

Akıllı olacaksın.

Ben uğraşacak olursam, seninle değil, senin yularına sahip olanlarla uğraşırım.

Bu yazının muhatabı bellidir.

Ve birileri bu yazıyı okuduğunda onun kim olduğunu hemen anlayacaklar.

O muhatabın dışında bütün dostlarımdan özür dileyerek yazıma son noktayı koyuyorum!....

“ayakları baş, başları ayak” eden sisteme de isyan ediyorum!....

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mehmet TAŞ Arşivi