“Camiyi Yık Adaleti Yıkma”

“Camiyi Yık Adaleti Yıkma”
Ak Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) gençleriyle bir araya geldi.

Üniversite öğrencilerine, yeni anayasa ve başkanlık sistemi için yapılacaklar hakkında bilgi veren Ünal, geçmiş siyasetten örnekler verirken adalet konusunda da Hz.Ömer’den (ra) kıssa anlattı. Anlattığı bir kıssayla Hz.Ömer’in adaletten nasıl taviz vermediğinin altını çizen Ünal, adalet konusunda O’nun “Camiyi yık adaleti yıkma” sözünü örnek gösterdi.

SİYASET BULAŞIK OLARAK GÖRÜLÜYOR  

Gençlere öncelikle siyasetin kavram olarak karşılıklarından bahseden Ünal, “Arapça anlamıyla siyaset şehir yönetimi ya da yönetim anlamlarına geliyor daha çok insan ve diğer bütün var olan kaynakların yönetimi anlamında siyaset en üst disiplindir” dedi. Siyasetin bütün disiplinleri kapsadığının altını çizen Ünal, ancak siyasetin yıllarca bulaşık bir şey gibi göründüğünü söyleyerek, “Hâlâ insanlar siyasetle ilgili konuşurken siyaseti bulaştırmayın derler. Yani siyaseti bulaşık olarak gören ve siyasetin dışındaki alanları temiz olarak gören bir alanı bir anlayışı bir bakış açısını bu ülkede nasıl inşa ettik isterseniz biraz bunlara değinerek işe başlamak lazım. Siyaset dediğimiz şey aslında nedir? Siyaset dediğim gibi daha çok yönetimle ilgili bir kavram ve kurumsal olarak siyasete baktığımızda aslında siyaset kurumu çok basitleştirerek akademik dilin dışında bazı ifadelerle bunu ifade etmek istiyorum. Siyaset kurumu bir sistem dahilinde yani siyasi partiler kanunu, seçim kanunu bir çok kanunun ve düzenlemenin oluşturduğu bir sistem dahilinde halkı iradesini sandıktan alıp devletin yönetimine yansıtma işidir ve bu anlamda baktığınızda siyaset kurumu nedir aslında. Siyaset kurumu halkın iradesini, halkın kendi eliyle temsilcilerini seçmesi ve dolayısıyla da temsilcileri eliyle kendisini yönetmesi işinin kurumsallaştığı alandır siyaset. Peki bu çerçevede baktığımızda halkın iradesinin yansımadığı yerlerde kimin iradesi vardır sorusunu sormak gerekir eğer bir yerde halkın iradesi yansımıyorsa oraya kimin iradesi yansıyor. Halkın iradesinin tecelli ettiği yer parlamentodur Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Halkın iradesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde tecelli eder. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde de hiçbir yapı organ, kurum biz tanımayız peki buranın denetiminde olmayan yapılar hakkında neler söyleyebiliriz ya da milletin iradesinin yansımadığı bu alanlara neler yansımaktadır ki birileri bulaşık olarak tanımlamışlardır. Peki temiz olan nedir? O halde temiz olan milletten almadığı bir yetkiyi kullanan bürokrasi midir. Temiz olan milletten almadığı bir yetkiyi kullanan asgari bürokrasi midir? Temiz olan milletten almadığı bir yetkiyi kullanan yargı bürokrasimimdir, işte burada bürokratik devletle demokratik devlet arasında ki temel ayrıma iyi bakmamız gerekiyor.”

ABDURRAHİM KARAKOÇ ŞİİRİYLE GÖNDERME

Üniversitelilere ülkenin geçmiş dönemlerinden bahsederken Abdurrahim Karakoç’un şiirinden geçmişe gönderme yapan Mahir Ünal, “Abdürrahim Karakoç’un bir şiiri vardır ‘arzuhal’ ‘Varmıştı makama arzuhal için. Bey dedi yutkundu eğdi başını. Bir azar yedi ki oldu o biçim. Şey dedi yutkundu eğdi başını.’” dörtlüğünü söyledi. Şimdi gençlerin o dönemleri hatırlamadığını ifade eden Ünal, “Tabi devletin o yüzünü hatırlamıyorlar çünkü, biz devletin o yüzünü tasfiye ettik ama öyle bir devlet vardı ki Abdürrahim Karakoç’un şiirinde olduğu gibi doktorun karşısında konuşamazsınız, bir mübaşirin bile karşısında sesinizi çıkaramazsınız, herhangi bir devlet yetkilisinin karşısında millet el pençe divan durur ama öyle durması da yetmez fırçasını da yer aşağılanır ve devletin kapısından kovalanırdı. Niye? Çünkü milletin iradesinin yansımadığı ve milletin amir olmadığı bir devlet anlayışının bu şekilde olması doğal olarak kaçınılmazdı. O yüzden bizim bürokratik devlet anlayışından demokratik devlet anlayışına geçmemiz 13 yıldan beri verdiğimiz mücadele ve yargısının, askerinin, bütün bürokratik yapısının Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetiminde olduğu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkili organları eliyle denetlendiği bir yapı inşa etmek demokratik bir sistem inşa etmek” dedi.

“YASA DEVLETİ BAŞKA HUKUK DEVLETİ BAŞKADIR”

Yıllarda devletin toplumsal talepleri sorun olarak gördüğünü dile getiren Ünal, örnek olarak başörtüsünü gösterdi ve “İnancıyla yaşamak isteyen başörtüsü takan bir genç kızın toplumsal talebi devlet için bir sorundu. Ana dilini kullanmak isteyen ve ana dilinde anasıyla konuşmak isteyen bir askerin anasıyla telefonda Kürtçe konuşma talebi bir suçtu. Alevi olduğunu söylemek bu toplumda bir suçtu, dindar olduğunu söylemek Müslüman olduğunu söylemek bu toplumda yıllarca bir suçtu. Çünkü toplumsal talepleri sorun olarak gören bir devlet anlayışı vardı” dedi. Anayasa kavramını bir toplumsal sözleşme olarak değerlendiren Ünal, “Yani halkla devlet arasında bir sözleşme, bir akitleşmedir. Anayasa dediğimiz şey, aslında demokratikleşme dediğimiz şeyde devletle toplum arasındaki ilişkilerin özgürleştirilmesi ve hukuk temeline dayandırılmasıdır” diye konuştu. Ayrıca yasa devletinin başka, hukuk devletinin başka bir şey olduğuna dikkat çeken Grup Başkan Vekili, “Hukuk devleti; bireyin hak ve özgürlüklerini güvence altına alan eşitlik temelinde fırsat eşitliği temelinde davranan devlettir hukuk devleti. Yasa devleti; her devlet belli kanunlar çerçevesinde bir kamu düzeni oluşturmaya çalışır o başka bir şey” dedi. 

YENİ ANAYASA YAPMAK GEREK

“Anayasayı açtığınızda anayasada devletin görev ve sorumluluklarına dair bir tek cümle bulamazsınız ama anayasa vatandaşın ödev ve sorumluluklarıyla doludur” diyen Ünal, yeni anayasa yapmak gerektiğini savundu. Bunun da millet ile devlet arasında bir protokol bir sözleşme bir akitleşme mahiyetinde olması gerektiğini ifade ederken şöyle konuştu; “Çünkü devlet dediğimiz yapı kutsal bir yapı değildir. Devlet bir inanç ya da etnik kimlik üzerinden tanımlanamaz, devlet hak ve özgürlükler üzerinden tanımlanır. Çünkü devletin aslî görevi inancına, etnik kimliğine, düşüncesine, yaşam tarzına bakmaksızın her bir vatandaşının onurunu, haysiyetini insan olmasından kaynaklanan hak ve özgürlüklerini güvence altına almaktır. Her bir bireyin insan olmasından kaynaklanan haklarının anayasal güvence altına alınması gerekir, işte ancak o zaman adaleti inşa etmiş oluruz çünkü adalet dediğimiz şey bizim inancımızla ilgili bir şey değildir.”

“CAMİYİ YIK ADALETİ YIKMA”

Adalet dendiği zaman Hz. Ömer’in (ra) akla geldiğini hatırlatan Ünal, onunla ilgili bir kısayı öğrencilerle paylaşarak, “Suriye, Şam valisi bir Yahudi’nin arsasına el koyar. Önce satın almak ister. Yahudi arsayı satmaz. Bunun üzerine Şam valisi arsaya el koyar. Çünkü üzerine cami yaptıracaktır ve camiyi yapar. Fakat arsa sahibi Hz. Ömer’e bir mektup yazar. Durumu anlatan bir mektup. Hz. Ömer’in Şam valisine yazdığı cevap iki cümledir. ‘Cami’yi yık adaleti yıkma.’ Çünkü inşaların temel haklarını insan olmalarından kaynaklanan doğuştan getirdikleri temel haklarını hiçbir gerekçeyle ellerinden alamayız ve bizim kitabımız Kuran’ı Kerim’de bu hakları tek tek sayarak bunların güvence altında olduğunu ifade eder hangi inançtan olursa olsun, hangi etnik kimlikten olursa olsun. O yüzden bizim öncelikle yaptığımız anayasayla adaleti inşa etmemiz, eşitliği inşa etmemiz, fırsat eşitliğini, insan onurunu ve insan haysiyetini güvence altına almamız gerekiyor.

ANAYASA ZEMİNİNİ SİYASET OLUŞTURUR

Anayasa’nın zeminini siyasetin oluşturacağını söyleyen Mahir Ünal, “Anayasaların omurgasını anayasanın asıl kalbini bu saydıklarımızı asıl güvence altına alacak bir siyasal sistem oluşturur, yani nasıl bir siyasal sistem kurmalıyız ki bu saydıklarımızı güvence altına alacak nasıl bir siyasal sitem kurmalıyız işte bu oluşturur anayasaların kalbini. Anayasanın başlangıcından itibaren baktığımızda anayasayı yapan anlayış darbeci anlayış, anayasanın bir daha değiştirilmemesi üzerine anayasayı kurgulamıştır. Mesela anayasanın 6’ncı maddesine bakarsanız o madde şunu yazar ‘Hiçbir kimse ya da organ kaynağını anayasadan almayan bir yetkiyi kullanamazdır. Asıl güç o kanunun arkasında meşruiyet veren güç toplumudur. Şimdi anayasamızın 6’ncı maddesi hiçbir şekilde diyor ki hiçbir şekilde yeni anaysa yazılmasına izin vermiyor bir kimse ya da organ tarafından bir yasama organı ne de başka bir organ o anayasadan yetkisini almadığı bir yetkiyi kullanamıyor” dedi.

“BU ANAYASANIN ATATÜRK’LE ALAKASI YOK”

Anayasayı değiştirme konusunda Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) eleştiren Ünal, “Anayasayı değiştirmek istediğimizde özellikle CHP’liler dediler ki Atatürk’ün anayasasını size değiştirtmeyiz. Biz de dedik ki bu anayasanın Atatürk’le bir alakası yok ki. Atatürk’ün yaptığı anayasa 1924 anayasasıydı. Dolayısıyla 1961 anayasası Atatürk’ün yaptığı 1924 anayasasını tamamen tasfiye etti, tamamen ortadan kaldırdı. 1982 anayasası ise 1961 anayasasını güncellemekten başka bir şey değildir” ifadelerine yer verdi. 

“NEDEN PARALEL YAPI DİYORUZ”

Paralel yapı olarak adlandırdıkları Cemaate neden karşı çıktıklarını anlatan Ünal, “Çünkü bunlar sandığa gitmemişler sandıkta milletten bir oy almamışlar milletin iradesini temsil etmiyorlar ama milletten almadıkları bir yetkiyi sırf bürokrasi içerisinde olduklarından dolayı kullanıyorlar” dedi ve şöyle devam etti; “Bakıyorsun amirinden aldığı talimatı yerine getirmiyor ama abisinden aldığı talimatı yerine getiriyor işte o ne yaptı amirinden aldığı talimatı yerine getirmedi onun paralelinde duran abisinden aldığı talimatı yerine getirdi. İşte o yüzden zaten diyoruz ki devlet ortak kabul etmez o yüzden paralel yapı diyoruz. Şimdi devletin o soyut aygıtın milletin onayıyla milletin sandıkta verdiği onayla millet iradesiyle çalışması gerekiyor bu yüzden de o sözleşme millet tarafından yapılması gerekiyor. Çünkü devlet sadece hizmet üretmekle sorumludur. Devlet inanç dikte edemez, devlet düşünce dikte edemez, devlet yaşam tarzı dikte edemez.”

“KOALİSYONDAN NELER ÇEKTİ TÜRKİYE”

Koalisyon hükümetlerinin ülkeye zarar vereceğini söyleyen Ünal, tarihteki koalisyon hükümetlerini anımsatarak, arı da anlatan Ünal, şöyle devam etti; “Koalisyondan neler çekti Türkiye? Tek bir rakamla size söyleyeyim 1960-2002 arasında Türkiye’de 42 yılda 36 tane hükümet değişti. Ortalama görev süreleri 1,6 ay siyasi istikrar yok, ekonomik istikrar yok, ekonomik istikrar olmadığı için yatırım yok, gelişme yok devlet kendi kaynaklarını dönüştüremediği için yatırım yapamıyor. Devlet yatırım yapmadığı için hastaların hastanelerde rehin kaldığı Maraş’ta 10 tane ambulans vardı. Bu 10 ambulansta öyle her yere gitmez giderse de vatandaştan mazot parası istenirdi yani ambulans gelecek ama mazot parasını vermeniz şartıyla gelecek. Okul aile birlikleri para toplar çünkü okulların parası olmazdı arkadaşlar okul aile birlikleri para toplar öğrencilerden eğer öğrencinin maddi durumu yerinde değilse okul aile birliği öğrenciyi öğretmenine şikayet eder öğretmen öğrenciyi çağırır öğrenciye niye para getirmedin diye fırça atar eğer öğrenci yine para getirmezse sınıfta diğer öğrencilerin önünde o öğrenci öğretmeni tarafından azarlanırdı.” Geçmiş hükümetlerden verdiği örneklerin ardından günümüzden de örnekler sunan Ünal; “Şimdi elhamdülillah akıllı tahtası var, tablet bilgisayarı var, her sınıfta projeksiyon cihazı var okullardaki hizmetlilere biz aylık 1800 liranın üzerinde maaş veriyoruz” dedi. 

“DEVLET FAİZ BATAĞINA BATMIŞTI”

“2002’de devlet topladığı her 100 liranın 86 lirasını faize veriyordu” diyen Mahir Ünal yaptıkları hakkında konuşmaya şöyle devam etti; “Bizim doğalgazımız yok petrolümüz yok 470 milyar Türkiye’nin bütçesi. Bunun 390 milyarı vergi gelirleri, kalan 80 milyarı da vergi dışı gelirler. Yani devletin büyük kalem gelirlerini vergi gelirleri oluşturuyor ve devlet topladığı her 100 liranın 2002 öncesinde faize veriyordu. Devlet öyle bir kıskaca düşmüştü ki peki bu 100 liranın 86 lirası nasıl faize gidiyordu? Para babaları gidiyordu devletten düşük faizde kredi alıyordu. Devletten aldıkları bu krediyi devlet iç borçlanma yaparken devlete yüksek faizle borç olarak veriyorlardı. Yetmedi önce borsaya giriyorlar borsaya bir zıplatıyorlar borsadan vurgunu yapıp çıkıyorlardı sonra dövize giriyorlar dövizi bir zıplatıyorlar dövizden vurgunu yapıp çıkıyorlardı sonra faize giriyorlar faizi bir zıplatıyorlar gecelik repolar 7 bin 500 liraya çıkıyordu oradan da vurgunu yapıp çıkıyorlar bir haftada 1 milyar oluyordu 5 milyar risk almıyor yatırım yapmıyor istihdam yapma sorunu yok vergisini ödeme derdi yok sıcak parayı alıyor kenara çekiliyordu. Dolayısıyla maalesef devlet faiz batağına batmıştı. 100 liranın 86 lirası faize gidiyordu. Peki şimdi kaça düştü? Devlet her 100 liralık verginin 14 lirasını faize veriyor. Peki devletin cebinde ne kadar para kaldı biliyor musunuz? 1 trilyon 200 milyon para kaldı.”

“SİSTEM FİİLİ OLARAK YARI BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇTİ”

Şu anki parlamenter sistemin Türkiye’yi taşımadığına vurgu yapan Ünal, aslında sistemin fiili olarak yarı başkanlık sistemine dönüştüğünü söyledi. “Çünkü artık Cumhurbaşkanını parlamento seçmiyor halk seçiyor” diyen Ünal, “Parlamentonun içinden yürütmeyi çıkarıyorsunuz yani yürütme organı parlamentonun içinden çıkıyor. Bakanlar ve Başbakan parlamentonun içinden çıkıyor şimdi güçlü iktidar olduğu zaman parlamentoyu çalıştırmıyor, koalisyon olduğu zaman yine parlamento çalışmıyor zaten parlamenter sistemde bürokrasi inanılmaz bir güvenlik alanıdır hükümet sorumluluk alır ama bürokrasi sorumluluk almaz parlamenter sistemde siyaset yolcudur bürokrasi hancıdır. Hükümet icraat yapmak için göreve geldiğinde bürokraside değişiklikler yapmaya başlar muhalefet bağırmaya başlar kadrolaşıyorsunuz şimdi siyaset risk almış icraat yapacak eğer bürokrasi milletin onay verdiği milletin yetki verdiği iktidara direnç oluşturursa ve onu bloke ederse siyaset ve milletin iradesi olan meşru hükümet nasıl icraat yapacak yapamaz. Bürokrasi sorumlulukta almaz Türkiye’de bürokrasi sorumluluk alır mı? Almaz çünkü bir performans sistemi yoktur yani hata yaptığı zaman cezası yoktur performans koyduğu zamanda ödülü yoktur o yüzden bürokrasi kendi rutini içerisinde böyle gelmiş böyle gider çalışır ama güçlü iktidar zorla bürokrasiyi çalıştırmak için bir şeyler yapar. Sorun sistemle ilgili biz diyoruz ki biz Türkiye’nin anayasası değişirken bizim önerimiz Türkiye’nin siyasal sistemi Başkanlık sistemi olsun” ifadelerine yer verdi.

Başkanlık sistemi tartışmalarının beraberinde getirdiği “Türkiye bölünecek” tartışmalarına da yanıt veren Ünal, “Hayır öyle bir şey olmayacak” dedi. “Türkiye’nin devlet sistemi devletin ülkesi vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğü yani üniter sistem. Dolayısıyla başkanlık sisteminin şartı değildir eyalet sistemi üniter sistem ve eyalet sistemi federal sistem bunlar devlet sistemidir ama başkanlık parlamenter sistem yarı başkanlık sistemi bunlar hükümet sistemleridir” diyen Ünal, Almanya’dan örnek vererek, “Almanya’nın hükümet sistemi parlamenter sistemdir. Ama devlet sistemi nedir federal yapıdır mesela Şili’nin hükümet sistemi başkanlıktır ama devlet sistemi üniter yapıdır. Şimdi tabi bu ayrıntıları vatandaş bilmediği için kara propaganda da her şeyi söylemek serbest Türkiye’yi böldüler, parçaladılar” diye konuştu.

Bugün Gazetesi NARİN DEMİRCİ

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.