Davulcu Makama Gelsin! (1)

Yerel seçimler yaklaştıkça, kulağımızın dibinde çalan davul sesi de artmaya başladı. Hâlbuki davulun sesi uzaktan hoş gelir, yakında o kadar da hoş bir ezgisinin olduğu söylenemez.

Hazır bu kadar davulla iç içeyken, eskilerden bir davul hikâyesi anlatayım istedim. Belki ülkenin de nereden nereye geldiğini daha iyi anlatabilirim…

Zamanın birinde, Anadolu’nun bir ilinde, bütün kurumlarda ve özellikle de okullarda tatlı bir telaş var.

Ulusal bayramımızın kutlama hazırlıkları yapılıyor.

Bütün erkân günler öncesinden hazırlanan programa göre hareket ediyor.

Kutlama komitesi, bütün kurumlara ucundan kıyısından tutmak, çorbaya tuz atmalarını sağlamak, işin bir ucunu çekiştirmelerine katkıda bulunmalarını sağlamak için görevlendirme yapmış.

Koordine valilikte olduğu için valiliğe düşen, hazıra konmak.

Her şey hazır olacak, vali ve protokol üyeleri gidip, bayram kutlayacak.

Çocuklar da sabahın köründe, henüz kargaların kahvaltı etmesine müsaade edilmeden sıraya dizilecek.

Yağmur da olsa, yaş da olsa, etraf çamurdan da geçilmese, kızgın güneş de olsa minik sabiler, okulun bahçesine dizilecek veya tören alanındaki yerlerini alacaklar.

Öğrenciler, büyük ama çok çok büyük coşkuyla kutlayacakları bayram için yerlerini alırlar.

Beklerler, beklerler, bir birlerini dürterler, şakalaşırlar, bazen kavga ederler ve sonunda öğretmenlerden okkalı bir tokatla itiş kakışı sonlandırırlar…

Ta ki, yeni bir kaynaşmaya kadar.

Bu arada ayılan olur, bayılan olur, numara yapanın ardı arkası gelmez.

Bazısının gücü yetmez, bazısının muzırlığı eksilmez.

Çişi gelen olur, tuvalete gitmek isteyen bulunur ama öğretmenlerin korkusu, çişini kaçırmaya kadar işi götürür.

Bu arada folklor ekibi hazırdır; provaları dalgaya alsalar da arada bir davul çalınır, zurna üflenir ve çocuklar iki ileri, bir geri adım atarak yerinde zıplarlar.

Okul müdürü, her şeyin tastamam olması için sağa sola talimatlar yağdırır. Öğretmenlerin kıyafetlerini kontrol eder. Erkeklerin sakal tıraşının çıkmamış olması, kadınların etek boylarının diz kapağının üstünde durmaması gerekir. Zaten saçlar açıktır, düşünceler kapalı olsa da sorun değildir.

Ve beklenen an gelir; önce koruma görevi üstlenen eskortlar görünür, müdür bey heyecanla okulun dışına kadar çıkar. Vali bey geliyordur.

Siren sesi ve vızır vızır dönen ışığıyla okula giren vali bey, eşi hanımefendi ve protokolün değeli üyeleri kutlamanın merkezi olan okula afili şekilde giriş yaparlar. Korumalar patır kütür arabadan iner, aynı çabuklukla vali beyin ve eşi hanımefendinin kapısını açarlar.

Sabahtan bu yana elinde çiçekle bekleyen güzel görünümlü bir kız ve bir erkek çocuk vali beye yaklaşır, çiçek takdim ederler. Vali bey çiçeği alır, hiç bakmadan korumasına uzatır. O da hiç bakmadan arabanın bagajına fırlatır.

Vur davulcu davula, çal zurnacı” demeye gerek kalmadan folklor ekibi, bütün hünerlerini sergilemeye başlarlar.

Minik folklorcular, gerdan kırarken, hanımefendi, eşi olan vali beyin kulağına eğilerek bir şeyler söyler.

Vali bey asıl amirinden emir almışçasına telaşla elini cebine sokup, ilk çıkardığı en büyük parayı ekibin başında mendil sallayanın avucuna tutuşturur.

Ve bir anda ne olduysa olur.

Ortalık karışık, her taraf toz dumana boğulur ve çocukların canhıraş bağırışları yürekleri dağlar. Öğretmenler, öğrenciler, kurum amirleri, il emniyet müdürü ve il jandarma komutanı da olaya dâhil olur.

Kimin ne yaptığı, kimin kimi ayırdığı ve kimin kime vurduğu pek belli değildir. Bir ara vali beyin eşi hanımefendinin sesi duyulur “ayyyy” diye…

Emniyet müdür takviye güç ister, jandarma komutanı bir bölük askeri yığar okulun bahçesine ve sonunda olay kontrol altına alınır…

Kimse ne olduğunu bilmemektedir. Ortalığın neden karıştığını, kimin, neden kavga ettiğini, bin bir emek verilerek hazırlanan o güzelim törenin bu hale gelmesine kim, neden sebep olmuştur.

Kesin teröristlerin işidir. Zaten bu ülke ne çektiyse Komünistlerden ve şeriatçılardan çekti. Düşünmeyenler için sorun yoktu. En iyi vatandaş uyumlu vatandaştı ve uyumlu olanın düşünmesine, kavga etmesine, sormasına, sorgulamasına, hakkını aramasına da gerek yoktu.

Zaten devlet ne güne duruyordu; Aranacak hak varsa, devlet arayacaktı. Sorulacak bir konu da varsa meclis ne güne duruyordu, kurum ve kuruluşlarımız sinek mi avlıyordu?

Olayın kontrol altına alınmasıyla hasar tespiti de başladı; 30 çocuk çeşitli yerlerinden yaralanmış, davulcu ve zurnacının yarası biraz daha ağır. Daha çok tırnaklar geçirilmiş yara izi var.

Vali beyin eşinin sert olmayan darbelerden etkilendiği, yüzündeki acıdan belli oluyordu.

Emniyet müdürünün sağ el başparmağı şiddetli şekilde ısırılmış, jandarma komutanının başına da tokmak isabet etmişti.

Okul müdürü ve öğretmenlerin de savaştan çıkmış halleri vardı; gömlekler yırtılmış, saçlar dağılmış, kravatlar gevşemiş, her tarafları toz içindeydi…

Komutanın gür sesi çıkacaktı ama bu güzelliği vali beye takdim etti; yarın hepinizi makamda bekliyorum…

Okul müdür ve öğretmenlerin gözünden Türkiye haritasının en doğusu ve en mahrum bölgeleri geldi, geçti…

Sabah ola hayrola…

Ama devamı Pazartesiye…

 

Tweetimden seçmeler

Dünü bilmeden yarının hesabını yapanlar yanılır. Yarını umursamadan düne takılanlarsa yanılmış olanlardır!

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi