Eli Kelepçelidir Hizmetin!

 

Kardeşim, öncelikle köyünüze hizmet istiyorsanız, hizmeti nasıl algıladığınızı da bilmemiz gerekiyor. Bunun için sizi teste tabii tutmam lazım. Hazırsanız başlayalım…

Belki bu şekilde siyasilerinizi nasıl seçtiğinizi, yöneticilerinizi nasıl atadığınızı, idarecilerden “neler bekleyip, neler talep ettiğinizi” yani bir başka deyişle “beklentilerinizle taleplerinizin çelişip çelişmediğini” öğrenme şansını yakalarız.

Hani, göndereceğimiz yatırımları hizmet diye kabul edip etmeyeceğinizi önceden bilmemiz gerekiyor.

Mesela şehrin en mutena yerine Adalet Sarayı, yani Adliye yapmak hizmet midir, değil midir?

Bunun için sizin köyde siyasiler çıkıp; “Adalet Sarayı şehrimize yakışır bir şekilde olacaktır” diyorlar mı, demiyorlar mı?

Hatta bunun için birkaç kez gırtlağını temizleyip, elini ağzına götürdükten sonra yüzünün kızarıklığı görünmesin diye eğildikleri oluyor mu?

Cezaevi sayısını çoğaltmak, sizin köyde hizmet olarak mı algılanıyor, yoksa her kapanan cezaevi, aydınlanan bir ülke mi demektir.

Ne kadar cezaevi, o kadar gardiyan, memur, amir demek mi?

Belki de henüz cezaeviniz bile yok ama var olan Adliyeniz kapatıldı diye feryat figan edenlerdensiniz?

Bunun için siyasilere kızıyorsunuz…

Köyünüze yatırım yapmayan, size dönüp bakmayanlara kızmıyor, Adliyenizi kapattıkları için kızıyorsunuz?

O zaman siz, neye kızıp, neye kızılmayacağını bilmiyor da olabilirsiniz?

İçinde adalet olmayan binaların inşası, adaletin tesisi için mi gerekli, istihdama katkısı olduğu için mi?

Binanın içiyle mi uğraşırsınız, dışıyla mı?

Övünülecek, caka satılacak bir şey olsun da çamurdan olsun mu diyenlerdensiniz, yoksa illa da “övüneceksem adam gibi bir yatırımla övüneyim” mi diyenlerdensiniz?

Hizmet, sizce yapmakla mükellef olduğu işin yapılması mıdır, yoksa “fark yaratan” işlerin altına girerek, “idareci-yönetici-seçilmiş” olduğunu göstermesi midir?

Bütün bunları bilmemiz lazım, yoksa köyünüzdeki beleş cezaevi arsasını alamayız kardeşim, alamayız!

***

Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinde, 6 köy muhtarı cezaevi binası için köy arazisini Adalet Bakanlığı’na bedelsiz vermeye hazır olduklarını söylemişler…

Muhtarlar kendince haklı elbet…

Gördüklerine göre karar veriyorlar…

Bizim köyde şehrin en mutena yerine Adalet Sarayı adı altında bina yığını yapılmasını şişim şişim anlatan siyasileri görmüşler.

Kültür Merkezi olmayan, otogarı bulunmayan, sineması ve tiyatrosunun bilinmediği, uyduruk kıytırık yerlere park denildiği köyümüzde, en önemli yatırım, Adalet Sarayıdır.

Öğretmenevimiz olmasa da, konferans salonumuz bulunmasa da, alışveriş merkezlerine izin verilmese de, 5 yıldızlı otelleri gerisin geri döndürseler de…

Adalet Sarayı, çok önemlidir…

Dağıtılacak adalet vardır, kazanda biriktirilmiştir, uzunca süredir altı yanmakta, içi kaynamaktadır.

Adalet bu, dibinin tutmaması, suyunun azalmaması, yağının eksik olmaması gerekir.

Kentin hiçbir eksiğini tamamlamayan, hiçbir yenilik getiremeyenler, Adalet Sarayı yaptıkları için çok mutlular…

Öyle mutlular ki, her sorduklarında gırtlaklarını birkaç kez temizleyip, elini ağzına götürerek ve başını eğerek, kızaran yüzleri gözükmesin diye öksürüyor numarasına yatıyorlar.

Ne yapsın Çaycumalı muhtarlar?

Köyümüzde Adliye binası kapatıldığı için siyasileri topa tutan vatandaşı görmüş, “bu işte iyi rant var” sanmışlar.

Köylerinin yolunu unutacak hale gelmeleri çok önemli değil.

Suyun en bol olduğu yerde susuzluk çekilmesinin de lafı olmaz.

36 yılda bir yolu bitiremeyenler, bir kez daha, bir kez daha seçilsin diye verilen çabalardan söz etmenin de âlemi yoktur.

Ama Adliye binasını kapatmak, köyümüze yapılan haksızlığın en büyüğüdür.

O zaman toplu halde siyasilere tepki göstermeli, köyün girişine “Bu köye milletvekilleri giremez” levhasını hazır elde tutmalıdır.

Çaycumalı muhtarların örneği çok elbet, saymakla bitiremeyiz.

Ama haklı tarafları da var yani.

İlk amaçları “köyümüze hizmet gelsin”den başkası değil.

Hizmet ise cezaeviyle gelir; eli kelepçelidir hizmetin, dudağı mühürlüdür hizmetin, ayağı prangalıdır hizmetin, gözleri kapalıdır hizmetin.

Hizmet, bu nedenle her yere uğramaz, içine bakmayıp, binasına bakanlara ise hiç uğramaz. (Bu kadar hizmet dedik, şimdi cemaat alınmasın, sizle ilgisi yok.)

Muhtarlar “illa da cezaevi” dememişler, haksızlık etmeyelim. Başsavcı cezaevi için zaten yer arıyormuş, o zaman “bizde yer var” demişler. Uzağa gitmeyin, bizi terk etmeyin, para bile istemeyiz, yeter ki gelin bize, dikin binayı, çevirin tel örgüleri, kapatın kapıları suratımıza doğru…

Köyden göç varmış, belki cezaevi sayesinde göç durur, herkes cezaevine girermiş…

Hani mahkûm olarak değil canım, çalışan olarak.

Belki bir gün mahkûm olarak da girmek nasip olur.

Yeter ki içine bakmadan, binalar yapmaya devam edelim.

Yeter ki, siyasilerimizin şişineceği “boş beleş” yatırımları “devasa” proje diye yutturacak bizim gibi saf insanlar bulalım.

Ya onlar bizi bulmuş ya biz onları…

Ya biz onları bulmuşuz, ya onlar bizi…

Ne fark eder ki, ruhu olmayan binalar yapalım, ruhsuzluk artsın diye!

Twitimden seçmeler

Bedeni engeller, sağlıklı düşünmeye ve yaşamaya engel değildir. Sadece insanın kalp gözü kör olunca, diğer bütün organları anlamsızlaşıyor.

www.twitter.com/naifkarabatak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi