A.Süreyya Durna

A.Süreyya Durna

Harman Hasat Zamanı

           Dokunuş

Eski günler filizlenir özümde

Ve eski aynalar şavkır yüzümde

Yeniler ucûbe, yeniler ucuz,

Hep eskiler, kıymetlidir gözümde.

                                          A.S.D

       Her mevsimin kendine has bir özelliği ve bir güzelliği vardır. Yaz bir başka, güz bir başka, bahar daha da başka bir güzelliğe sahiptir. “İlahî nizam” içerisinde, kış mevsiminin de hatırı sayılır görünen güzellikleri mevcuttur. Lakin bize göre, ah bir de şu soğukların soğuk yüzü olmasa!

       İçerisinde bulunduğumuz mevsim, itibarıyla harman hasat zamanı. Çocukluğumuzda, şimdiki gibi teknik araç gereçler olmadığından; aylar süren orakla ekin biçme, arpa -nohut -culban yolma, kağnılarla harman yerine deste taşıma ve gem sürme derken; iş gelir “tınaz” savrulmasına, tahılların çuvallara doldurulmasına dayanırdı. Bazı ağır çiftçiler de bu işlem uzadıkça uzar, yorucu ve yıpratıcı bir hâl alırdı. Böyle bir anda ise “keşik” denilen karşılıklı yardımlaşma duygusu devreye girer, kolaylık sağlanırdı.

       Dedem rahmetli de yükü ağır çiftçilerdendi. Daraldığı vakit Elbistan’ın Maraba köyüne haber salar, “Ali Baba” diye bilinen arkadaşından koşum camızlarını isterdi. Ali Baba’nın gönderdiği camızlar, aylarca hizmetimizi görür, yükümüzü hafifletirdi.

       Ben cumhuriyet çocuğu olmama rağmen, “nostalji” takılmayı çok seviyorum. Sizler anlattığıma bakarak, tarlada takımda çalıştığıma falan yorumlamayın! İşin aslı, hiç de elimi ılıktan soğuğa vurmadım. Benimkisi sadece görgü tanıklığından ibarettir. Ama yine de o günlere çok özlem duyuyorum.

       Meselâ “çeç” (tahıl yığını) beklemek için, gece harman yerinde yatmanın zevkini unutamıyorum. Mehtap da yıldız kaymalarını izleyerek, cırcır böceklerinin ve çekirgelerin çıkardığı “müzikal” sesleri duyarak; gece kuşunun kesik kesik ötüşünü dinleyerek açık havada sabahlamak, ender tattığım zevklerimdendir.

       Yine meselâ kavun karpuz türü bostan tarlasında kurulu, derme-çatma bir bekçi “hayme”sinde veya ıssız bir bağ damında yatmayı özlediğimi tarif edemem. İfrat derecesindeki özlemimi, belki bir gün bir yerde gerçekleştirme tutkusuyla geçmişte yıllık iznimi hep bu aylarda kullandığım halde; bir türlü kısmet olmadı. Hatta aynı düşünceyle 25 yıl önce aldığım cibinliğimin ambalajı bile açılmadı. Tıpkı çeyiz sandığında katlı duran “gelinlik” gibi saklıyorum. Ooofff, dünya offf!

       Şairlik duygusu işte! Daha nelere özlem duymuyorum ki?

       Ebemin (ninemin) o yıllar ala şafakta kalkarak, elde ettiği mis gibi taze yağla yayık ayranına mı? Odunlu isli üçgen ocakta, akşam öğününe hazırladığı yarpuz (dağ nanesi) karışımlı toygasına mı? Tandırda sıcak yağlı bazlamasına mı, tereyağlı dövme pilavına mı? Say sayabildiğince…

       Avrupa marka son model arabalara binsem de, yatlar da katlar da otursam da; aklım hep kağnıdadır, ekin-oraktadır, harman yerindedir ve bir de kamyon kasasındadır. Çünkü rahmetli dedem, harman zamanı çıkardığı hasadı kağnılarla eve; evden de ihtiyaç fazlası ürünü “arasta”da satmak için kamyonla şehre taşırdı. Ben de kaçamak yaparak, kamyon kasasında zula bir yer bulur, şehre giderdim sinsice… Dolayısıyla çocuksu özlemlerimin menşeinde, yerleşik bu duygular barınmaktadır.

       Ara sıra bu çocuksu kahrımı çeken arkadaşlarıma müteşekkirim. Nohut firiğine doydum bu sene. Ah bir de yukarıda sıraladığım hayallerime ulaşabilsem, kavuşabilsem… Geçen hafta Nurhak’tan Kapıdere’ye, oradan da Ekinözü’ne yöneldim. Güzergâhımda sağlı sollu ne kadar köy varsa dolaştım. Orakla ellikle ekin biçen dağ köylülerini görünce, durdum ve yanlarına vardım. Hâl hatır ve hasbıhalden sonra, memnun ayrıldık. Avare etmekliğimden ötürü özür beyanımı kabullendiler. Gülüştük…

       Sözüm ona tarlalarda bağlı duran çoğu boz eşekler, karşılıklı anırarak birbirleriyle iletişim kuruyorlardı. Allah vekil, bu sesi tam 30 yıldır duymuyordum. Bana jest oldu ve kulağımın pası bir nebze açıldı. Yaşasın eşekler!..

       Tatlar kasabasında tanıştığım İbrahim Güler amcanın dutuna çıkmayı da ihmal etmedim. İstanbul’da çalışan delikanlı da, dergilerden temin ettiği şiirlerimden birer kesit okudu. Onunla da aynelyakin tanıştık.

       Evet, harman hasat zamanı; sel önünden kütük kaparcasına ben de bir şeyler kapmaya çalışıyorum, fakat kalburumda dane görünmüyor. Hepsi de “afara” işte!

             Yeni düşünceler yenilikçilerin olsun, eskiler ben de kalsın razıyım… Alış verişimi “harman çıkımı”na yaptığım günlerdi, benim günlerim… Çift davullu düğünüm de, o yıllar bu zaman yapılmıştı sanırım.

       Hey gidi günler hey!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
A.Süreyya Durna Arşivi