Hasret Kaldığım 1 Mayıslar…

 

Herkes 1 Mayıs’a farklı anlamlar yüklese de, genellikle “işçi bayramı” olduğuna herkes hemfikir. Ancak, hemfikir olmak, bayramı özüne uygun kutlamak manasına gelmiyor. Hiçbir zaman bayram havasında kutlanmayan 1 Mayıs’ın neyin bayramı olduğu doğrusu belli değil.

Bugün yine aynı gün; işçinin sorunlarının değil, kutlamanın nerede ve nasıl yapılacağının günü, yani 1 Mayıs İşçi Bayramı…

Her 1 Mayıs öncesi yaşanan restleşme bu yıl da görüldü.

Bir kısmı kutlama yeri olarak Taksim meydanını istiyor.

1979 yılında hayatını kaybeden insanları anma adına da olsa burada kutlamayı bir onur sayıyorlar.

Devleti idare edenlerse kutlama yapanları Taksim’e yanaştırmamayla bir onur mücadelesine girmiş sanki.

1980 öncesi her 1 Mayıs, “ölen insanların” sayısını tutmayla geçiyordu.

Kaç yaralı var?

Tahrip edilen araç sayısı?

Kaç dükkânın camları aşağıya inmiş?

Lalelerden öcünü alan var mı?

Elbette bir de hükümet tarafı var.

Kaç polis meydana inmiş, bunların kaçı sivil, kaçı resmi elbiseli?

Kaçı tam teçhizatlı, kaçı sadece copla yetinecek?

Ağır araçlardan neler var, hangisine ne yüklenmiş, su mu, gaz mı, başka şeyler mi?

Kaç ton gaz sıkıldı, bunlar organik mi, sağlığa zararlı mı?

Eylemle ilgisi olmayan kaç kadın, çocuk veya yaşlı mağdur oldu?

Eylem yapanlara nasıl davranıldı?

Gücün orantısı mı ayarlandı, buna gerek mi duyulmadı?

Çıkan olayları üstlenen oldu mu, yoksa meçhule giden yeni faillerimiz mi var?

Muhalefet ne açıklamalar yaptı, kimleri topa tuttu, kimlerin yanında durdu?

Hükümet kanadı ortaya çıkan tablodan memnun muydu, yoksa üzülerek mi açıklama yapmıştı?

Her 1 Mayıs’ta bunları konuşuyoruz…

Yine konuşuyoruz, konuşmaya devam edeceğiz.

Oysa konuşacak çok şey var.

Adaletsiz gelir dağılımı var mesela, hiç değişmeyen.

Sürekli küçük bir azınlık, ülkenin zenginliğine hükmederken, büyük çoğunluksa yaşam mücadelesi içerisinde…

Sadece insanca yaşama derdinde…

Çocuğu harçlık istediğinde vermeli, sofraya yemek konmalı, oyuncak isteyen yavrusuna yok denilmemeli, eşine hediye alacak parası olmalı.

Sağlıktan faydalanmalı, eğitim imkânı olmalı, herkes gibi yaşamalı ve çalışmalı…

Yine herkes gibi tatil yapacak zamanı ve parası olmalı…

Köle muamelesi görmemeli, geleceği birilerinin iki dudağı arasında olmamalı.

Keyfi isteyen işverenin “kapının önüne koydum” demekle olmayacağını bilmeli.

Adıyaman’da 250 işçiyi “sendikalı oldu” diye kapı önüne koymanın çağdışı bir uygulama olduğunun farkına varılmalı.

Herkes bilmeli ki, taşeron işçiliği, modern köleliktir.

Öyleyse bütün mücadele köleliği ortadan kaldırmaya dönük olmalı.

Asgari ücretin sefil ettiği haykırılmalı belki…

Hele hele 200 işçi çalıştıran işverenin 400 işçiye nasıl maaş ödediği sorgulanmalı.

ATM kartları kimlerin elinde, çekilen maaşlardan iade edilen miktar ne kadar sorgulanmalı.

Çocuk işçiler konuşulmalı belki…

Emeği sömürülen büyükler gibi…

Konuşulacak çok şey var elbet, mesela kadın çalışanlar…

Emeği sömürülen, onuru incitilen kesimler…

Hem anne, hem işçi ve hem de köle muamelesine tabi tutulanlar…

Belki tacizler gündeme gelmeli…

Belki psikolojik baskılar haykırılmalı, onuru incinen yığınlar sesini yükseltmeli.

Darbeler eleştirilmeli, teşebbüsleri sorgulanmalı, ülkenin demokratikleşmesi gerektiği haykırılmalı.

Belki barış konuşulmalı, 30 yıldır akan kanın ekonomik boyutları da irdelenmeli ve barışın neleri izale edeceği üzerine kafa yorulmalı…

Bütün bunların tam da günü bugün…

Yani 1 Mayıs…

İşçilerin, çalışanların, emek verenlerin ve emeği sömürülenlerin bayramı…

Ama biz bunları konuşamıyoruz…

Zaman bulamıyoruz belki…

Çok önemli tartışmalarımız var.

Alanı kimler dolduracak, araya kaç provokatör girecek, hangi sendika gelecek, hangisi gelmeyecek…

Sonra Taksim ne olacak?

Bir çelenk koyup ardına bakmadan kaçılacak mı?

Çelenk koyunca sorunlar bitecek mi?

Alanı doldurduğunda birilerine korku mu salınacak, yoksa sayı az olunca sömürü artacak mı?

Bütün bunların analizini bile yapamıyoruz…

Taksim restleşmesi, her yıl 1 Mayıs’ın amacına uygun kutlanmasını ve sorunların orta yere dökülmesini engelliyor.

Belki böylesi daha iyi…

Sorunları dillendirince, çözüm için mücadele etmek gerek.

Belki de en zor olanıdır çözüm için mücadele etmek veya çözüme yanaşmak…

Twitimden seçmeler

Neyin mücadelesini verdiğinizi bilmiyorsanız, bütün çabanız, yaptığınız bütün uğraşlar boşa kürek sallamaktan öte bir şey değildir!

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi