Mustafa OKUMUŞ

Mustafa OKUMUŞ

Hata (Yanılgı)

Devinim, girişim, atılım, iş ve üretimin söz konusu, başka bir deyişle insanın olduğu her yerde ve zamanda yanılgı vardır. Bu doğal bir sonuçtur.

Ben burada konuyu, bilimsel, hukuksal ya da dinsel boyutu ile değil, pratikte  günlük  yaşamla  sınırlı tutmak istiyorum.

İster dalgınlık-unutkanlık, ister özensizlik-dikkatsizlik, ister araştırma, tasarım ve uygulama olsun, yanılgılar kaçınılmaz sonuçlardır. Yanılgılar giderilmesi olası masum sonuçlar olduğu sürece yararlı da. Bu nedenle  her  yanılgı  bir  deneme  ve  bilgilenme   olanağı  verir, insana.

Genelde yanılgılar önceden tasarlanan sonuçlar da değildir. Yaşamın kendi akışı içinde, çeşitli nedenlerle açığa çıkarlar. Masum ve zararsız sonuçlar, hoşgörüyle karşılanabilir. Her zaman bu böyle olmayabilir de.  Hataların sonuçları kaynağına ve çevreye zarar da verebilir.  İşte  o  zaman  yanılgının  masumiyeti  kalmaz, hata suça dönüşür.

Örneğin: Sürücülerin (kurallara uymamaları ve bir takım fiziki hatalar sonunda) ağır kazalara neden olduklarına tanık oluyoruz. Ayrıca düğünlerde bayramlarda ve spor karşılaşmalarında bilinçsizce silah kullanarak, yaralanmaya, ölüme neden olan insanlarımız da az değildir. Çoğu  zaman bu yanılgıların, geride giderilmesi olanaksız acılar ve yıkıntılar  bıraktığını da  biliyoruz. Bu  canlı  örneklerden  ders  alma fırsatını  çok  iyi  değerlendirmemiz  gerekir,  gelecekteki  kayıp  ve  acıların en aza indirilmesi için değil mi? Ataların “Bir musibet,bin nasihatten yeğdir.” sözünü  de  anımsayarak.

İnsanoğlu uygarlığı bu düzeye getirmesini bir ölçüde yanılgılarına borçludur. Her yanılgının irdelenmesi bizi yeni doğrulara taşır. Yeni doğrular içinde de yeni yanılgı payı yer alabilir. Yanılgının anlaşılması daha da önemlisi, benimsenmesi, gelişim olgusunu diri ve sürekli tutar. Hatada direnmek, bunu içe  sindirememek ya da gözardı etmekse,  gelişimin  önünü tıkar. “Yanılgının neresinden dönersen orası kardır.” demiş atalar. Ya da “Yanılan Bağdat’tan döner.” gibi. Yanılgıdan dönmenin gereği vurgulanır, bu atasözünde de. Aksi halde yanılgıda inatlaşmak, yanılgıyı daha zararlı boyuta taşır. Hem de gerçeği doğruyu geciktirir. İnsan  doğasının  gereği  olarak, sürekli  devinim,  girişim ve atılım içindedir. Bu işlev insanı  üretime  götürür. Yaşamın anlamı amacı ve gereksinimi de budur. Tanrı insanı bu işlevler için donatmıştır. Donanımın  her  elemanı  bir  görevle onu tamamlar.  Bu  işleve katılmayan  organlarsa  zayıflar.

Eller tutmak, kaldırmak ve çeşitli ince işleri yapmak, ayaklar yürümek,  beyin düşünme ve yönetme için vardır. Bunları aklın, düşüncenin denetiminde yararlı amaçlarla kullanmamız  gerekir, değil  mi? Denetim ya da istenç dışı çalışan organlarımız da var elbette. İstenç içi organlarımız  ya da yeteneklerimizi kullanırken kimi zaman beklenilmeyen  yanılgılara  da  düşebiliriz.  Kimi  zamanda duygusallığımız  öne  çıkar. Daha ağır yanılgılara  neden  olabilir.  Burada önemli olan yanılgıya düşmemek değildir. Yanılgı olacak diye devinimi durduramayız. Gereksinimleri  yok  sayamayız. Aklın-düşüncenin kapısına kilit vuramayız ki. Öyleyse onu, başarının bir parçası saymak zorundayız.

Yaşam  ve  uygarlık  bir  bakıma deneme ve yanılgıdır. Yanılgısızlık  yalnız  Tanrı’ya  özgü bir ayrıcalıktır. Bir atasözünde “Hatasız kul olmaz.” der. O nedenle gelişim içindeki insan için, yanılgı doğal bir sonuçtur. Tersine yanılgıyı doğru algılamayan bir yaklaşım, gelişimi  yakalayamaz  dersek, yanlış mı  olur?  

Bir  özdeyişle :  “Hatalar su yüzünde yüzen saman çöpleri gibidir. İnci aramak isteyen derinlere dalmalıdır,” der. O nedenle düşüncenin işlevini  gözardı  etmememiz  gerekir.

Yaptığımız her işte dikkatli, özenli, sorumlu ve titiz davranmalıyız. Sabır da  bir  o  kadar  önemlidir. Buna  özveriyi  de  kattığımızda  yanılgıyı en aza indirebiliriz. Başarının payıysa yükselir, kuşkusuz. Her yanılgı nedeni  ne  olursa  olsun, yeni  bir  deneyim, yeniden  bilgilenmedir.

Uygarlığın  gelişim  anahtarı  tasarım, gözlem ve deneme ise, sonucu da başarı ve yanılgıdır. Ve de yanılgının benimsenmesi irdelenmesidir. Her yanılgıda yeni gerçekler, yeni doğrular ve yeni yanılgılar çıkar ortaya. Gelişimin bu sürecindeki işlev,insan var oldukça sürecektir.  Uygarlığın  ivmesi  buna  bağlıdır  diyebiliriz. 

Bireysel ya da sosyal ilişkilerimizde de yanılgılar önemli bir yer tutar. Çevremizde  bakarız  kimi kişiler hareketlerinin denetiminde dikkatsiz  ve  özensiz  olurlar. Bu  nedenle sürekli kırarlar, dökerler. Ellerinde olmayan nedenlerle, aynı yanılgıyı zaman zaman tekrarlarlar. Bunlara  halk  arasında  “sakar” dendiğini  biliriz.

Birde diline, sözüne yeterince özen göstermeyenler vardır: Bunlar nerede kime karşı nasıl konuşmaları gerektiğini unutarak hata yaparlar. Kaş yapayım derken göz çıkaran türünden. “Pot kırmak, baltayı taşa vurmak,” deyimleri  sanırım  bunlar  için  kullanılır.

Genelde  yaklaşımımız  duygusal  ya da önyargılı olduğunda yanılgı payımız büyür. Bu yanılgılar nedeniyle zaman zaman güç durumda da kalabiliriz. Sevdiklerimizi kırar,onları kendimizden uzaklaştırabiliriz.  Böylece  yalnızlığa  itildiğimiz  de  olur. Ama gelin görün  ki, kişi  benliğin  tutsağı  olur  da  bunu  dışa  vuramaz, bir  türlü.

Oysa iş ve üretim yaşamımızda yanılgılardan ne denli dönmesini, yararlanmasını biliyorsak, sosyal ilişkilerimizde de bunu gözardı etmemeliyiz  diye  düşünüyorum.  Bu o kadar zorda değil sanıyorum. Kötü  benliğin  baskısından kişiliğimizi kurtarmak yeter. Bakınız J. Newton ne diyor. “İnsanlar  köprü  kuracakları  yerde,  duvar  ördükleri  için  yalnız  kalırlar.”

Çoğu  yanılgılarımızın kendi vicdanımızdaki ağırlığından ve karşıya verdiğimiz zarardan kurtulmanın yolu özür dilemekten, hakkı sahibine  teslim etmekten geçer, elbette. İnsan yaşam boyu deneme yoluyla  gelişir, bir  takım  olumsuzluklardan  sıyrılarak  olgunlaşır.

Yanılgıları  kabullenmek, bunlardan dönmesini bilmek, kuşkusuz bir kişilik yetkinliğidir. Ayrıca özür dilemesini, hakkı teslim etmesini bilmek  de  öyledir.  Özrün  kabulü  ise  özveri  ve  hoşgörü  erdemidir.

Kişiler iki taraflı bu erdemlerle yücelirler. Sevgi ikliminde ısınır, kaynaşırlar. Bu iklim onları olası ön yargılardan ve yanılgılardan da bir ölçüde  arındırır.  Yanılgılar kendi boyutu içinde kaldığı, giderilmesi olanağı kalmayan zararlara yol açmadıkça, “Hatasız kul olmaz” atasözünün  hoşgörüsü  içinde  algılanabilir, diye  düşünüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa OKUMUŞ Arşivi