Kabaktan Karpuz Olursa, Cumhurbaşkanı da Olur!

Küçük bir işlemden geçirilen kabağı, bize karpuz diye yutturanlar, çok kazanmayı hayal ediyordu. Herkes, günde birkaç kez karpuz alacak, sıcaklarda serinletici meyve olarak tüketecekti.Üstelik Ramazan ayı da geliyordu.Şimdiden 40 derecenin üzerine çıkan sıcaklıklar, Ramazanda daha da etkisini hissettirebilirdi.

İmsakle iftar arasında geçen süreyi düşündüğünüzde, aşırı su tüketmemek ve gün boyu vücudun susuz kalmasını önlemek adına karpuz satışlarında hissedilir bir artış olacağı muhakkaktı.

Ama hesaplar tutmadı…

Her yıl genleriyle oynanan sebze ve meyvelerle ucube bir nesil olmaya başladık.Birileri çok kazanacak, mevsiminden önce zengin olacak diye bize olmadık şey yedirdiler.

Kabağı aşılamayla karpuz haline dönüştürme fikri, çok uzun bir zamana dayansa da, yaygınlaşması çok eski değil.Bu yıl karpuz gibi bir karpuz yemediğimiz düşünülürse işin şirazesi kaymış demektir.

Üreticinin isyanı, pazarcının isyanıyla birleşince tüketicinin kabak tadı veren şeylerden hoşlanmadığı anlaşılmaya başlandı ya geç kalındı.Şimdi hem aşıcılar kazanamayacak, hem biz nefis karpuz zevkinden mahrum olacağız.

Bu işin kazananı, “millet farkına varana dek” satış yapanlar olacak, gerisi elde kalacak ve çoğu da çöpe gidecek…

Amaç hâsıl olmayacak anlayacağınız…

Oysa sabır ve sebat güzel haslettir…

Karpuzu adam gibi ekeceksin…

Bakımını yapacaksın, suyunu vereceksin, çapasını eksik etmeyeceksin…

Ve sonra da zamanı geldiğinde hasadını yapıp, tüketicinin istifadesine sunacaksın.

Tabi bu karşılıksız kalmayacak, kazancına kazanç katacaksın.

Belki çok büyük paralar kazanmayacaksın ama önce “helal” bir iş yapmış ve karşılığını almış olacaksın.

Ve sonra kimseyi zehirlememiş, zamanını, parasını ve sağlığını çalmamış olacaksın…

Tıpkı çatı cumhurbaşkanı adayları gibi…

***

Biz bu filmi aslında yıllar yılı gördük, tekrar tekrar bize izlettiler.

Hep aktörler değişti, senaryo aynı, oyun kurucuları da aynı zihniyetin temsilcileriydi…

Ahmet Necdet Sezer, bu çatının son adayıydı aslında…

Yine MHP ve CHP’nin…

Başkaları da vardı…

Dönemin DSP Genel Başkanı ve Başbakanı olanmerhum Bülent Ecevit, MHP Genel Başkanı, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, FP Genel Başkanı Recai Kutan ile DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, cumhurbaşkanlığına, Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer’i aday göstermişti…

Sadece resme baktığınızda, “ortak uzlaşı” sanır, ülke için gururlanırdınız bile…

Hatta siyasi birlikteliğin göz yaşartacak boyutlara geldiğini de düşünüp, elinize aldığınız mendiller gözlerinizi silmeye başlayabilirdiniz…

Beş liderin birisinin bile “ben cumhurbaşkanı adayı oluyorum” demediğini, aday da çıkarmadığını düşünüp, bir kez daha hem gözünüzü, hem burnunuzu silerdiniz…

Çok ağlamayın, çünkü beş liderin beşi de “kendi inisiyatifiyle” hareket edecek durumda değildi…

Bir aşı yapılmıştı…

Ya bunu seçeceksiniz ya da darbe yapacağız…”

Birileri demişti bunu ve onu kimin dediğini merhum olan Bülent Ecevit dışındakiler açıklayabilir…

Bütün korkaklıklarını açıklamadıkları gibi bunu da açıklamayabilirler ama sağır sultan bile bunu dayatanın, 28 Şubat’ın hukuksuz generalleri olduğunu iyi bilir.

Bir koltuk uğruna kendi adaylarına oy vermediler…

Ortak aday çıkardılar ve hiç haz etmedikleri ismi, cumhurbaşkanı yaptılar.

Ve bundan en çok çeken de yine bu işin başında olan merhum Bülent Ecevit oldu.

Sezer’in Ecevit’e anayasa kitapçığı fırlatması, sadece onu üzüp, kırmamış, ülkenin ekonomisinin de bir gecede altını üstüne getirmişti.

Çatı çökmüştü aslında…

Birilerinin dayatması varsa birilerinin menfaati var demektir.

Bu menfaat, para pul değil, güçtür, kudrettir, sözünü geçirmedir ve iktidarlarının devamıdır.

Yani yine bir çatı aday vardı o zaman…

Yine CHP çizgisi ile MHP’nin ortak adayıydı…

Muhalefetin desteğini de “gönül hoşluğuyla(!)” almışlardı…

Hesaplarının görülüp, sandığa gömüldükleri son adaydı bu…

Yine devletin “asık suratını” sürdürmede başarılı olmuşlardı.

Ta ki, onlarca oyun ettikleri Abdullah Gül’ün seçimine dek…

Şimdi yine bir aday dayatmaya çalışıyorlar…

İsmi öneren CHP oluyor ama aday CHP çizgisinde değil…

Önerinin götürüldüğü kişi MHP oluyor ama aday MHP çizgisinde değil…

Ortak aday olarak lanse edilmesine rağmen, diğer partilerin desteği yok.

Aday gösterenler de, aday gösterenlerin partileri de, partilileri de, gönül verenleri de Ekmeleddinİhsanoğlu adını duymadığı gibi “fikri yakınlık” kuracakları bir yönleri de yok. Çünkü aday, kendi partilerine değil, daha çok –bir iki pürüze rağmen- AK Partiye yakın…

İlla AK Partiye yakın bir ismi önermek için bu kadar uğraşmaya, aşı yapmaya ne gerek var, anlamıyorum…

Bildiğim, kabaktan karpuz olmayacağıdır…

Tweetimden seçmeler

“CHP'ye öyle bir aday bul ki, CHP'liler bile saçını başını yolsun” diye ihale verseler, bu kadar başarılı iş çıkaracak örgütü bulamazlar.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi