Kıbrıs Türklüğü kaderine terk edilemez

Kıbrıs Türklüğü kaderine terk edilemez
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Türkiye'nin bu kritik ve bunalımlı döneminde Kıbrıs Türklüğünün kaderine terk edilmemesi milli şereftir. Zira Kıbrıs...

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Türkiye'nin bu kritik ve bunalımlı döneminde Kıbrıs Türklüğünün kaderine terk edilmemesi milli şereftir. Zira Kıbrıs Türk'tür, Türk'ün yurdudur ve Türk kalacaktır" dedi.

MHP Lideri Bahçeli, partisinin TBMM'de düzenlenen grup toplantısında yaptığı konuşmada, "TBMM geçen hafta tarihi bir oylamaya sahne olmuş ve girdiği sınavdan yüz akıyla çıkmıştır. İlk turu 17 Mayıs'ta, ikinci turu 20 Mayıs'ta yapılan ve milletvekili dokunulmazlığının görüşüldüğü anayasa değişiklik teklifi referandum eşiği aşılarak kabul edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi'nin 40 değerli milletvekili oylamalara eksiksiz ve tam katılım sağlayarak milli vicdanın beklentisini harfiyen yerine getirmiştir. Bu itibarla sizleri ve milletvekili dokunulmazlığının kalkması için oy kullanmış farklı partilerden arkadaşlarımı yürekten tebrik ediyorum. Şahsımın da fezlekesi bulunmasına rağmen halkın ve hakkın safında durmaktan dolayı bahtiyarım, kıvançlıyım. Çünkü bizim korkacak, saklanacak, yüzümüzü kızartacak hiçbir suçumuz yoktur. Çünkü bizim kararlarımıza ipotek koyacak, başımızı öne eğecek, ayağımıza dolanacak yanlışımız, ihanetimiz hamdolsun olmamış, olmayacaktır. Diyarbakır Dürümlü'de tonlarca bombaya kurban gitmiş vatandaşlarımızın hesabını sormak için dokunulmazlık zırhının delinmesi şarttı. 20 Temmuz'dan bu yana 550 şehidimizin kanına giren katillerin sırtını sıvazlayan, terörist tabutlarını omuzlayan, otomobillerinin bagajlarında silah taşıyıp şerefsizlere övgüler yağdıran bölücüleri adalete teslim etmek için dokunulmazlık bariyerini yıkmak elzemdi. Gazi Meclis bunu yapmış, bunu başarmıştır. Teröre bulaşmış, teröriste yardım ve yataklık yapmış kim varsa şimdi derdini hakime anlatacaktır. Özellikle ilk tur oylamada CHP ile HDP'nin aynı çizgide buluşması ibretlik bir sonuçtur. CHP Genel Başkanı, milletvekili dokunulmazlığının bir defaya mahsus kaldırılmasıyla ilgili anayasa değişiklik teklifine evet diyeceklerini daha önceden açıklamasına rağmen, bunun tam tersini yapmıştır. İkinci tur da zor oyunu bozmuş, bir kısım CHP milletvekili doğruyu görmüştür. 7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimleri sonrası yüzde 60'lık bloktan bahsediyorlar, iktidarın bu bloğun hakkı olduğunu söylüyorlardı. Milliyetçi Hareket Partisi'ni Kandil'in yanına çekmek istiyorlardı. Akıllarınca şahsıma başbakanlık öneriyorlardı. Yüzsüzce Milliyetçi Hareket Partisi'ni İmralı'nın vesayetine teslim etmeyi planlıyorlardı. Utanmadan Milliyetçi Hareket Partisi'ni tarihi rotasından çıkarıp bir iktidar uğruna PKK'yla yan yana getirmeyi projelendiriyorlardı. Çok şükür başaramadılar, bugün olsa yine başaramazlar. Mehmetçiğin kanını döken hainleri kucaklayanlarla bir hükümet çatısı altında buluşmak bizim yok oluşumuz, 47 yıllık mirası inkar etmemizdir. Biz gerekirse bit için dam yakarız, yine de Türk düşmanlarıyla bir araya gelmeyiz. Senaryosu Türkiye hazımsızı çevrelerce yazılmış her tezgahı, her kumpası elimizin tersiyle iter, milli ülkülerimizden asla vazgeçmeyiz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi'yiz. AKP'den kurtulmak hesabına PKK'ya yanaşamaz, ihaneti temize çıkarmak için kökümüzden kopamayız. HDP'yle aynı hizaya düşmüş CHP elbette millete bunun açıklamasını yapacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi Türk milletinin özlemlerine tercüman olmuş, dokunulmazlığın arkasına saklanmış bölücülere mahkeme yolunun açılmasına sonuna kadar destek vermiştir. Artık söz ve karar Türk adaletinindir" ifadesini kullandı.

"GÖRÜLDÜĞÜ KADARIYLA, DOĞU AKDENİZ'DE KEŞFEDİLEN ZENGİN DOĞALGAZ VE PETROL YATAKLARI ADADA KALICI BARIŞIN SAĞLANMASI YÖNÜNDEKİ İVMENİN BİRİNCİL NEDENLERİ ARASINDADIR"

Kıbrıs'ta kalıcı barış anlaşmasına yönelik yeni dönem müzakerelerin, KKTC'de yapılan son Cumhurbaşkanı Seçimlerinin ardından hız kazandığına dikkat çeken Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Cumhurbaşkanı olarak seçilen Sayın Mustafa Akıncı, çözüme dair konunun bu dönem içerisinde elde edilmediği takdirde, gelecekte bu şansın yakalanmasının zor olduğunu ifade etmişti. Bu tutum Güney Kıbrıs Rum Kesimi tarafından makul karşılanmış ve BM gözetiminde yeni dönem müzakereler başlamıştı. BM'nin ilkesel olarak müzakerelere dair benimsediği yeni dönem stratejisinde öncelikle adada bulunan iki kesimin gerekli olan tüm konuları müzakere etme metodu kararlaştırılmıştı. Bu süreçte garantör ülkelerin uzak tutulacağı, ancak güvenlik ve güvence konularının ele alınacağı son aşamada konuya dahil edileceği anlaşılmaktadır. Rum yönetiminin 2004 yılında Avrupa Birliği'ne üye olması, adada tesis edilmeye çalışılan kalıcı barışın sağlanmasında Türkiye ve KKTC'nin elini zora sokmuştur. Bu tarihten sonra Annan Planı başlığı ile yeni çözüm arayışları devreye sokulsa da Rum Kesimi'nde yapılan referandumda elde edilen "hayır" sonucu ile plan gerçekleşmemiş ve Kıbrıs meselesi bir bakıma sürüncemeye bırakılmıştır. Görüldüğü kadarıyla, Doğu Akdeniz'de keşfedilen zengin doğalgaz ve petrol yatakları adada kalıcı barışın sağlanması yönündeki ivmenin birincil nedenleri arasındadır. Özellikle ABD yönetiminin Kıbrıs'a olan ilgisinin arka planında yatan gerekçelerin başında da bu gelmektedir. Geride kalan son iki yıllık dönem içerisinde ABD yönetimi adaya üst düzey ziyaretler gerçekleştirerek, bir anlaşma zeminin oluşması için yoğun gayret sarf etmiştir. Bu anlamda ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry adayı ziyaret ederek iki kesimle görüşmeler gerçekleştirmiştir. ABD'nin Kıbrıs sorununa yaklaşımı, Doğu Akdeniz'den çıkarılacak doğalgaz kaynaklarının Kıbrıs üzerinden Avrupa Birliği'ne taşınması temelinde şekillenmektedir. Biden'ın, Davutoğlu'yla geçen Ocak ayında İstanbul'da yaptığı görüşmede "çözümün Avrupa'nın enerji güvenliğini güçlendireceği" değerlendirmesini ilettiği de bilinmektedir. Şimdiye kadar yürütülen müzakereler "iki toplumlu, iki bölgeli federasyon" çerçevesinde gerçekleştirilmiş olsa da konuşulan meseleler geçmişte masaya konulan ve büyük ölçüde sıkıntıları bulunan Annan Planı ile aynı ölçüdedir. Anlaşılacağı üzere masada bulunan planın öncekilerden bir farkı yoktur. Aradaki fark sadece müzakerelerin metodu ve yine geçmişe göre "daha mahrem düzeyde" seyretmesidir ki, buradaki amaç da plana karşı oluşabilecek tarafların ve ilgili toplumların tepkisini mümkün olan en düşük seviyede tutabilmektir."

"KIBRIS TÜRK'TÜR, TÜRK'ÜN YURDUDUR VE TÜRK KALACAKTIR"

Mülkiyet meselesi müzakerelerinin en sıkıntılı alanı olma durumunu geçmişte olduğu gibi bugün de sürdürdüğünü ifade eden Bahçeli, "Adada bulunan pek çok Türk'ün düzenlenecek nüfus ayarlaması ile tekrar Türkiye'ye gönderilmesi bahsi plan dahilindedir. Yine mülkiyet başlığı altında Rumlara verilecek son derece ağır tazminatlar müzakere edilen konular arasındadır. KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı'nın tutumuna bakıldığında bu anlamda Türk tarafının neticeyi kabul ettiği, fakat bunun için başta ABD olmak üzere diğer taraflardan destek görmeyi arzu ettiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla müzakerelerde ele alınan konuların sonuçları hem Türkiye hem de adada bulunan Kıbrıs Türklüğü için büyük sıkıntılar doğuracaktır. Türkiye'nin bu kritik ve bunalımlı döneminde Kıbrıs Türklüğünün kaderine terk edilmemesi milli şereftir. Zira Kıbrıs Türk'tür, Türk'ün yurdudur ve Türk kalacaktır" değerlendirmelerde bulundu.

"TÜRK MİLLETİNİN KADERİ ÜZERİNDE KUMAR OYNAYANLARIN MAKSADI, TÜRKİYE'Yİ AYRIŞMA, AYRIŞTIRMA VE ÇATIŞMA ORTAMINA YÖNLENDİRMEKTİR"

Türk milleti tanımını kapsayıcı ve yeterli bulmayıp iç ve dış etki ve baskılarla hukuki ve siyasi bir karşılığa oturtulma çabasının Türkiye'nin yıkımı olacağını söyleyen Bahçeli şunları kaydetti:

"Bu şartlarda Cumhuriyetimizin üzerinde yükseldiği ulus-devleti ve üniter yapıyı korumak ve yönetmek tamamen imkansız hale gelecektir. Buradan, önce bir Türk milliyetçisi, sonra Milliyetçi Hareket Partisi'nin bir mensubu ve nihayet Genel Başkanı olarak aziz milletimizi aydınlatmayı bir milli sorumluluk ve vatan görevi telakki ediyorum. Biliniz ki, gözardı edilemeyecek, basit tedbirlerle geçiştirilemeyecek, masum talepler olarak küçümsenmeyecek derecede önemli olan, karşımızdaki ağır tehdit; Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını, geleceğini ve sınırlarını hayati derecede yakından etkileyecek düzeyde bir beka sorunudur. Aziz milletimizin bin yıllık kardeşliğini ve milli kimliğini aşındırarak, milletleşmeyi alt kimliklere; ulus-devleti ise çok kimlikli ve çok dilli bir yapıya dönüştürecek olan sosyolojik parçalanma sorunudur. Türkiye'nin kendi coğrafyası ve insanlarını kendi başkentinden yönetemez hale geleceği ve hükümranlık gücünü kaybedeceği, devlet yapısına yönelik bir tehdit olarak stratejik çözülme ve siyasal dağılma sorunudur. Türkiye'nin ayrışma dinamiklerinin etkisini tırmandırması ve etnik bölücülüğün siyasallaşması halinde yaşanabilecek çatışma ortamı nedeniyle, birliğimize de tehdit teşkil eden bir milli güvenlik ve asayiş sorunudur. Türkiye'nin karşısındaki tehlikenin ana hatları özetle bunlardır. 65. Cumhuriyet Hükümetini; bu sorunlara kafa yorması, tedbir geliştirmesi ve direnmesi halinde tek başına bırakmayacağımızı, sağlam bir şekilde destek çıkacağımızı peşinen ifade etmeliyim. Büyük Türk milletinin kaderi üzerinde kumar oynayanların maksadı, Türkiye'yi ayrışma, ayrıştırma ve çatışma ortamına yönlendirmektir. İhtiyacımız olan, Türkiye'nin karşısına çıkartılan bu zorlu süreci yönetebilecek ve bu çok yönlü tehditleri bertaraf edecek vizyona, inanca, stratejiye, bağımsız karar mekanizmaları ve iktidar gücüne sahip olmaktır."

"BİZİM KAVRAMLARI PUTLAŞTIRARAK "MİLLETSİZ DEMOKRASİ" PEŞİNDE KOŞMAK GİBİ BİR LÜKSÜMÜZ YOKTUR"

"Bu olumsuzluklara ilave olarak, üzerinde bulunduğumuz bölge coğrafyasında yaşanan küresel gelişmeler de Türkiye'nin içine sürüklendiği süreci hızlandırmaktadır" diyen Bahçeli, "Bölgemizde etkisi hissedilen küresel güç; tehdit, telkin, dayatma, işbirliği veya sözde iyi ilişkiler gibi elastiki ve değişken mekanizmaları kullanarak Türkiye'yi bölmeye ve kontrol etmeye çalışacaktır. Bunun önüne geçilmesi için milli ve güçlü bir iktidar tarihi zorunluluktur. Bu süre içinde ülkemizi denetim altında tutacak ekonomik ve siyasi tuzaklar döşenmiş, Türkiye komşu ülkelerdeki gelişmelere müdahale sürecinden tamamen dışlanarak, başta Türkmen nüfusun hakları olmak üzere sözde milli tez ve iddiaları defalarca ihlal edilmiştir. Türkiye'nin başka devletlerin izni ve müsamahası ile kurulmuş bir lütuf cumhuriyeti ve sömürge artığı olmadığı bir gerçektir. Üzerinde yaşadığımız cennet ülke; şehit kanı ve emeği ile doğmuş; aklın, cesaretin ve kahramanlığın milliyetçilikle yoğrulduğu milli, üniter ve laik bir devlettir. Bin yıla yakın bir süredir beraber yaşayan ve ortak bir kaderi paylaşan bütün Türk vatandaşları, bu yapı içinde Türk milletinin eşit ve onurlu evlatlarıdır. Türk milli kimliği Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel harcıdır. Türk milletinin en büyük zenginliği ve güç kaynağı ise bu temel harca ruh ve anlam katarak tarihin her döneminde koruduğu ve yücelttiği milli birliği ve kardeşliğidir. Bu birliğin ve kardeşliğin devamı her arayış ve gayenin önünde ve üstündedir. Bize göre, bu topraklara vatanım, bu insanlara milletim, bu bayrak ve bu ülke benim diyen herkesle kucaklaşmak, üç kıtayı asırlarca yönetmiş aziz ceddimizin manevi mirası ve kutlu bir emanetidir. Milliyetçi Hareket Partisi, Türk milletini; ortak bir tarihin sunduğu zemin üzerinde, birlikte yaşama arzu ve iradesini ortaya koyan, tarihi süreçte ortak bir kaderi paylaşma duygusunu ve gelecek ülküsünü taşıyan, milletler camiasında kendine has vasıf ve kimliğe sahip olduğuna inanan sosyal, tarihi ve kültürel bir bütün olarak mütalaa etmektedir. Bu itibarla, büyük Atatürk'ün "Ne Mutlu Türküm Diyene" sözünde anlamını bulan millet gerçeği, Türkiye'mizin bağımsız, güçlü ve demokratik bir ülke olarak ilelebet var olmasının da temeli ve olmazsa olmaz ön şartıdır. Önümüzdeki dönem, önemli siyasi ve sosyal gelişmelere açık gerilimlerle dolu yeni bir çatışma alanının yaklaştığına işaret etmektedir. Geren ve gerilen arasındaki ince çizgi kopma noktasına gelmeden gösterilecek hassasiyete büyük gereklilik vardır. Bölücü emelleri için Türkiye'yi karanlık bir tünele zorla itmek isteyenlerin hesaplarını boşa çıkarmak da hepimizin ortak sorumluluğu olmalıdır. İnanıyorum ki, Türk milleti böylesi bir ülkü birliğiyle, sağduyu, irfan ve basireti gösterecek ve ne derece vahim olursa olsun her felaketi aşacak güce sahip olduğunu, dosta ve düşmana bir kez daha ispat edecektir. Bizim kavramları putlaştırarak "milletsiz demokrasi" peşinde koşmak gibi bir lüksümüz yoktur. Parçalanmış, birliği bozulmuş, çözülmeye yüz tutmuş bir millet varlığının, yalnızca demokrasi ile yaşatılmaya çalışılması, yoğun bakım şartlarında solunum cihazına bağlı bir hayatı bilinçsizce sürdürmek gibi anlamsız ve yetersiz bir çabadır" şeklinde konuştu.

"MİLLİYETÇİ HAREKET, YILLARDIR YAPILAN AĞIR TAHRİBATLARA RAĞMEN TÜRK MİLLETİNİN DİMDİK AYAKTA KALMIŞ SON KALESİ"

"Milliyetçi Hareket Partisi ve ona gönül vermiş Türk milliyetçilerinin asırlık fikriyatını ve sarsılmaz karalılığını buradan bu vesile ile aziz milletimizle paylaşmak istiyorum" diyen Bahçeli şöyle devam etti:

"Devletimizin adı Türkiye Cumhuriyeti, mensup olduğumuz beşeri cevher Türk milletidir. Büyük Türk milleti asla ayrılık kabul etmeyen ve etmeyecek olan bölünmez bir bütündür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, büyük Türk milletinin kalpgahı, hayat ve varlık alanıdır. Başkentimiz Ankara, Cumhuriyetimizin yönetim merkezi ve Milli Mücadele kahramanlarının Türklüğe bir emanetidir. Bayrağımız, hiçbir renk ve işaretle değişmesi ve ortak koşulması mümkün olmayan, rengini şehit kanından almış ay yıldızlı albayraktır. Yüksek kahramanlığı abideleştiren, Milli Mücadeleyi destanlaştıran manzum şaheserimiz, asla yenisi yazılmayacak olan İstiklal Marşı'dır. Türk milletine binlerce yıldır ihtişamlı eserler kazandıran, varlığımıza mana katan kültür ve gönül pınarımız ise Türkçe'dir. Her milliyetçinin bütün benliği ile savunduğu bu mukaddesat, gerek bizimle uzlaşma arayanlar için asgari düzeyde kabul edebileceğimiz yegane ortak zemin, hem de yanlış hesaplar içinde olanlar açısından dikkat edilmesi gereken hususlardır. Çünkü Milliyetçi Hareket, yıllardır yapılan ağır tahribatlara rağmen Türk milletinin dimdik ayakta kalmış son kalesi, derin çatışmaların yaşandığı bölgemizde Türk devletinin son siperidir. Ve bu siper teslim alınamayacaktır."

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.