Kilise Çanları Sussun!

İstanbul’da oturduğumuz evin çevresinde üç kilise var ve üç kilisenin çanını da zaman zaman duyuyoruz. Şimdi mahkemeye başvursam ve çanlar sussun desem nasıl olur?

Bildiğim, mahkemede karar vermeye yetkili olan hâkimler, “kara kaplı deftere” bakarken, yasalara göre hareket ettiğidir. Elbette bundan vicdani kanaati ve elde edilen deliller de yer alır ama yasada “serbest” edileni, bir hâkimin “yasak” etme hakkına sahip olmadığıdır.

Belki ben yanlış biliyorum, belki de kendi dünya görüşüne göre karar alan ve bunun uygulanmasını isteyen hâkimler vardır, kim bilir?

Kıbrıs’ta ezan sesinden rahatsız olan Rum ailenin Türk kızı avukat hanım, mahkemeye başvurmuş.

Mahkeme de bu talebi yerinde görerek, üç caminin sabah ezanı okumasını yasaklamış.

Aslında bu karar, hukuk tarihine geçmesi gereken bir karardır.

Muhtemelen hâkim ya Müslüman değil ya da din düşmanı ya da hukuktan anlamayan birisi.

Belki de özgürlüğün ne menem bir şey olduğunu bilmiyor.

Bir hakkı verirken, bir hakkı gasp ettiğinin bilincinde değil.

Kim bilir, Rumların yapamadığını yaptığı için zil takıp oynamak istemiştir.

Ezanın hoparlörden okunması ve bunun ses yüksekliğinin ayarlanması, her zaman tartışılabilir.

Yüksek ses, ezanın özgürlüğü değildir.

Namaz kılanları camiye davet eden ezan, namaz kılmayanları rahatsız etmesi beklenemez.

Tıpkı kilise çanı gibi…

Kilisede veya başka ibadethanelerde, kendi cemaatini çağıran her ses, bir diğerini rahatsız edebilir.

Ancak ben ezana ne kadar özgürlük istiyorsam, bir başka dinin, bir başka ibadete çağrı aracına da o derece özgürlük istemem gerekir.

Aksi halde o toplumda özgürlükten bahsedilemez.

Özellikle de din ve vicdan özgürlüğü gibi kişileri direkt ilgilendiren ve kutsalına dokunan konularda.

Ama Kıbrıs’taki yasakçı hâkim, bize inanç özgürlüklerini sorgulamaya sevk etti.

Bu çok zararlı bir şey…

Yarın kilise çanından rahatsız olanlar tek tek mahkemeye başvurursa, ezandan rahatsız olanlar her caminin hoparlörünü susturursa orası yaşanacak bir ülke olmaktan çıkar, özgürlük mücadelesi verilmesi gereken yer haline döner.

O hâkim bize bir şey daha öğretti; her mahkeme yetkisini ceza kanunları, insan hakları ve evrensel ölçülerden almıyor, meğer işkembe-i kübralarını mahkeme sananlar var.

Aslında o hâkim tek başına suçlu değil, asıl suçlu o avukat.

Çünkü hâkimin önüne dosya gelmeden önce avukat, savunma pozisyonunda olarak kişilerin özgürlüğünü talep eder.

Yani bir bakıma avukatlar, halkın yanındadır.

Suçluyu da suçsuzu da kendi içindeki orana göre savunur ya az ceza almasını ya salıverilmesini ister.

Özgürlük taleplerinde ise daha çok özgürlük isteyenin yanında durur.

Ama bu avukat öyle değil, yasaklar için uğraşan ve beyni pek çalışmayan tiplerden birisi.

Beyninin çalışmamasına karar vermem, okuduğu hukuk derslerinden bir şey anlamadığı içindir.

Eğer anlasaydı, ezan sesini kestirmek yerine, il, ilçe müftülüğüne başvurarak, “yüksek ses”in düşürülmesini isteyebilirdi.

Bunu da herkes doğal karşılardı.

Belki o bölgede ezanın yüksek sesinden rahatsız olan başkaları da vardı ve belki de gerçekten ezan sesi, beklenenin çok üzerinde bir ayarlamayla yansıtılıyordu.

Ama ya o hâkim?

İnsanların din ve vicdan özgürlüğü gibi konularda başvurabileceği kaynağın, kendi işkembe-i kübrasının olmadığını bilmiyor mu?

Yine o hâkim, bu kararı gerekçe göstererek, Kıbrıs’ta sayısı hayli fazla olan kiliselerin sesini kestirmek için müracaat ettiğinde, 1974 öncesine dönülebileceğinin farkında değil mi?

Hâkim olmak, her şeyden önce sorumluluk gerektirir, duyarlılık lazım, feraset lazım ve en önemlisi kanunları uygulaması lazım.

Eğer hukuk dediğimiz böyleyse bizim hukuka güven telkin eden bütün çağrılara kulak tıkamamız ve her hakkımızı elde etmek için kanunları hiçe saymamız, mahkeme yolunu unutmamız, cezayı kendimiz vermemiz gerekir.

Bunun toplumda nasıl bir karşılığının olduğunu ezanı yasaklama kararı alan hâkim elbet biliyor.

Ve sanırım, hem o avukat hem de o hâkim, iyi niyetiyle değil, olabildiğince kötü ve muhtemelen Rum tarafının işine gelecek bir kargaşanın fitilini ateşlemeye çalışmış.

Şimdi cami, yarın kilise hedefinde olacak ve iki inanç grubunu karşı karşıya getirecek saçma sapan kararlar alacaklardır.

O hanım kızın bir avukat olduğunu düşünmediğim gibi, o hâkim de, bir ajan değilse bir hâkim hiç değildir, insani hasletleri bulunduğunu da düşünmüyorum.

Ne kilise çanları sussun, ne ezan sesleri. Hem bu ülke hem Kıbrıs, özgürlüklerin sonuna kadar sunulduğu ülke olsun, yasakların sonuna kadar uygulandığı ülke değil.

Tweetimden seçmeler

Bazı parti sözcüleri eline mikrofon aldığında "başkanlık sistemine izin vermeyeceğiz" demeye başladı. Biz istiyoruz, sahi siz kimsiniz?

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi