Ahmet Doğan İLBEY

Ahmet Doğan İLBEY

Maraş’ta Bir Türkü Olsam -2-

Her memleketin insan hikâyelerini öğrenmenin bir kaynağı olan türkülerde Şehr-i Maraş’ın özge mâzisindeki gelenek ve insan hikâyelerini de bulabiliriz. Maraşlı ecdadın yüreğinde olup bitenleri bilmenin bir yolu da türkülerden geçer. Bu türkülerden biri de “Vallah Bir Ben Ölmeyinen Gardaş Maraş Yıkılmaz” adlı türküdür.

Bu türküyü bilmeyen ve uyandırdığı tedaileriyle duygu ve düşünceleri Maraş’ın en az yüz yıl önceki sosyal tarihine kanatlanmayan biri Maraşlı İslâmlar’dan, yani Maraşlı Türklerden sayılamaz.

 “VALLAH BİR BEN ÖLMEYİNEN DE GARDAŞ MARAŞ YIKILMAZ”

Kazancı Bedih’in kendine has uzun havayla söylediği ve güftesinde küçük değişiklikler yapılan bu türkünün yine ilk dört kıtası aynı fakat ikinci kıtası şöyle biter: “Ufak taşınan da uy amman amman bina yapılmaz / Vallah bir ben ölmeyinen gardaş Maraş yıkılmaz / Gardaş kalk gidelim yoldaş kalk gidelim / Yollar çamurlu kurusunda gidelim / Lale sümbül büyüsünde gidelim /  Kardaş gidelim ay ay ay.”

Bir başka uyarlamada ise aynı türkünün son iki mısraı şöyle bitiyor: “Bizim eller gırçıllıdır geçilmez / Yollar çamur kurusunda gidelim, burdan gidelim.”

Bir asır öncesine gidin ve bir dağ köyünden çâresiz bir hastalıkla yola çıkıp şehr-i Maraş’ın biraz toz-topraklı, biraz taş döşeli şirin ve asûde sokaklarında şöyle garip ve mahcup bir hâlde dolaşın. Sonra da kendinizi Kâtiphan’da izbe bir odaya zar-zor atın bakalım; içinize nasıl bir türkü doğar?:

 “Maraş’a vardım da sığmadım hana / Doğurmaz olaydın sen beni ana / Kimsem yoktur ki derdime yana / Bize mesken oldu Maraş illeri.”

Türkünün devamında anası dile gelir: “Kömüşlerim gelmiş yağlayamadım / Dikmenin dibinde oturamadım / Gitme Ali’im, dedim getiremedim / Bize mesken oldu Maraş illeri.” 

Demek ki Ali, başına gelecekleri bile bile çıkmış köyünden. Garip anası da bilmiş onun dermansızlığını ki, “Gitme Ali’im, dedim getiremedim” diye yanıp yakılıyor.

 “YÖRÜ BRE AHIRDAĞI / NE DUMANLI BAŞIN VARMIŞ”

Asırlardır eteklerinde ve ayak uçlarında meskun olduğumuz, Maraşlılara siper olan, koruyup kollayan, şehr-i Maraş’ı serin tutup, bağrından kokular yayan Ahır Dağı’na türkü söyledik mi hiç?

O Ahırdağı ki Maraş’ın başı ve gövdesi, sâyebânı, yani gölgeliğidir. Onsuz Maraş olmaz. Maraş’ı yâd edip de bu dağın hakkını teslim etmeyen şiir ve türkülerin Maraş’a aidiyeti zayıf kalır.  “Yörü bre Ahır Dağı / Ne dumanlı başın varmış / Ağustosta sıtma tutar / Bitmez boran kışın varmış.”

 “MARAŞ TÜRKÜSÜ” ADLI TÜRKÜ GÜCÜNDE BİR ŞİİR

Söyleyiş ve fikir bakımından kuvvetli bir ifadeye sahip “Maraş Türküsü” adıyla bilinen şiiri şair Orhan Şaik Gökyay yazmış. Bu şiir tez elden bestelenip türkü olarak Maraşlının kalp kulağından gönlüne bir cemre olarak düşürülmesi gerek:

 “Uy Maraş, sılaya nice varayım? / Açılmaz kapılar çalup durayım / Anamı bulamadım kimden sorayım / Uy Maraş Maraş da bu nasıl Maraş / Kara gözlerinde yaş, bağrında ataş / Maraş’ın gölleri, ördektir, kazdır / Yaylaları kıştır, ovası yazdır / Çemende laledir, içinde közdür / Yücel göklerim yücel, eğil / Benim bildiğim Maraş bu Maraş değil / Maraş’ı dolaştım bur uçtan uca / Kimseler sormadı: Ahvalin nice? / Ne gündüzüm gündüz, ne gecem gece / Toprağı mezardır suları seldir / Dostları düşmandır, aşnası eldir / Maraş’ın üstünden aştı turnalar / Gönlüme bir ataş düştü turnalar / Ben mi şaştım, yol mu şaştı turnalar / Bu kara göklerde aylar dolanmaz / Bu yolun ucunda Maraş bulunmaz / Maraş’ı görünce yandım yakıldım / Kan yaş oldum; yüzden gözden döküldüm / Od’a düşen bir saç gibi büküldüm / Benim bildiğim Maraş bu Maraş mıdır? Maraş mıdır, ataş mıdır, taş mıdır?”

 “TELLİ SENEM TÜRKÜSÜ”

 “Telli Senem Türküsü”nün birçok güftesi var, fakat hikâyesi aynıdır Şimdi farklı uyarlamaları olan “Telli Senem” türküsünün Maraşça’sına kulak verelim.. Elbistan’ın Şerefli Köyü’nde Koca Tanır nâmıyla tanınan bir er kişi, Senem adlı bir genç kıza âşık olur. Senem de Koca Tanır’a sevdalıdır. Fakat rakipleri ona garazen Senem’i Reyhanlı’da bir kocaya verirler.

Sevdiğinin yöreden göçüp gitmesinden dolayı kara sevdaya düşen Koca Tanır yüz yaşına yaklaşmasına rağmen bu sevdasının yarasını acısı hiç eksilmeden taşır. Aradan yıllar geçer. Senem’in kaldığı beldeye bir Ermeni çerçi gelir. Senem, ona “Maraş’ın Elbistan tarafına da gidiyor musun” der. Çerçinin “evet” demesi üzerine, “orada Koca Tanır nâmıyla bilinen bir adam var bilir misin?” der. Çerçi “evet bilirim, iki gözü kör olmuş bir ihtiyardır şimdi o.” Senem, “Gidersen ona benden selâm söyle, ahretlik hakkını helâl etsin.” Çerçi, “bunca zaman sonra nereden hatırlasın seni” deyince, Senem,“senin gençliğinde buradan Senem adlı bir kız Reyhanlı’ya kocaya gitmiş” dersen hatırlar.

Ermeni çerçinin, bir gün yolu Elbistan’a düşer. Bir ağacın altında otururken bulur Koca Tanır’ı ve çöker yanına. “Senin gençliğinde buradan Senem adlı bir kız Reyhanlı’ya koca gitmiş. Onun sana selâmı var, ahretlik hakkını helâl etsin” diyor. Koca Tanır ağır yaşına rağmen söylenenleri anlamış olacak ki ağlamaya başlar ve bir türkü tutturur. Gönlünde sevda yarasıyla bir asırlık yaşa gelen Koca Tanır’ın o anda yaktığı türküyü yüreğinizin bütün vecdiyle dinlemeye ne dersiniz?

 “Bir haber geldi Telli Senem’den / Deli gönlüm şâd olmaya başladı / Akmaz iken kör pınarın ayağı / Suyu geldi çağlamaya başladı / Hele bakın şu feleğin işine / Ağu kattı benim pişmiş aşıma / Senem değmiş seksen doksan yaşına / Benim ki yüz olmaya başladı / Senem’in giydiği gene mi sarı / Ölmeden önce yüzünü göreydim bari / Yıkık değirmen erkeği peri / Suyu gelince çağlamaya başladı.”    

Yüreği millet kültüründen beslenen her insanın “ah vefasız dünya!” diye inlemesi gerek  türkülerin hikâyelerine. Bu türkü eski zaman insanlarının aşkında bile hüzünle birlikte sabır ve asâlet olduğunu öğretiyor.

 “TURNAM NERDEN GELİRSİN ASLI MARAŞLI”

Anadolu türkülerinin önemli mazmunlarından biri olan Turna, Maraş türkülerinde de eşe, dosta ve sevgiliye selâm götüren, gurbete çıkmış evlâdın ve kocanın hâlini sorup öğrenen, gönülleri birleştiren, sevenlerin mektuplarını getirip götüren, gönlü yüce, merhametli, güzel huylu ve hayırlı bir kuştur.

 “Turnam nerden gelirsin aslı Maraş’tan / Kanadın ıslanmış yağmurdan yaştan / Turnam sen korkmaz mısın alıcı kuştan / Vay gidi baba baba vay / Allı turnam yoldan geçmiş yorulmuş / Vay gidi baba baba vay / Şahin vurmuş kanatları kırılmış / Vay gidi baba baba vay.”

 “MARAŞ SENİN YAZIN VAR / ÇEKİLMEZ POYRAZIN VAR”

Şimdi sıkı durun; yaşayan en canlı bir Maraş türküsünü takdim ediyorum. Veyl bilmeyenlere! “Maraş senin yazın var / Çekilmez poyrazın var / Seni sevenlere karşı bir kız gibi nazın var / Nazlanmakta haklısın / Gönüllerde saklısın / Türkiye’de bir tane madalya bayraklısın.”

Bu satırların sahibi bu türküyü bundan tam kırk beş yıl evvel bağıra çağıra söylerdi de konu komşu bir yaz boyu dinlemekten ikrah gelirdi.

 “GÖKTE UÇAN HÜMA KUŞU”       

Şimdiki zamanda unutulan ve Maraş uyarlaması olan “Gökte Uçan Hüma Kuşu” türküsü ceddimiz Maraşlıların gözünde adam gibi adamın nasıl olacağını tasvir ediyor: “Yüksek uçan Hüma Kuşu / Ne bilir dalın kıymetin / Kargayı kondurman güle / Ne bilir gülün kıymetin / Çift sürüp ekin ekmeyen / Meydana sofra dökmeyen / Arının kahrını çekmeyen / Ne bilir balın kıymetin.”

 “ATIM KALK GİDELİM HALEP HANEDEN”

Güney illerimizle Toros yaylaları sakinlerinin birçok uyarlamalar yaptığı Karacaoğlan türkülerinden, yarım asır öncesinin Maraşlıları çokça şu türkü söylerlerdi.

 “Atım kalk gidelim Halep haneden / Halepten çıkıp Anteb’e geçip yatalım / Ata karım mı olur aşdıktan sonra / Dizgini boynuna düşdükten sonra / Aksu’yun köprüsün geçdikten sonra / Yarın Maraş’ta yatalım atım / Maraş’tan ötesi uzak bir yoldur / Tagar deresinde dizgini kaldır / Öğle namazını Göksun’da kıldır / Yaz getirir o illerin havası / Koca Binboğa’nın şahan kayası / Bir iki gün orada yatalım atım.”

 “ANŞA GELİN TÜRKÜSÜ”

 “Anşa Gelin” türküsü Anadolu’nun Toroslar ve güney bölgesine has bir türkü veya ağıtın adıdır. Yöreye göre ifade ve tasvirlerde küçük değişiklikler yapılarak günümüze kadar gelen ve Maraş hançeresinde hüznü yaşatan bir türküdür. Andırın’da ırmaktan su alırken ayağı kayarak akıp giden Anşa (Ayşe’nin farklı telâffuzudur) adlı bir gelinin ardından yakılan türkünün bestesi aynı fakat sözleri yöre ve olaya göre kısmî farklılıklar arz eder. Yürekleri dağlayıcı bu türküyü kendi başınıza söyleyebilir misiniz?

 “Koyun gelir kuzu ilen / Ayağının tozu ilen / Gelin Anşa’m sele gitmiş / Yanı çifte kuzu ilen / Aman Anşa’m, yaman Anşa’m / Dağlar başı duman Anşa’m / Koyun gelir yata yata / Çamurlara bata bata / Gelin Anşa’m sele gitmiş Ilgınlardan tuta tuta.”

 “AĞ GELİN TÜRKÜSÜ”

Köy, kasaba ve şehir merkezinde yaşayan her Maraşlı’nın gönlünü vecdle saran “Ağ Gelin Türküsü”nü unutanların Maraşlılığı zayıflamıştır. Bu türkü halaylarda kendinden geçerek söylenir. Halayın ritmik kısmı devam ederken, halaycı başı halayı durdurur ve elini kulağına atar; kendini seyredenlere biraz efkârlı, biraz kahırlıca bakarak, “Ağ Gelin Türküsü”nü söylemeye başlar. Halayın ritmik hareketlerindeki kıvrak ve şen halaycıdan hiçbir eser kalmamıştır. Birden hüzün ve ağır bir efkâr sarmıştır sîmasını.

Otuz-kırk yıl öncesine kadar köylerde çok söylenen bu türküyü söyleyen ve dinleyen her Maraşlının gönlü halis bir efkârla dolardı:

 “Ağ gelinde indimi ola yayladan / Kaşın değil gözün beni ağlatan / Ağ gelin sürmelim sen bilin oy / Bir dileğim var yüce Mevlâdan / Alırım ahdımı da koymam sende / Ağ gelin sürmelim / Sen bilin oy / Bir taş attım karlı dağın ardına / Vardı değdi ağ gelinin yurduna / Anca sen derman olun yüreğimin derdine / Ağ gelin sürmelim sen bilin oy.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İLBEY Arşivi