Ne barışı ulan, ne barışı!

 

Çok değil, birkaç gün önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu basını adeta fırçalayarak “CHP’de kavga var” türü yayınları eleştirdi. “CHP’de ne kavgası varmış?” diye soru sorarak çıkıştı, basının CHP’yi bölmeye uğraştığını söyledi. O sırada da henüz partinin genel başkan yardımcısı, çözüm süreciyle ilgili yaşanan polemikten sonra istifa etmiş, koltuğu bile boştu.

İstifa eden/ettirilen Gülseren Onanç’a göre, CHP tabanının yüzde 60’dan fazlası barış istiyordu, parti ise istemiyordu. Tabana duyarsız kalan bir tavan vardı ve bu siyaset yanlıştı ama “CHP’de kavga yok”tu.

Son kavga ise bildirilerle geldi…

Biliyorsunuz CHP’de kanattan çok ne var, en etkilileri ise ulusalcı kanat.

Kanat takan ama bir türlü uçamayan CHP’de şimdi de bildiri krizi var.

Kürt sorunun çözümü ve demokratikleşme talebi içeren, aralarında CHP’li, BDP’li, eski TİP’li ve DEP’li siyasetçilerin de yer aldığı bir grup aydın tarafından kaleme alınan “Barış için özgürlük, demokrasi” bildirisine CHP’lilerden de imza koyan oldu.

Barış isteyen CHP’liler, imzalarıyla sürece destek olmak istemişti.

Ama karşı atak geldi.

Ulusalcı kanattan.

Ama konuşurken “biz hiçbir kanadı temsilen burada değiliz” demeyi gerekli gördü, nereden icabettiyse...

111 imzalı “Barış için özgürlük, demokrasi” bildirisine karşılık CHP’nin “şahin” ya da “ulusalcı” olarak bilinen kanadından çok sert tepki geldi.

Her şeyi söylediler, bir tek “Ne barışı ulan, ne barışı” demediler, onu da onlar adına ben dedim…

Karşı bildirideki bazı ifadeler dikkat çekiciydi.

CHP’nin ulusalcılarından ve eski ikna odalarının baş aktörü Nur Serter yine sazı eline aldı.

Başladı tıngırdatmaya…

Bu milletvekilleri ve parti yöneticilerinin, partimizin resmi söylemi dışındaki arayışlara destek vermeleri, CHP’de izlenen politikanın etkinliğini ve güvenirliğini zaafa uğratmaktadır

Şunu bileydin…

Yoksa CHP’de izlenen politikanın etkinliği ve güvenirliliği mi vardı?

Barışa karşı olmakla suçlandıkları halde “birlik” çağrısı yapmayı ihmal etmedi; “Bizler, Türkiye'nin yaşadığı bu son derece zor ve kırılgan süreçte, partinin birlik ve bütünlüğünün ancak CHP ilke ve politikalarına bağlı kalınarak sağlanacağına inanıyoruz. Bu sorumluluğun gereği olarak da birliğe çağrı yapıyoruz

Nasıl yani…

Barış olmasın da CHP birlik olsun yeterli mi?

CHP’nin politikalarına bağlı kalarak “birlik ve bütünlük” sağlanıyorsa o zaman ülkeye asla barış gelemeyecek demek mi?

Barış için kolay bir söylemleri de var; “çözüm değil, çözülme

Oysa bu söz, tam da CHP’ye uyan bir yapıda.

Tam kalıp anlayacağınız.

CHP gittikçe çözülüyor.

İnsanlar barış istiyor, ülkeye huzur gelsin diye çırpınıyor, evlat acısı çeken olmasın diye canını dişine takıyor, hiç kimse ağlamasın diye tepinip duruyor, insanlar karış karış Anadolu’yu gezerek barışı anlatıyor, sevgiyi işliyor, kardeşlikten dem vuruyor…

Ama CHP “Ne barışı ulan” havasında…

Barışın ne olduğunu kavrayamayanların, “ne barışı ulan” diye ortaya çıkmasından daha doğalı olamaz.

Bir şeyi daha bilmiyorlar…

Barışa karşı olanlarla barış isteyenlerin bulunduğu saf dikkat çekici.

Barışa karşı olanların bulunduğu safta nedense hep “ırkçı” diye tarif edeceğimiz kesimler var.

Bildiriye imza atanlarsa aynı saftan bir adım öne çıkanlar…

Diğerleri yerlerinden bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da kıpırdamaya niyeti olmayanlar…

Farklı dünya görüşündeler, asla bir araya gelip, aynı konuda benzer söylemde bulunamayacak kadar bir birlerine uzak olanların buluştuğu tek noktanın faşizm olması, CHP’yi çalkalayan ana nedendir.

Oysa “barış bildirisi”ne imza atanlar çoluk çocuk değil.

Okumuş yazmışlar…

CHP’de çok etkin isimler…

Ama demokratlıklarıyla öne çıkıyorlar.

Netice itibariyle CHP’liler…

Hayata sol pencereden bakıyorlar ama oraya takılı olmanın görüş alanını daralttığının bilincindeler…

CHP’liler için Sezgin Tanrıkulu başta olmak üzere imza atanlar tek tek çok önemli.

Tabanda karşılığı olan, sevgi beslenen, saygı duyulan isimler. Halkın barış içinde yaşaması adına siyasi geleceklerini riske atma adına imza atabiliyorlar.

O zaman sorun imza atanlarda değil, “insanların ölmesi” pahasına partinin bütünlüğünü düşünenlerin olmasıdır.

Eğer bir siyasetçi veya parti, kendi istikbali için ülkeyi ateşe atabiliyorsa söyleyecek pek bir şey kalmamıştır.

Ancak, “ne savaşı ulan, ne savaşı” diye çıkışabiliriz, “daha doymadınız mı?” diye de sitem ederiz…

Twitimden seçmeler

Bir kentte yöneticilerle ilgili “fıkra” üretiliyor, “mizahi” anlam çıkarılıyorsa orada hiç de mizahi olmayan, ciddi bir sorun var demektir.

www.naifkarabatak.net

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi