A.Süreyya Durna

A.Süreyya Durna

Özlettin Kendini Bay İrtica

            Dokunuş

Rüya nasıl görülür, hayâl nasıl kurulur

Ökçe nasıl çakılır, perçin nasıl vurulur

Kararı biz verirdik, biz yön tayin ederdik

Kaç sarımsak soyulur, turşu nasıl kurulur…   

                                                A.S.D

       Hadi be İrtica, nazlanıp durma öyle! Her nerede bulunuyorsan çık da gel gayri! Çoktandır özledik o şablon yüzünüzü, siluetinizi…  Bu kadar da olmaz ki böyle!

       Ne yani kardeşim, davetiye mi bekliyorsun illa ki? Yoksa ucu yanık mektup mu? Veyahut ta çok mu sevdin İran’ı, Arabistan’ı? Eğer, “Eskisi gibi zinde ve güçlü değilim, beni artık hâlime bırakın!” diyorsan, yanlış düşünüyorsun. Bırakmayız ve bırakamayız asla! Şartlar muvacehesinde lazımsın çünkü. Bizler, “40 yıllık dost”luğun ötesinde; 1940’lı yıllardan beri kadim dostuz seninle! Yakışır mı dostluğa?

      Gönlümüzün istediğinde ve hükmettiğinde; iki de bir zat-ı âlinizi hortlatmak suretiyle az mı köşe kaptık, az mı yük tuttuk, az mı terfi ettik; az mı canlar yaktık, az mı adam gammazladık sayende? Hayalî varlığınıza, medyun-ı şükranız aslında. Diğer bir ifadeyle az mı adam fişledik, mürtecî etiketli? Az mı…

       Bakınız, Bay İrtica!

       Mevcut hâlinizi ve uzun süredir yıpranmışlığınızı göz önünde bulundurarak, uçak biletinizi ayarladık şimdiden. Sizi VIP salonunda eski hükümet erkânımızla, sivil ve askerî yüksek bürokratlarımızla, “Encümen-i dâniş” diye bilinen mümtaz (!) şahsiyetlerimizle;  derin devletin temsilcileri olarak 10. Yıl Marşı eşliğinde ve ayrıca yirmi bir pare top atışı ayrıcalığında; krallara has tören kıtasıyla karşılayacağız

       Bir hayli zamandır “cevvaliyet” yoksunluğunuzdan mütevellit, belki yürüme zorluğu ve ayakta durabilme güçlüğü çekersiniz kaygısıyla koltuk değnekleri bile hazırladık gıyabınızda. Haricen koltuğunuza girecek eğitimli elemanları da…  Gel yeter ki sen…

       Hem sonra rejim tehlikeye (!) girdiğinde, imdada çağrılan koskoca İrtica’yı yalnızlığa terk etmek reva mı? Reva mı, suyunu sıkıp posasını atmak?  Var mı yeri çağdaş demokrasilerde, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde, bildirgesinde? Ya da laiklik amentüsünde?..

       Fakat istirhamımız; gelirken yine o bildik kostümünüzle, nev-i şahsınıza münhasır o korkunç maskenizle, elinizde kelle uçurmaya yarayan tahta kılıçla, plastik baltayla, kuru sıkı silahla, çatapatla geliniz. Zinhar meraklanmayın! Onların hepsini de, en ağır ve öldürücü silah envanterine dâhil ederek verdirtiriz haber bültenlerinde. Halk tv, Oda tv, Ulusal kanal, DHA, Sözcü, Aydınlık, Çölağasıoğlu, Kırcalıoğlu, Dündarzadeoğlu vs. ne güne duruyorlar ki?

       Siz içeride kahvenizi höpürdetirken sadık bendelerimiz, şahsınızda muhtemelen temsili bir meczubu devreye sokarak; standart demeci patlatacaklardır:

       “Nereden ve ne şekilde sızdığı bilinmeyen irticai faaliyetleriyle maruf hava korsanı, hava yollarına ait boeing-727 yolcu uçağını tam da havaya uçuracakken; usta pilotun soğukkanlılığı ve kabin görevlilerinin cesareti neticesinde amacına ulaşamadan kıskıvrak yakalanmıştır. Hava korsanının İran’da bomba eğitimi aldığı ve El-kaide Terör Örgütünün Türkiye sorumlusu olduğu saptanmıştır.”

       Kıs kıs gülmenize gerek yok Bay İrtica!

       Niye vaktiyle darbe şartlarının olgunlaşması doğrultusunda; Müslüm Gündüz’ü, Fadime Şahin’i, Ali Kalkancı’yı, eşi Emire’yi aynı taktikle gündeme oturtmadık mı? Metin Kaplan’a dair;  “Kiralayacağı planörle ve mutfak tüpüyle anıtkabir’i havaya uçuracaktı…” yalanını yumurtlayarak, müebbetle yargılanmasını sağlamadık mı?  Salih Mirzabeyoğlu’nun hayatını, uyduruk örgüt mensubu yaftasıyla karartmadık mı? Hasan Mezarcı’yı çıldırtmadık mı? Yüzlerce suçsuz subay ve astsubayı irticacı kılıfıyla ordudan uzaklaştırmadık mı? “Yeşil sermaye” iftirasıyla müteşebbis insanların önünü kesmedik mi?

       Daha eskilere gidersek; Menemen olayını kimlerin hazırladığını sanıyorsun? Kubilay’ı katleden Giritli esrarkeş Mehmet’i, o günün şartlarında nasıl da  “Mehdi” ilan ettiğimizi ne çabuk unuttunuz?

       Ya işte böyle, Bay İrtica!

       Biz laicusların yaldızlı çağında; bayramlarda, resmi törenlerde, görev tesliminde kürsü konuşması yaparken önce bir yudum su alır; ses tonumuzu ve diksiyonumuzu düzeltir, arkasından da şu cümleyi vurgulardık sıkça: “Şeriat özlemiyle yanıp tutuşanların…” Hafif bir öksürme ve duraksamayla bir yudum su daha aldıktan kelli; “İrticayı hortlatmak isteyenlerin…” Biraz daha sert ve çatık kaşla heybet yüklenerek; “Çoğulcu demokrasiyi ve laikliği içlerine sindiremeyen gerici güruhun, kafalarına balyoz gibi ineceğimizden; hiç ama hiç kimsenin kuşkusu olmasın!”

       Nasıl da durumdan vazife çıkartırdık nasıl da?!.

       Yüksek şahsiyetinizi arzulamamız boşuna değil elbet. Maziye dönük özlem ve alışkanlıklarımız depreştiği içindir. Ara sıra şöyle bir uğra semtimize, ayağı kademli asil dost! Kesme irtibatı bizimle.

       Zira sen bizim en ucuz ve en büyük sermayemizsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
A.Süreyya Durna Arşivi