Özür Seanslarına Buyurun… (1)

Bir olay olduktan sonra birilerini suçlamak en kolayı ama olayda bizim ne kadar dahlimiz olduğunu düşünüp, özeleştiri yapmak ise en zoru. Gelin bugün buna bakalım ve özür dilenmesi gerekiyorsa dileyelim, nedamet duyulması gerekiyorsa, hep birlikte pişman olalım ve gerekirse özür seansları düzenleyelim, en ufak bir kaygı veya çekince duymadan…

15 Temmuz darbe girişimi, toplumun yarısından fazlasının ezberini bozdu.

Daha öncede çok kez ezberimiz bozulmuştu, çok kez doğru bildiklerimizin yanlış, yanlış bildiklerimizin doğru olduğunu görmüştük.

Her seferinde özür dileyen de vardı, inat eden de, hatta birilerinin değirmenine su taşımayı sürdüren de…

Kabul edelim ki, Fetullah Gülen, hepimizi kullandı.

Hiç ayrımsız, ülkenin tamamına yakınını, farklı şekilde, farklı zamanlarda, farklı yerlerde ve farklı konularda kullandı.

Kimimiz bilerek kullanıldık, kimimiz sırf muhalefet olsun diye Fetö’nün değirmenine su taşıdık, kimimiz de zaten “kullanılmak” için vardık, varlık sebebimizdi sanki…

Çoğunluğumuz “İslami” yüzü nedeniyle toz kondurmuyor veya kondurmak istemiyorduk.

Kolay değildi, cumhuriyet dönemi boyunca mağdur edilmiş, silinmiş, ezilmiş, sindirilmiş ve horlanmış bir kitleydik bizler…

Bu nedenle de bir İslami cemaate karşı yapılanlar, bize yapılmış gibi bilir ve bütün cemaatleri “beğensek de, beğenmesek de” korumaya alırdık.

En azından sesimizi çıkarmazdık.

Bunların içinde en güçlüsü kuşkusuz Fetullah Gülen cemaatiydi.

Yoksulluk edebiyatı yapmalarına rağmen “orta ve zengin sınıfa” hitap eden bir yapıydı.

Bunu bilirdik elbet ama bilmemiş gibi yapardık.

Yoksul kesimi yayınlarıyla, etüt merkezleriyle, dershaneleriyle sömüren bu cemaat, akıllı, zeki, zengin çocukları da bünyesine katıyordu, bunun da farkındaydık…

Evimize bir gazete girecekse “temiz” bir gazete girmeliydi, eşimiz, çocuğumuz “ahlaksız” gazetelerden uzak kalmalı, diyerek soktuk evimize, terör örgütünün yayın organı olan Zaman’ı…

Çocuğumuza dergiyi de bunlardan aldık, kendimize farklı farklı dergileri de…

Bazısı kitaplarını doldurdu raflara, bazıları seçerek aldı Nil’den NT’den…

Yüksek tahsil gören kızımızın, oğlumuzun “kötü insanlarla karşılaşmasın” diyerek bunların yurtlarına verdik, birer terörist olma ihtimalleri aklımıza bile gelmedi.

Kurban’ını bağışlayan oldu, postunu veren oldu, postumuzu yüzmeye niyetlenen bu alçaklara…

İşadamları, kapısına geleni geri çevirmedi, hatta “çocuklar okusun” diye burs verdi, himmetlerin rakamlarını yükseltti.

Oysa gözümüzden kaçan bir şey vardı da, belki dillendiremiyorduk…

Biz onların marketinden alıyorduk, onların yayınlarını okuyorduk, onların esnafından alışveriş ediyorduk, onların lokantasında karnımızı doyuruyor, dostlarımıza ikramda bulunuyorduk ama onlar asla bizim yayınları okumuyor, bizim esnafın semtine bile yaklaşmıyorlardı.

Muhterem insanlardı hepsi, muhteremliklerini görmemiştik ama “abi”ydi, “abla”ydı, demek ki muhteremdi…

Hitapları çok güzeldi, etkilemeyi iyi biliyorlardı, hatta öyle ki, çocuklarımıza, gençlerimize, yarınlarımıza neler yapmayı bir bir anlattıklarında, gözleri yaşla dolan büyüklerimiz, hiç düşünmeden evini, arabasını, işyerini ve gelirinin bir kısmını bağışlamaktan çekinmiyordu…

Özür dileyeceksek eğer, bunu sadece AK Parti’den, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan beklemeyelim…

Tüm siyasiler ve koca bir milletin tamamına yakını, bu aşağılık örgütün, bu kadar büyümesi ve kanımıza, canımıza, ırzımıza, namusumuza, ülkemize, bayrağımıza göz dikmesinde bir nebze de olsa katkısı var.

Özür dileyeceksek, hep birlikte dileyelim…

Hatta mitingler yapalım, özür seanslarıyla dolu olsun…

Sıra sıra her ilde, her ilçede, her köyde, her kasabada özür seansları düzenleyelim…

40 yılı aşkın bir zamandır, 15 Temmuz’a hazırlanan bu aşağılık örgütün, kuzu postuna bürünen kurt olduğunu anlayamadığımız, anlayanları da dinlemediğimiz için pişmanlık duyalım, nedametimizi sesli olarak yapalım, özür dileyelim kendimizden, şehitlerimizden, yaralılarımızdan, boynu büyük yetimlerimizden, dul kalan kızlarımızdan…

Gelin özür seansları düzenleyelim derken, bugünden bahsetmiyorum, dünden bahsetmiyorum, çoook eskilere doğru gidelim istiyorum.

15 Temmuz darbesini yapanların rütbesine baktığımızda, bu isimlerin askeri okula giriş tarihi, 1980 darbesinden önceye gidiyor.

Bu kadar uzun bir süredir, sinsi bir şekilde örgütlenen, bugüne kadar gördüğümüz, belki de göreceğimiz en alçak, en şerefsiz, en haysiyetsiz ve en hain bir örgütle karşı karşıyayız.

Özür dilemeye başlayacaksak, çook eskilere giderek başlayalım…

Devamı Yarına…

Tweetimden Seçmeler

Özgürlük bizim elimizde.

Batı bize özgürlük vermez, iyi bir yaşama kavuşturmaz, din ve vicdan özgürlüğümüzü garantilemez; sadece sömürür.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi