A.Süreyya Durna

A.Süreyya Durna

Pakette Neler Olmalıydı

    Dokunuş

Fasit dairelerden dışarı çıkmak lazım

Umutla, istikrarla ileri bakmak lazım

Dokunulmaz bilinen bir nice tabuları

Demokrasi adına acilen yıkmak lazım

                                             A.S.D

       Beklenilen demokratikleşme paketi, şahsen benim de; “yetmez ama evet” diyebileceğim bir kıvamda açıklanmıştır, Başbakan tarafından.

       İlaveten; “Yaptığımız reformları bir son nokta olarak görmediysek bu paketi de bir son nokta olarak görmeyeceğiz.” sözünü, realite kabul etmemiz gerektiğine inanıyorum. Göle su gelinceye kadar, bekleyelim bakalım. İnşallah devamı tecelli eder böylece. Yalnız birkaç maddenin haricinde, sadra şifa mesabesinde ya da aşırı iyimserlikle yüz güldürücü mahiyette bir değer taşımadığı aşikâr.

       Bir türlü aşılamayan başörtüsü yasağının serbestiyeti, paketin taçlandırılmış kısmıdır bence. Geri kalan bölümleri teferruattır.

       1933’ten beri ilkokul çağındaki yavrularımıza hiçbir kıymeti harbiyesi bulunmayan “Öğrenci Andı”nın günlük tekrarlatılması, işkenceden başka bir şey içermiyordu elbette. Bizlerin çocukluğu da dâhil hiçbir çocuk, kendisine ezberletilen içi boş sözcükleri; anlam itibariyle sorgulamayı asla düşünmemiştir. Hatta ileri yaşlarda bile… Zoraki terennüm etmiş ve ettirilmiştir sadece. Dolayısıyla kaldırılması elzemdi tabii ki.

       Velâkin öncelikle pakette yer alması gereken, şu despot ve jakoben zihniyetteki lüzumsuz heriflerin; caddelerde, bulvarlarda, parklarda, okullarda ve de sair yerlerde hȃlȃ da ur gibi duran isimleri olmalıydı kaldırılacak. Buna Ergenekoncuların ve malûm kesimin dışında, sağduyulu milletimizden alabildiğine aferinler yükselirdi kuşkusuz.

       Darbeci isimleri, kamuya ait alanlarda barındırmanın iler tutar yanı yoktur mantıken. Derhal sökülüp atılmalıdır, hem de ivedilikle… 27 Mayısçıların, 12 Eylülcülerin, 28 Şubatçıların bırakınız isimlerini; izlerini dahi görmek, en büyük işkencedir maalesef.

       Ayrıca diğer yönden demokratikleşme paketi kapsamında, Nevşehir Üniversitesi nasıl ki Hacı Bektaş Veli Üniversitesi’ne tahvil edilmiş ise… Veyahut ta Alevi vatandaşlarımıza bir jest mukabilinde sunulmuş ise…  Aynı şekilde ve bir nevi iade-i itibar muvacehesinde son devrin din mazlumlarından gerek İskilipli Atıf Hoca, gerek Süleyman Hilmi Tunahan, gerekse Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri gibi müstahkem isimlerin de gündeme getirilmesi; “maşeri vicdan”da mutlak manada mȃkes bulacaktı haliyle.

       Zamanında kasıtlı olarak değiştirilen büyüklü küçüklü yerleşim birimlerinin isimlerini de önemsiyorum. Sırf Dersim ile iş bitmiyor, sair yerler de var sırada bekleyen. Mesela Elazığ… (Ne demekse?) Mamuretü’l Aziz, daha sonra El-aziz adıyla anılan çok çağrışımlı bir belde “Elazığ” diye değiştirilmiştir, lüzumsuzca. Öyle ki “Elazığ” derken, “Zıkkımın kökü” diyesi geliyor insanın.

       Benzer nitelikte ve yine kasıtlı bir surette Ankara’nın bir semtine verilen ad: Solfasol. Herhalde “Zülfazıl” adının İslama yakın duruşundan ve bir anlamı çağrıştırmasından duyulan rahatsızlıkla “Solfasol” ucubeliğine sokulmuştur Zülfazıl. Söylemek gerekirse eğer, BDP’lilerin ısrarla vurgulamaya çalıştıkları  “Amet” yerine; Diyarbakır ilimizin de aslına uygun olarak tekrar “Diyarbekir”e dönüştürülmesi bir çağrışım zenginliğini taşıyacaktır. Demem o ki, bahse konu mezkûr isimlerin değiştirilmesinde bizatihi hükümetin inisiyatif kullanması esastır. Bazı art niyetli unsurların tekeline kesinlikle bırakılmamalıdır.

       Hususiyetle dokunulmaz etiketli tüm arşivlerin tozlu raflardan indirilerek açılması da, kamuoyunun sağlıklı bilgilenmesi açısından çok çok önemliydi. Demokratikleşme Paketinin aynada şavkıyabilecek en belirgin yüzü buydu bence. Hem sonra kimden ne gizleniliyor ki? İktidarıyla muhalefetiyle ve tüm halk katmanlarıyla her fırsatta şeffaflıktan dem vuran bizler değimliyiz? O halde halktan gizlenen neredeyse bir asırlık bilinmezlik noktasına, son vermenin tam da zamanıydı şimdi.

 

       Hele üzerinde katiyetle durulması kaçınılmaz bir diğer husus da, ecdadımızın asırlardır kullandığı yazı meselesi; yani İslam yazısı. Dedesinin mezar taşını okuyamayan ve künyesine yabancılık çeken bir nesil, boş bir nesil demektir ancak. Yıllardır tarihi kültürümüzle aramızda set oluşturan olumsuzluğu bertaraf etme adına; küllenmiş bu mirasımıza da sahip çıkılmalıydı pakette. Okullarımızın müfredat kapsamında düşünülmesi, zaruretin icaplarından sayılmalıydı kezalik.

       Demokratikleşme yolunda mübalağasız adımlar atılacaksa, bir an evvel kısır döngülerden sıyrılmak lazımdır.

       Hem de ötelemeden…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
A.Süreyya Durna Arşivi