Roma Güneşi Ve Vatikan

AB üyelerinin liderleri, dün Roma’da AB’nin kuruluşunun 60. Yılını kutladılar. Her şey yolunda imajı vermek için türlü taklaların atıldığı toplantıda, AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker “AB’nin 100’üncü doğu günü de olacak” derken bile  vücut diliyle emin olmadığını gösteriyordu. 27 Ülkenin liderlerinin imza attığı sözleşmenin medyaya fotoğraflarının sunulması dahi bu kaygıların göstergesiydi. Bir nevi simgeleştirme, ortak duygu oluşturma ve semboller üzerinde algı oluşturma kaygısıyla,  Luksenburg’un imzaladığı kalemle tazelenen nikah akdinin uzun ömürlü olmayacağını masada oturanların tamamı farkındalar.  Toplantının sonunda daha güvenli ve güçlü bir Avrupa inşa edileceğinden bahsediliyor. Lakin tüm dünya biliyor ki, AB eski güç ve ihtişamını koruyacak pozisyona sahip değil.  Ulus devlet kavramına karşı ekonomik birlikteliği hedef seçerek kurulan AB’nin bağlı devletlerinde yükselen aşırı milliyetçi/Faşist partilerin güçlenmesi bile AB’nin ortak değerlerden uzaklaştığını gösteriyor.

Almanya, AB’nin patronluğunu Fransa ile yürütüp aldığı kararlarda daha seri hareket etmek istese de Fransa’nın ikircikli durumundan dolayı istediğini gerçekleştiremiyor.  Fransa, İngiltere’nin birlikte ayrılmasını henüz hazmedememişken eskiye dayalı sömürgelerinin muhafazası adına,  AB’nin dışında bir politika gütmek mecburiyetinde olduğunu gayet iyi biliyor. Örneğin Fransa’nın Suriye Politikası iki başlı olmak zorunda; ilk olarak AB ile ortak bir politikaya mecbur lakin eskiye dayanan bölgedeki ikili ilişkilerini de ayrıca ele almak zorunda. Yani eski bağlarını AB masası üzerinden yürütmek istememesi gayet doğal.

Almanya ise AB’nin tüm ekonomik, siyasi ve askeri yükünü tek başına çekmek istemiyor.  Yunanistan ve Portekiz krizlerinden büyük yara alan AB, şimdilerde kendi içerisinde 6 devlet ile yeni çekirdek bir yapılanmaya gitmek istiyor. Geriye kalan diğer AB üyelerini ise ikinci sınıf olarak belirlemeye çalışıyor.  Aslında Almanya, değişen dünya düzeninde ayak bağı olarak gördüğü lakin uzak da tutmak istemediği diğer Avrupa ülkelerinin etkinliğini azaltarak kıta Avrupa’nda yeniden güçlü bir blok meydana getirme gayretinde.

Bu konuda da her zaman olduğu gibi VATİKAN’ı arabulucu olarak görüyor. Yüz yıllar öncesinde olduğu gibi lordlar, dükler, kontlar, şövalyeler Papa’nın birleştirici, uzlaştırıcı, kutsayıcı kanatları arasında AB’nin geleceğine karar vericiler olacak, diğerleri ise alınan kararlara itaat edecekler.  Tabi bu kararların alınması bu kadar basit değil. AB’nin diğer ülkelerinin bu sınıf ayrımına alıştırılması gerekiyor ki, bunu Haçlı zihniyetiyle en iyi şekilde Vatikan yani PAPA yapar. Vatikan, AB üyesi değildir, çünkü hakim güç yasalara bağlı kalmaz. Kanun koyan, kanunlara uymaz! İlahi gücü olduğunu düşünen bir yapı, hiçbir zaman insanın yaptığı kanunlara itaat edemez. Haksi halde kutsiyeti sorgulanır…

Bu haliyle hala Avrupa’da Vatikan, yasaların üzerinde kutsal bir güçtür ve AB ülkelerinin halklarını elindeki din kırbacıyla hizaya sokabilir.

Roma Güneşi, 25 Mart 1957’de doğdu, bu gün 60. Yaşını kutluyoruz ve AB’nin 100’üncü yaşını da kutlayacağız diyen AB üyeleri, aslında eşitlik, adalet, insan hakları, demokrasi,  güvenlik ve huzur gibi ideal olan ifadelerini dilleriyle söyleseler de özde ve fiiliyatta kendilerini yalanlamaktadırlar.

AB içerisinde,  Almanya önderliğindeki bu yeni yapılanma dünya siyasetinin aktörleri tarafından yakından takip edilmektedir. Putin, Avrupa’da yeni gedikler açmak için tüm gücüyle mücadele etmektedir. Türkiye, AB’nin dışında yeni oluşumlara ve özellikle Rusya’ya yakınlaşmaktadır.

Diğer taraftan, AB’nin en güçlü devleti olan Almanya başbakanının elini sıkmayan Trump, AB’ye en üst perdeden mesajını vermiştir. “Siz AB içerisinde sınıf oluşturursanız, sizin de üzerinizde bir güç olduğunu bilmeniz gerekir manasında bir mesajdır, bu verilen mesaj.” 

İngiltere, AB’den kesin ayrılma başvurusunu hızlandırarak siyasetini somutlaştıracaktır. Yeniden “Güneş Batmayan İmparatorluk” hayallerinin peşine düşecektir.

Mesele uzun, lakin Türkiye’nin siyasi, askeri ve ekonomik durumu da AB’yi yakından ilgilendiriyor. Türkiye’nin güçlenmesi ve referandumun “Evet”  yönünde sonuçlanması, yakın gelecekte Avrupa siyasetinde değişikliği kaçınılmaz kılıyor. Bir taraftan AB’yi ve Almanya’yı aşağılayan ABD ve başkanı Trump, diğer taraftan Ukrayna’nın, bir başka ifadeyle AB’nin elinden Kırım’ı alan Rusya ve başkanı Putin, bir başka taraftan AB’den ayrılmış ve yeniden eski politikasına dönmüş İngiltere ve Kraliyet Ailesi AB’nin geleceğini tehdit ediyor.  Türkiye’nin de yeni sisteme geçmesi ve güçlü bir yönetime kavuşması, Erdoğan gibi güçlü liderle yoluna devam etmesi Almanya’nın liderliğindeki AB için büyük tehdit olarak görülüyor.  Bu yüzden Türkiye’ye, AB sınırları içerisinde siyaset yapamazsınız diyen AB’nin erkleri, her fırsatta terör örgütlerine ve iktidara muhalif gruplara destek vererek Türkiye siyasetine müdahale etmeye çalışıyorlar. Amaçları elbette, AB üyesi olmayan Avrupa kıtasında yer alan güçlü bir Türkiye’nin ortaya çıkmasını engellemek.

Yenidünya düzeninde AB tarzı bir yapılanmanın geleceği pek parlak gözükmüyor. Almanya, eğer 27 ülke arasından bir çekirdek yapı meydana getiremez ise AB’nin yükünü tek başına çekemeyecektir, çekmek istemeyecektir.  Bu birliğin ayakta kalması için Roma Güneşi ve Vatikan’ın kutsayıcı koruyuculuğu gibi sembollerle yapılan çalışmalar ne kadar başarılı olacaktır hep birlikte göreceğiz. 

Son olarak; www.marasgundem.com da ilk yazımız olması nedeniyle Bismillah ile birlikte  siz değerli okuyucularımıza merhaba derken, bize, sizlere ulaşma fırsatı  sunan değerli büyüğüm Mehmet Taş Beyefendiye teşekkür ederim.

Muhabbetle kalın Efendim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Işık Arşivi