VAZGEÇEMEDİKLERİMİZİN KÖLESİYİZ

Özgürlüğe nasıl bakarsanız bakın, gerçek hayatta bakış açınız oranında bir özgürlük elde etmeniz ve bunu yaşam biçimi haline getirmeniz pek mümkün değil.

Belki şöyle mümkün olur…

Alırsın başını gidersin dağlara, ovalara, çayırlara, çimenlere, kuş uçmaz, kervan geçmez tarzda ıssız yerlere…

Kenarda biriktirdiğin üç beş kuruşla, böyle bir yerde, özgürlüğünü yaşayacağın kadar alan edinirsin. Sonra kendi ihtiyaçlarını karşılayacak ürünler yetiştirmeye çalışırsın. Birkaç tavuk, birkaç küçükbaş hayvan alırsın…

Sonra her sabah kalkar, çiçekleri sular, sebzeleri ve varsa meyveleri gözden geçirir, onların ihtiyaçlarını karşılarsın ki, sonra da senin ihtiyaçların karşılansın…

Küçücük bahçende sevdiklerinle veya yalınız başına kahvaltını edersin. Mis gibi havayı ciğerlerine çekerken, şehrin gürültüsünü git gide unutmaya başlarsın. Sonra kalkarsın koyunlarını güdersin. Alırsın eline bir kitap, onlar midesini doldururken, sen de beynini doldurmakla uğraşırsın. Belki bir de tuval alır, ressam bile olursun. Hazır doğa, bütün güzelliğini senin önüne sermişken…

Hatıralarını yazarsın. Her yazdığında ihanetler aklına gelir, vefasızlıkları düşünür ve sonra ya daha bir hırsla yazarsın ya da tümden elini eteğini çekersin…

Şair olursun belki; kuşlar, böcekler, çiçekler, güller ve daha neler neler etrafında uçuşurken…

Pek misafirin olmaz, pek misafirliğe de gitmezsin…

Cep telefonu, bilgisayar, hele hele internet gibi insanı pranga altına alan alet ve edevattan uzak durursun. Sosyal medya hesaplarında profilin de kalmaz. Dileyen herkes sizi emniyetin GBT’sine bakar gibi bütün özelliklerinizi, hayallerinizi, sevdiklerinizi, nefret ettiklerinizi listelemez.

Çok gerekli olduğunda mektup yazarsın, mektubu göndermek için de en yakın kasabaya kadar yol alırsın. Araç kullanmaman gerekir, benzin parasını karşılayacak bir gelirin olmaz…

İşe gitme mecburiyetin de olmaz artık. Plaza denilen cezaevlerinde çalışmak gibi bir derdin hiç olmaz. Sabahın ilk ışıklarıyla güvenlikli kapıdan girip, akşamın bir vakti çıkana kadar kodese kilitlenerek “özgür” olduğunu söyleyenlerden de olmazsın. İşten dönmek, trafiğe takılmak, komşuyla gürültü kavgası yaşamak zorunda da kalmazsın…

Markete girip, insanı alışverişe sevk eden müzik eşliğinde çılgınlar gibi harcama yapmak ve sonra da bu harcamayı telafi etmek için çılgınlar gibi çalışmak zorunda da kalmazsın.

Bir hafta sonu tatili için bir yıl boyunca “insanlıktan çıkarak” çalışmak da artık senin kitabında yazmaz.

Tatil mi, işte doğa, işte ırmak…

Kolay kolay sizi kimse aldatmaz, aldatamaz da, orada bir başınasınız…

Sizi çoban görüp, “çobanın oyuyla benim oyum bir mi” diyen filozofları da zaten duymazsınız. Çünkü ne gazeteniz var ne televizyonunuz ne de radyonuz…

Toplu halde yaşamanın tüm sıkıntılarından da kurtulmuş olursun; sağa baktın suç, sola baktın suç.. gibi kaygıların da olmaz.

İnsanlardan uzak, teknolojiden uzak, medeniyetten uzak ama bütün özgürlükler seninle…

Kulağa çok hoş geliyor…

Bunu yapan, orada doğup, orada büyüyen ve oradan vazgeçemeyenlerdir. Onun dışındaki “canına tak” edenlerin tası tarağı toplayıp, her şeyden ve herkesten kaçış yeridir.

Yoksa özgürlük bu değil; Belki gerçekten de budur ama en azından amaç bu değil.

Özgürlüğümüzü elimizden alan ve bizleri birer köle durumuna düşüren vazgeçemediklerimizdir.

Bağımlı olduğumuz ve yapmak zorunda kaldığımız her şeyin kölesiyiz.

İrademiz dışında bizden istenen ve bizden zorla alınan her şeyin kölesiyiz…

İnsan onurunu, haysiyetini, şerefini bir yana bırakarak köle gibi çalıştırılmak, karşılığında üç kuruşa hayatı idame ettirmek, özgürlük değildir.

Lüks evler, lüks araçlar, yatlar, kortlar sahibi olmak da özgür olmaya sebep değil.

Özgürlük, kafanın özgür olmasıyla ilgilidir.

Tek başına, sevdiklerinle ve “kendi iradenle yapmaktan çekinmediğin/korkmadığın” her şeydir.

Kendi inancınla, kendi değer yargınla ve kendi kültürünle, kendi anlayışınla ve kendi iradenle yaşayabilmektir özgürlük.

Kendi özgürlüğüne önem verdiğin kadar başkalarının özgürlüğüne de önem vermek, aynı şekilde başkalarının da özgürlüğünü dilediğince yaşamasına fırsat ve destek vermektir.

Özgürlük, bağımlı olmamak, onsuz da yaşayacağın şeylere sahip olmak ve istediğin anda onları bir kenara atmayı göze alabilmektir.

Ve özgür olmak, “iraden dışında hiçbir şeyi yapmak zorunda kalmamak”tır.

Zor, çok zor ama imkânsız değil…

Tweetimden seçmeler

Sosyal medya çıktığından beri o kadar gereksiz paylaşımı okumak zorunda kalıyoruz ki, onun yerine ciltler dolusu kitabı yutabilirdik!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi