Yandaşlık ve Muhaliflik Güzellemesi

Bekârın işi kolay elbet, “boşarım” dersin, hatta üç talaka da gerek görmeden henüz evlenmediğin eşini bir başına dul bırakır ve sen de tekrar sultanlık koltuğuna oturursun…

Bekâra karı boşamak, her zaman değilse de gerçekten kolaydır…

Yandaşlık ve muhaliflik de böyle…

Yandaş, muhalifin işinin çok kolay olduğunu sanır; ne gelirse eleştireceksin kardeşim…

Muhalif de yandaşın işinin tereyağından kıl çekmekten daha kolay olduğunu düşünür; ne gelirse yıka, yağla gitsin…

Ama öyle değil…

Ne kazın ayağı öyle ne yandaşlığın kuralı, ne muhalif yazarlığın raconu…

Çok zor iş bunlar çoook.

İkisi de bir sanat dalıdır aslında; yandaş sanat dalı, muhalif sanat dalı.

Önüne gelen bu işi yapamaz; bir uzmanlık gerektirir.Bu konuda yeterli tahsil alması icap eder, haber kaynaklarının iyi olması gerekir, araştırma ve soruşturma konusunda başarıyı yakalamış olması lazım.

Bir de “çanta” lazım…

Bilgiler elden veya kuryeyle bizzat teslim edilmeli, neyi, nasıl ve hangi kıvamda öveceğini veya yereceğini bilmesi lazım.

Hem yandaşlığın hem de muhalif olmanın bir dozu var; aşırısı ülser de yapar, hazımsızlık da…

Ancak, muhalif yazı, muhalif gazetede yazılır…

Hali üzere yandaş yazı da yandaş gazetede…

Aksi halde Fenerbahçe tribünündeki Galatasaraylı gibi olabilirsiniz ki, artık sizi kim kurtaracak?

Peki nasıl oluyor bu işler?

Yazının başından beri anlatmaya çalıştığım bu; zor iş bunlar çok zor.

Gidin başka iş yapın, mesela limon satın, taze sıkılmış portakal, fırından yeni çıkmış simit ama yazarlık yapmayın.

Yazarlık yapacaksanız, “olması gerektiği” gibi yapacaksınız. Yani doğruya doğru, eğriye eğri…

Donkişotluk yapmak isterseniz de artık orası sizin bileceğiniz iş; memlekette yel değirmeni mi yok?

Eğer illa da bu ikisinden birisi, yani ya yandaş ya muhalif olacağım diyorsanız o zaman bana iyice kulak verin. Ya da daha kolayı bu yazıyı dikkatlice okuyun. Meslek sırrı bunlar, öyle beleşe verilmez ama benden size kıyak olsun.

Önce hangisi zor derseniz, ikisinin de zorluk derecesinin aynı olduğunu söyleyebilirim.

İkisi de risklidir; şimşekleri sürekli üzerinize çekersiniz ve seven kitleniz, sevmeyen kitlenizin yanında devede kulak bile sayılmaz.

Kabul ettiniz ve illa da yandaş ya da muhalif yazar olacaksınız.

O zaman başlayalım…

Diyelim gündemde bir konu var, yandaş olacaksanız hemen üstüne atılın ve onu göklere çıkarın. Konuyu bilip, bilmemeniz bir şey değiştirmez. Nasıl olsa akşama kadar yandaş olduğunuz kitlenin içini dolduracak cümlelerini yakalarsınız.

Eğer muhalif olacaksanız, gündemdeki konu ne olursa olsun ama ne olursa olsun karşı çıkacaksınız; olmaz böyle bir şey diye başlayan yazıyı kaleme alacaksınız. Araya bir iki argo kelimeyle rakibi tuş etme yolunu da seçmeyi unutmayın.

Merak etmeyin, yazının içini dolduracak cümleler, birazdan yandaşı olduğun görüşün temsilcileri tarafından dillendirmeye başlanacaktır.

Muhalif olmak, yandaş olmamak manasına gelmez; muhalif, bir şeyin yanında durarak karşının yaptıklarını eleştirendir.

Yandaş ise durduğu yeri inkâr etmeyen ve ondan başka görüşleri eleştirendir. Bir bakıma yandaş, aslında durduğu yer açısından daha dürüsttür.

Muhalif yazar ise durduğu yeri unutup, sadece karşıya salvolar gönderendir.

Mesleki ahlak açısından baktığınızda al birini, vur ötekinedir.

Ve işte en can alıcı bölüm…

Diyelim ki gazete değişmeniz gerekti; yüksek transfer ücreti ödendi ve bir anda muhalifken yandaş, yandaşken muhalif konumuna geçtiniz.

Önemli değil, aynı yolu takip edin.

Daha önce yaptığınız gibi “ne olursa olsun” muhalifseniz, bu defa savunmaya geçin. Ondan iyisi yoktur, bizi kurtaracak olan budur. İnancınız olsun, hayatımda böyle bir şey görmedim diye süsleyin artık canım. Hiç mürekkep yalamadınız mı?

Eğer yandaşken muhalif konuma geçtiyseniz, işiniz biraz zor tabii, peşinen söyleyeyim.

Bu defa ne gelirse eleştirin, hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi beğenmeyin. Bundan kötüsü olamaz, ülkeyi mahvedecek olan budur, parsel parsel sattı namussuzlar diye de araya argo kelimeleri serpiştirin.

Araştırmacı, karıştırmacı, gazeteci veya yazar olmanız, unvanlarınızın çok olması, genel yayın yönetmenliği veya yazı işleri koltuğunda oturmanız da bir şey değiştirmez.

Değişen tek şey gündemdeki konudur; sizin görüşün ortaya attığı veya sebep olduğuysa destek vereceksin ve sonuna kadar savunduğun fikrin doğruluğuna kamuoyunu inandıracaksın.

Eğer görüş veya olay muhalif olduğunuz kesimin sebep olduğu bir konuysa o zaman da karşı çıkacaksınız. Daha dün aynısını savunmuş olmanız, bugüne kadar o konunun çözümü için kalem oynatmanız önemli değil. Siz, o konuyu eleştireceksiniz, asla kabul etmeyeceksiniz ve çok sıkıştığınızda ise “bunlar yapamaz” deyip, asıl yapacak olan adresi göstereceksiniz.

Yani aslında şöyle yapacaksınız; durduğunuz yerden gelenleri ölümüne savunacaksınız. Karşı taraftan ne gelirse de ölümüne eleştireceksiniz. Hatta sizin cumhurbaşkanı, başbakan olmanızı isteseler de…

Çünkü aslında siz bir sanat icra ediyorsunuz, zor olanı yapmaya kalkışıyor ve tarihe adınızın altın harflerle değilse de “iğrenerek” yazılması için büyük bir mücadele veriyorsunuz; bunun bir bedeli olmalı değil mi?

İşte o bedel, damarlarınıza zerk edilen asil zehirde gizlidir!

Tweetimden seçmeler

Eskiden -saflığımdan olmalı- bazı siyasiler için “bu farklı” dediğim olmuştur ama o koltuk var ya o koltuk, aslanı kedi, kediyi aslan yapar!

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi