Akçakale’ye Savaş Davetiyesi Düştü

 

Dün Şanlıurfa’nın ilçesine top mermisi düştü. Kesin olmayan ilk bilgilere göre Akçakaleli 5 vatandaş hayatını kaybetti, 2’si polis 10 kişi yaralandı.

Bu, Akçakale’ye düşen ilk bomba değildi, belki son bomba da olmayacaktı.

Aslında bu bir bomba da değildi.

Suriye’nin savaş davetiyesiydi.

Zarfı kirlenmişti, davetiyesi pis kokuyordu.

Acıydı, kanlıydı, gürültülüydü, ölüm kusuyordu, gözyaşı döktürüyordu, dişleri sıktırıyor, yumrukları berkitiyordu ama savaş davetiyesiydi.

Suriye, kendi insanını öldürmekle kalmıyor, Türkiye’yi karıştırmak için de elindeki tüm imkânları kullanmaktan çekinmiyor.

Psikopat yöneticilerin zulmüne “dur!” diyecek bir merci olmalıydı/hatta var deniyordu.

Vardı ama gözleri kördü!

Kalpleri katılaşmış, kulakları duymuyordu!

Hisleri körelmiş, duygusuz bir makine haline gelmişlerdi.

Kendi halkına karşı böylesine aşağılıkça soykırım yapanı destekleyen, daha zalimler bile vardı.

Bir tarafta zulüm vardı, kan akıyordu, gözyaşı dökülüyordu, insanlar ya ölüyor, ya sakat kalıyor, ya yerinden yurdundan oluyordu.

Suriye’de kan gövdeyi götürürken, keyif çatanların kimler olduğunu da, ne kadar çirkin olduklarını da öğrendik.

Bu süreçte çok şey öğrendik, öğrendiğimiz her şeyden de iğrendik.

Demokrasi havarisi kesilen, insan hak ve özgürlüğünden dem vuranların havanda su dövdüğünü anladık.

Yüreklerinde merhamet olduğunu göstermek için minik bir hayvanı kurtarma adına milyarlar harcayanların gözümüzü boyamadan başka amaçları olmadığını gördük.

Nato ve BM’nin küçücük bir sivil toplum kuruluşu kadar bile etkisinin olmadığını, insanlıktan nasibini almayanların bir araya geldiği kuru kalabalıktan öteye gitmediğini de öğreniyorduk.

Suriye’de bir insanlık dramı yaşanıyor.

Suriye’de insanlık ölüyor, dünyada insanlık kalmıyor.

Bununla da yetinmiyor.

Suriye, Türkiye’yi savaşa çekmek için her türlü yolu deniyor.

Ülke içinde meydana gelen terör olaylarının çoğunda onun parmağı gözüküyor, kirli ellerinin izlerine rastlıyoruz.

Gözlerini kan bürüyen Beşer Esed, babasından daha zalim nasıl olabileceğinin hesabıyla sağa sola saldırıyor.

En güçsüz anında, en güçlü destekçi bulmaktan geri kalmıyor.

İran gibi ülkelerin bu zulme destek vermesi ise Müslümanları derinden incitmekle kalmıyor, İran yöneticilerinin ne kadar insanlıktan uzak olabileceğini de gösteriyor.

Hiçbir makam, hiçbir mevki, hiçbir kazanımın, minicik bedenlerden akan kanla gelmemesi gerektiğini bilenlerin hayreti bir kat daha artıyor.

Ve Suriye vurmaya devam ediyor.

Bölgedeki kanın daha çok akması içinde Türkiye’yi tahrik ediyor.

Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesine düşen her havan mermisi, patlayan her bomba, kanlı bir savaş davetiyesinden başka bir şey değildir.

Sabrımızı deniyor, milleti galeyana getirmeye çalışıyor ve illa da savaş çığlıkları atılması için her yolu mubah görmeye çabalıyor.

Belki de içte yaptıkları tezgâh, bütün uğraşlarına rağmen tutmayıp, halkı ayaklandırmaya güçleri yetmeyince, bu defa kendi elleriyle, sınırı geçen bombalarla, kirli emellerine ulaşmaya çalışıyorlar.

Nato ve BM’nin “haddini bildirmek” için neyi beklediği ise bir türlü anlaşılamıyor.

Tarih, Suriye’ye bakarkör olan herkesi nefretle anacak.

Suriye üzerinden kirli emellerini hayata geçirmek isteyenlerin iğrenç yüzünü yazacak.

Tarih, eğer bir gün yazılırsa ve bizden sonra okuyacak kalırsa, “insanlıktan nasibini almamış yığınlar” olarak bahsedecek.

Suriye’de, sıkılan her kurşun, atılan her bomba, bizlerin yüreğine düşmüyorsa, sorun zalimlerde değil, bizlerdedir.

Eğer o kurşunlar BM’nin, Nato’nun taş duvarlarının arkasına gizlenenlerin yüreğine saplanmıyorsa, sorunu Esed de aramasınlar, yüreklerine baksınlar.

O savaş davetiyesi, her şeye rağmen karşılıksız kalmalı, oynanan oyun bozulmalı ama Esed de orada öylece kalmamalı.

Twitimden seçmeler

Beş paralık dünyada, on paralık hayallerin peşinde koşuyoruz. Ne o hayalleri almaya gücümüz yetiyor, ne sermayemiz!

www.twitter.com/naifkarabatak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Naif Karabatak Arşivi