Ahmet Doğan İLBEY

Ahmet Doğan İLBEY

Altıyedi Süleyman’ın Yüksek Tepeye Anıtmezar Yaptırması Hakkındadır

Meçhulluk serabından meşhurluk ikbaline sür’atle tırmanan Altıyedi Süleyman’ı herkes bilir. Takva ile mi riya ile mi söyledi, bilinmez; “İktidar Ya Resûlullah” dediği için sıradan bir “Su Müdürü” iken, yedi kez başbakan oldu.

Sekizinci kez de 28 Şubat darbecilerinin sâyesinde cumhurbaşkanı olduğu içindir ki “Yüksek Tepe’deki Altıyedi Süleyman” nâmıyla da nâm yaptı. Onun “yüksek tepe” müptelâlığının bir başka cephesini biraz sonra anlatacağım.  

“ALTI KERE GİTTİYSEM, YEDİ KERE GELDİM”                                                                                    

Altıyedi Süleyman nâmı kendi sözünden mülhemdir. Bir gazetecinin “sizi o bulunduğunuz yerden altı defa indirdiler, hâlâ orada nasıl duruyorsunuz?” sorusu üzerine “altı kere gittiysem, yedi kere geldim…” dediği için o gün bugündür “Altıyedi Süleyman” nâmıyla bilinir oldu.

Nüfustaki ismini hatırladığınızı sanıyorum. Onun, “Başörtüsüyle okumak isteyenler Suudi Arabistan'a gitsin” sözünü unutmak mümkün mü?

Muvazaacı, maslahatçı, Atatürkçü, statükocu, lüpçü, eyyamcı, pragmatist, oportünist, Nurlu Süleyman, Morrison Süleyman ve barajlar kralı gibi birçok sıfatlara sahip. Hâsılı, çok yönlü bir şahsiyet olup bukalemun meşreblidir. Kısa yoldan mürai Süleyman demek münasiptir.

GENERALLERDEN ÇOK KORKARDI

Bazen liberal-demokrattır, bazen milliyetçi… Halkının nezdinde muhafazakâr ve dindar görünmeye çalışırdı. Kemalist bürokratik oligarşiye ve generallere kendini “Çağdaş Atatürkçü” olarak takdim eder.

Generallerden çok korkardı. Kanuna aykırı yaptığı bir icraatının ve tâlimatının sebebi sorulduğunda, “Bu işin arkasında generaller var…” derdi. 28 Şubat darbesi sırasında “Yüksek Tepe” de rahat oturabilmek için Atatürkçülüğe sımsıkı bağlı olduğunu söylerdi.

“ZÂHİRİNE BAKMAYIN MÜBAREK BİR KİŞİDİR…”

Devrin bazı cemaatlerince “Zâhirine bakmayın, mübarek bir kişidir, İslâm’a hizmet ediyor…” şeklinde tavsif edilirdi. Oysa dindarlığı sahteydi. Başbakan olmanın dayanılmaz cazibesiyle her çâreye başvururdu.

Nurcular kendisini pek severler ve hep oy verirlerdi. Bir zaman hükümet kurma yetkisini alınca bu iyiniyetli cemaate kabinede bakan vereceğini vadetmişti. Kabine açıklandığında beklenen nurcu bakan çıkmayıp da, “Bizden bir bakan alacaktınız” diye sorulunca “ben varım ya…” diye cevap vermişti.

Anlatılana göre çok yalan söylermiş. Yedi kez başbakan, sekizinci kez cumhurbaşkanı olmasını tumturaklı yalancılığına borçluymuş. İhtiyar yaşına rağmen hiç hasta, hatta nezle dahi olmamış.

TEK ŞİKAYETİ HİÇ SAÇININ OLMAYIŞIYMIŞ

Tek şikayeti hiç saçının olmayışıymış. Çok üzülürmüş kafasında şöyle dalgalı gür saçlarının olmadığına. “Saçım olaydı da varsın yeşil, lacivert, kırmızı olsundu…” diye hayıflanırmış. Allah nasip etmemiş işte. Daha ortaokul iken kel, yâni tarama özürlüymüş.

Öyle ki, Altıyedi Süleyman şişman, semiz, yuvarlak, ortadan kısa bir bedenin üstünde irice bir kafaya sahip birisiymiş. Bir yazarın ifadesiyle “Yumuşak Ğ” ye benzermiş. Yüksek Tepe’deki hususi odasında aynanın karşısına geçerek kendini seyreder, sonra da kel kafasıyla aynaya kafa vurur, hâşâ “Tanrı’ya” isyan ettiği olurmuş.

Meraklı entelektüeller, milletin onun peşinden otuz yıldan fazla nasıl gittiğini araştırdıklarında bütün hünerinin şu veciz sözünde yattığını fark etmişler:

“Ey nurlu, lezzetli, verimli halkım! Sizlere bir müjdem var. Ne zaman ki benim bu nâçiz kafamda saç çıkacak, bilin ki o vakit bu ülke refah ve felaha erecek. Ben bunu böyle demişsem, doğru demişimdir.”

Ehl-i irfanın “Zinhar, kafasında saç çıksa dahi ona inanmayın!” ikazları faydalı oldu. Millet, onun kafasında saç çıkmayacağını anlayınca desteğini çekti.

“SARI KAMALOV’UN ANITMEZAR’INDAN SONRA EN BÜYÜĞÜ BENİM MEZARIM OLMALI”

Hâsılı, durup dururken Altıyedi Süleyman’ı niye anlattım? Yazımın başında onun “yüksek tepe” müptelâlığından bahsedeceğimi söylemiştim. Doksan yaşını devirmiş olan Altıyedi Süleyman’ın bu iptilâsı aynen Firavunlar ve putperest krallar gibi depreşmiş olacak ki daha ölmeden yüksek bir tepeye devasa bir anıtmezar yaptırmaya başlamış. Mimarları ve ustaları toplayıp, “Sarı Kamalov’un Anıtmezar’ından sonra en büyük mezar benim mezarım olmalı…” deyip, esip gürlemiş.

Doğduğu köyün ovasına hâkim yüksek bir tepedeki elli sekiz bin metrekarelik bir arazi üzerine yapılacak olan anıtmezarın çevresinde dokuzuncu cumhurbaşkanı olmasını sembolize eden dokuz gölet yer alacak, yedi kez başbakan olması dolayısıyla da üstünde yedi kubbe olacakmış.

Dünyanın dört bir yanından getirilen farklı türde ağaçlar dikilerek, adına “Dünya Ormanı” denilen bir orman oluşturulacakmış.

İnşası hızla devam eden anıtmezar, doğduğu köye yakın bir noktaya yaptırılan “Altıyedi Süleyman Demokrasi ve Kalkınma Müzesi Külliyesi’ni de kuş bakışı görüyormuş. Gazetecilere ve sabık siyasî yandaşlarına “Bu benim özlemim” diyerek, anıtmezarının projesini kasılarak anlatmış:

“Kendime yaptırdığım anıtmezar projesi dünyada bir numunedir. Mezarımın çevresine dikilmeye başlayan çamlar dünyanın en şanslı çamlarıdır. Adımı taşıyacak olan anıtmezar bu ülkenin topraklarına yapılabilecek en büyük iyiliktir…”

ALTIYEDİ SÜLEYMAN FİRAVUN VE PAGANLARA ÖZENİYOR

Altıyedi Süleyman’nın ölmeden önce kendine böylesine bir anıtmezar yaptırması bir şirktir. Tağutî bir davranıştır. Sarı Kamalov gibi Pagan geleneğine göre gömülmek arzusunun altında kendini putlaştırma gayesi taşıdığı belli. Mâlûmdur ki anıtmezar paganist Roma ve eski Yunan anlayışının bir tezahürüdür.                                                                                            

ANITMEZARININ ÖZEL ODASINDA FÖTR ŞAPKASI SERGİLENECEKMİŞ

Mâlûmdur ki bu lâdinî geleneğe göre gömülmüş olan beşerin anıtmezarına şahsî eşyaları konulur. Altıyedi Süleyman’ın da pagan tarzı anıtmezarına yapılacak olan çeşitli odalardan birinde siyasî hayatında kendisiyle aynileşen ve “kimseye kaptırmam” dediği meşhur fötr şapkası, bir başka odada da doğduğunda yatırılıp büyütüldüğü beşiği, hakkında yazı yazılan gazeteler, kitaplar, kendini resmeden yağlı boya tablolar, büstler, heykeller ve Firavunlar gibi şahsî eşyaları sergilenecekmiş.

Mezarın iç duvarlarına da “Yollar yürümekle aşınmaz”, “Dün dündür bugün bugündür”, “Şapkamı koysam seçilirim” , “Şapkamı alır giderim” gibi meşhur sözleri altınla kaplanacak madenî hurufatla yazılacakmış.

“ALTIYEDİ SÜLEYMAN’I NASIL BİLİRSİNİZ” DİYE SORULDUĞUNDA NE DİYECEKSİNİZ?

Demem şu ki: Emr-i Hak vâki olursa, “Altıyedi Süleyman’ı nasıl bilirsiniz?” diye sorulduğunda ne diyeceğinizi şimdiden bir düşünün. Nüfus cüzdanında “Dini: İslâm” yazan bir beşerin pagan sembolleri ile dolu bir mezara defnedilmesi doğru mudur? 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İLBEY Arşivi