Belleğime Kazınan Çığlıklar

Kıpkırmızı kana boyanmış bir meydan

Paramparça bedenler

Ölüm çığlıkları

Yardım haykırışları

Çaresiz feryatlar

Kana bulanmış flamaların altında evlatlarını arayan anneler

Paramparça olmuş bedenlerin şoku ile ne yapacağını bilemeyen donup kalmış insanlar

Olayın şoku ile telefona sarılıp burada herkes öldü anne diye hıçkırıklarla ağlayan genç bir kız

Yüzü kanlı eşini kollarının arasına almış bir eş

Ambulans yok mu diye gözyaşları içinde çaresizce feryat eden bir can

Üst üste yığılmış ölü bedenler…

O bomba ile yerin dibine girdi “insanlık” bir daha hiç çıkmamak üzere

Hiç unutmayacağım bu kareleri

Belleğimin en derinine kazıdım bu çığlıkları

Dün gece, patlama sonrasının basında verilmeyen sansürsüz görüntülerini izleme imkanım oldu.

Allah’ım bu nasıl bir vahşet

Nasıl bir acı

Nasıl bir travma…

Türkiye Cumhuriyeti başkentinin göbeğinde,  97 kişinin feci şekilde hayatını kaybettiği  yüzlerce kişinin yaralandığı bir bombalama eylemi gerçekleştirildi. İç işleri Bakanı Selami Altınok  yaptığı basın açıklamasında  güvenlik zafiyetinin olduğunu düşünmediğini dile getirdi. Güvenlik zafiyeti olması için ülkede hiç insanın kalmadığı bir eylem mi  gerçekleştirilmesi lazım diye sormadan edemiyor insan. Üç kişi toplanıp bir araya gelse anında tomalar,  biber gazları, plastik mermiler hava da uçuşuyor. Günü, saati, yeri günler öncesinden belirli bir yürüyüş için mi akıllara gelmedi güvenlik tedbirleri almak?

Basın açıklamasının devamında bombalama eyleminin toplanma yeri öncesinde gerçekleştiği,  güvenlik tedbirlerini eylemin gerçekleşeceği yerde aldıklarını o sebeple herhangi bir güvenlik zafiyetinin olmadığı dile getirildi. Bu nasıl bir açıklamadır? Bizzat şahit olduğum için biliyorum iktidar mitinglerinin gerçekleştiği meydanlarda onlarca cadde ötesinden aramalar yapılıyor, sokaklara polisler, çatılara keskin nişancılar dikilip en sıkı güvenlik tedbirleri alınıyor da bu  yürüyüşte yapmak neden akıllara gelmedi? Yoksa bu devletin bürokratlarının canı halkın canından daha mı kıymetlidir?

Toplanma yeri haricindeki ölen insanların güvenliğinden devlet değil de kim sorumludur?

Milli İstihbarat Teşkilatı eylem öncesi istihbarat bilgilerine eşimememiş ise bu bir zaaf değil midir?

Eriştiği halde Emniyet Genel Müdürlüğü yeteri miktarda tedbir alamamışsa bu bir zaaf değil midir?

Yüze yakın insanın feci şekilde hayatını kaybettiği, yüzlerce yaralının olduğu Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamının gerçekleştirileceğinden devletin hiçbir haberi yok ise bu daha da vahim değil midir?

Soma, Ermenek, Uludere, Reyhanlı, Dağlıca,  Iğdır, Suruç, Ankara…

Soma’da 301, Uludere’de 34, Reyhanlı’da 52, Suruç’ta 34, Iğdır’da 13,  Ermenek’de 18,  Ankara’da 97 vatandaşımız hayata gözlerini yumdu. Yüzlerce insan felç oldu, elini ayağını, kolunu, bacağını kaybetti. Binlerce insan ise hala yaşadığı şokun travmasını atabilmiş değil. Bu facialar karşısında bir tane dahi ciddi bir istifa haberi neden gelmez? Koltuklara sülük gibi yapışan bürokratlar bu ölümleri neden hep fıtrat olarak izah ettiler. Bu “fıtrat” neden hep yoksulları, gariban Anadolu halkını bulur?

Akçiçek’inde tabiriyle; Tarih bugünleri yazdığında, kayda geçsin diye yazdım bu yazıyı. İleride çocuklarım, torunlarım sorduğunda hatırlayayım diye… Vicdan sorgulamasına düştüğüm yaşlarda kendime anlatabileyim diye… Tanık olduklarımı unutmayayım, kötüleri kötü anabileyim diye… Bu yazım siz kötülere; içini karanlık bürümüş, vicdanı çürümüş sizlere… 

Ne uğruna böyle bir eylem gerçekleştiriyorsunuz?

Gayeniz için daha ne akdar kan dökmelisiniz?

Tatmin olmanız için daha kaç aileyi paramparça etmelisiniz?

Eylem sonrası kan revan içinde yerde yatan bedenleri izleyince, "ne iyi yaptık" diye bir "oh" mu çekiyorsunuz?

Beyniniz olmadığı için mi böyle eylemler yapıyorsunuz?
Kendinizi hangi tür olarak tanımlıyorsunuz?
Siz nasıl bir mahluksunuz?

O bomba ile yerin dibine girdi “insanlık” bir daha hiç çıkmamak üzere

Belleğimin en derinine kazıdım o çığlıkları

Unutmayacağım, hiç unutmayacağım…

Babasıyla yan yana toprağa verilen 9 yaşındaki Veyseli

İzzet Çevik’in eşi Hatice Çevik’in kanlı yüzünü kollarının arasına alırken yüzünde beliren o ifadeyi

Mersin Üniverstitesi’nde okuyan 19 yaşındaki Elif Kanlıoğlu’nu

Filistinli Ahmet Alkhadi’yi

70 yaşındaki barış annesi Meryem Anayı

Bu acıdan oy devşirmeye çalışan siyasetçileri,

Pişkin pişkin gülümseyen “Adalet” Bakanı’nı

Hiç unutmayacağım...

Siz de unutmayın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet GÜLER Arşivi