A.Süreyya Durna

A.Süreyya Durna

Çağdaşlığın Çarpık Çehresi

Dokunuş

Şu eğri dünyada doğru kalmak zor.

Doğruluğun davulunu çalmak zor.

İpin ucu kaçmış hâsıl-ı kelam;

Maalesef, bu şartlarda bulmak zor.

                                            A.S.D                                          

       Tuhaf insanların yaşadığı bir garip ülke konumundayız vesselam. Her şey karma karışık, her şey bambaşka!.

       Gücü yeten, gücü yeteni rahatlıkla pataklıyor. İster ticarî, ister siyasî, ister içtimaî alanda olsun; daima büyük balıklar, küçük balıkları rahatlıkla yutuyor. Yer altı dünyasında aranılan, daha doğrusu aranıldığı sanılan köstebekler; yerüstünde, hem de “meclis”lerde el üstünde tutuluyor.

      Kimin eli, kimin cebinde? Kim neyi savunur, ne işle meşgul? Mertlik, namertlikle yer mi değiştirdi bilinmez! Sûret başka, sîret başka adeta. Doğrulukta ölçü yok, tartı yok. Hemen her konuda, “bana göre” demek, kıstas olmuş. “Mecelle”ye müracaat yerine, hile ve mesnetsiz müdâfaaya başvurulması; insanımızın ne halde ve ne düzeyde olduğunu açıkça göstermektedir.

       “Realizm” ve bağımsızlık olmayınca; çoğu kez fikir platformunda fikirsizlik, tarafsızlık yönünde tarafgirlik tartışılmakta. İlkesizlik, büyük “ilke” kabul edilirken; “havanda su dövmek” takdire şayan görülmektedir. “Hoşgörü” adı altında, bir de ulu- orta türedi riyakârlık çıktı! İçtenlikten uzak; göstermelik temennalar, tebessümler, iltifatlar vesaire…

       Değişen bir şey de yok aslında. Aynı hamam, aynı tas. Yapay gündem yapay diyalog bitip evli evine, köylü köyüne döndüğünde; yine herkes bildiğini okuyor. Yine herkes cibilliyetini sergiliyor. Asgarî müşterekler, mutabık kalmalar, hemfikir olmalar, falan-filan bütün bunlar; “çürük tahta çivi tutmaz.” misali, kaygan zemin ifadeleri…

       Toplum, genellikle kağnısı ve borusu ötenden yana. Sahtekârlık “meslek” , yalan “sermaye” , ikiyüzlülük ise “meşrep” hükmündedir. Yüzlerinden batman batman kir akanlar ve paçasından vıcık vıcık yağ dökülenler, en ön saflarda. Yüze karşı övenlerin yüzüne “toprak serpme!” ihtarının zıddına, lütuf serpilmekte ve avans verilmektedir.

       Hülasa devir dalkavukların devri, gün şarlatanların günü… Var mı ötesi?..

       Sözüm ona namussuzların, namuslulara gülmesi de bir çarpıklık değil, nevzuhur bir namus anlayışıdır sanki.

       Mesela, bazı bölgelerimizde gayr-i meşru ilişkide bulunan yakınını öldürüp; “Aile namusumuz kirlenmişti, temizledim!” diyen birine, bizim çağdaşlar; “ilkelliktir” deyip gülüyorlar. Daha da ileri giderek; “apış arasında namus ne gezer?” diyebiliyorlar.

       Mesela, genelev işletmeci; devletine dürüstçe vergisini veren TC’nin namuslu ve imtiyazlı bir vatandaşıdır. Umumhanelerinde körpe bedenlerin peşkeş çekilmesi ve pazarlanması, namussuzluk alâmeti sayılmıyor.

       Söz gelimi çoğu taife-i nisvandan ünlü sanatçıların birilerinin kucağına oturması, ünlü sanatçının sanatına duyduğu saygıdandır (!) mutlaka. Yoksa namussuzluğundan olası değil.

       Ve mesela, bakirelik de bizim çağdaşlarca, hayretâmiz ve gülünç bir olay. Bu bir nevi eğitimsizliktir, onlarca…

       Ya şu politikacı prototiplerine ne demeli?

       Bir gün önce “ak” dediklerine, bir gün sonra “katran karası” demek… Bir gün önce tükürdüğü suratı, bir gün sonra yalamak… Demin alkışladığını, birazdan yuhalamak, bizdeki politik seviyenin bariz göstergesidir. Yani tezviratın doruk noktası…

       Moda şimdilerde, müteveffanın arkasından ağıt yakma politikası, naat okuma sevdası… Sağlığında diri diri yüzmeye çalıştıklarının, ölünce heykelini dikmeye çalışıyorlar. Bir mesaj yarışı ki, gırla gitmekte:

       Tulumbacılar:  -Eşsiz ve emsalsiz biriydi, ruhu şad olsun!

       Turşucular:  -Karıncayı dahi incitmezdi, rahmetli!..

       Körükçüler:  -Müşfikti, insancıldı, herkesi kucaklardı…

       Kül savuranlar:  -O başlı başına bir “ekol”dü, mütefekkirdi…

       Eyyamcılar:  -Karizmatikti, sürükleyiciydi…

       İşportacılar:  -Ulu çınar gibiydi; kökü derinlerde, dalı göklerdeydi, serin gölgeliydi…

       İşgüzarlığın, ucuzluğun ve sahteciliğin bu derecesine pes doğrusu! Ölenlere, rahmet ve mağfiret dilemenin ne demek olduğunu bilenlerdeniz şükür. Ama bu kadar “sena”yı hak etmek için, illa da ölmek gerekmez ki…

       Madem müteveffa hayatta iken bu kadar iş bilir, iş bitirir insancıl biriydi de; neden işbaşına getirmediniz? Büyük devlet adamıydı da, neden devletin anahtarını teslim etmediniz? Madem karıncayı dahi incitmezdi de, niye olanca cinayeti sırtına sardınız? Neden, niçin, niye?..

       Şair Eşref’in:

       “Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için!

       Gelmesin reddeylerim billahi öz gardaşımı.

       Gözlerim, ebnayı âdemden o rütbe yıldı kim;

       İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşımı.” Dediği, sizler misiniz yoksa?

       Rabbim, gör ne haldeyiz?!. Medet eyyy!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
A.Süreyya Durna Arşivi