Davulcu Makama Gelsin! (2)

Cuma günü bu köşede “Davulcu makama gelsin” başlıklı bir hikâye kaleme aldım ve bugün o hikâyenin ikinci bölümünü yayınlıyorum.

Biraz hatırlatayım. Bir milli bayramın hazırlıkları tamamlanmış, vali bey ve eşi hanımefendi, protokolle birlikte, kutlamanın yapılacağı okula gelmişti.

Minik folklorcular, günlerdir hazırlandıkları gösteriyi, bütün maharetleriyle protokol üyelerinin karşısında sergilemişlerdi.

Bu arada vali beyin eşi hanımefendi, valinin kulağına eğilerek bir şeyler söylemiş, o da cebinden çıkardığı en büyük banknotu halay başının eline tutuşturmuştu.

Ve ne olduysa ondan sonra olmuştu.

Bir kavga, bir gürültü ve sonuç; 30 çocuk çeşitli yerlerinden yaralanmış, davulcu ve zurnacının yarası biraz daha ağır. Daha çok tırnaklar geçirilmiş yara izi var. 

Vali beyin eşinin sert olmayan darbelerden etkilendiği, yüzündeki acıdan belli oluyordu. Emniyet müdürünün sağ el başparmağı şiddetli şekilde ısırılmış, jandarma komutanının başına da tokmak isabet etmişti.

Okul müdürü ve öğretmenlerin de savaştan çıkmış halleri vardı; gömlekler yırtılmış, saçlar dağılmış, kravatlar gevşemiş, her tarafları toz içindeydi…

Ve sonunda vali bey “yarın hepinizi makama bekliyorum” diye talimatını vermiş, ayrılmıştı…

***

Okul müdürü haritada yer beğenmeye başlamıştı. Hem ülkenin en doğusu, hem de en mahrum bölgelerden kendisine uyan yerleri işaretliyordu. Öğretmenler kara kara düşünmeye başlamıştı.

Sabah okul müdürü ve öğretmenler vali beyin makamındaydı.

Çok kızgındı vali bey.

Normal zamanda koltuğundan kalkmazdı, Alimallah boş bulunursa oturan olurdu.

Ama bu defa farklıydı; odanın bir o tarafına, bir bu tarafına gidiyordu.

Elini havaya kaldırıp, bir s çiziyor ve sonra “böyle rezalet görmedim, böyle rezalet görmedim” diyordu.

Müdür beyin durumunu anlatmaya gerek yok, kem küm etmeye bile takati yoktu.

Bu arada Milli Eğitim Müdürü de gelmiş, “okulunu ve öğretmenlerini kurtarma” derdine düşmüştü.

Vali bey, “orada ne oldu, aklı başında birisi anlatsın” dedi.

En aklı başında olan Milli Eğitim Müdürüydü ama onun da ne olduğu konusunda en ufak bir fikri yoktu. Sazı, pardon sözü okul müdürü aldı ama o da görmemişti.

Sonra tek tek öğretmenler…

Hiç birisi neden kavga çıktığını, kimin, kime niye vurduğunu bilmiyordu.

Vali bey sinirlenmişti; “folklorcular nerede?” dedi ve kısa zamanda çocuklar da makama intikal ettirildi.

Hepsi tek tek görüşlerini belirti ama kimse ne olduğu konusunda bilgi sahibi değildi.

“Vali bey kızgındı; “ekip bu kadar mı?” dedi.

Hepsi bu kadardı ama durun bir dakika, “halay başı” yoktu o da bugün hastaymış.

Gelsinnn” diye kükredi vali bey…

Ama gelemedi…

Hastanede tedavi altındaymış. Vücudunun çeşitli yerlerinden yaralanmış. Daha kötüsü kafasına yediği tokmak darbesi nedeniyle müşahede altında tutulması gerekiyormuş.

Vali bey, olayın peşini bırakmayacağını, yaşanan bu rezaletin hesabının sorulacağını, gerekirse bütün bir okulu, kuş uçmaz, kervan geçmez ve posta ulaşmaz yere yollayacağını söyledi.

O ara kapı çaldı…

Gelen jandarma komutanıyla emniyet müdürüydü…

Emniyet müdürünün sağ el başparmağı sarılıydı.

Jandarma komutanının kafasında kocaman bir sargı bezi duruyordu.

Olayın faillerini vali beyin makamında görünce sinirli bir bakış fırlattılar ama makama saygılarından ses etmedi, koltuğa oturdular.

Vali bey, emniyet müdürü ve jandarma komutanına olayı özetledi; kimse ne olduğunu bilmiyordu ama herkesin gözü önünde büyük bir olay olmuş ve bunu bizzat yaşamışlardı.

Emniyet müdürü çenesini sıvazladı ve “Efendim, emrederseniz ben derhal bir suç mahallini araştırmak ve sanıkların ifadesini almak üzere ekip oluşturayım” dedi.

Vali bey sinirlendi; “Efendi efendi bu senin görevin, şimdiye dek oluşturman lazımdı. Bu kadar insanın benim makamda ne işi var, çıkın bakayım, çıkın bakayım” diyerek hepsini gerisin geri yolladı.

Baş başa kalan üç yetkili, okulun tümüyle ilgili soruşturma başlatılmasını, gerekirse parmak izi, ter bezi, koku, kan örneği ne bulurlarsa almalarını söyledi.

Bu iş çözülmeliydi.

Bu devlete başkaldırmaydı.

Bu devletin en önemli isimlerine karşı kurulan korkunç bir tuzaktı.

Bu... bu… bu yani bu çok kötü bir şeydi ve mutlaka failler cezalandırılmalı, kimsenin yanına kâr kalmamalıydı.

Hatta gerekirse MİT devreye sokulacaktı, yetersiz kaldığında dış istihbarattan teknik yardım bile alınabilirdi…

Çünkü bu, devlete karşı yapılmış en korkunç ve en planlı eylemdi…

Emniyet müdürü ve jandarma komutanı izin isteyerek makamdan çıktılar; yapacak çok işleri vardı çooook.

Yarına…

Tweetimden seçmeler

Fırtına öncesi sessizlik dedik, seçim öncesine. Hem fırtına çıktı, hem sandıklarda müthiş bir rüzgâr esti :):)

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi