HAYATA ‘BU PENCEREDEN’ BAKIN

Olaylarla hangi pencereden baktığımız, olayları nasıl algılayacağımızın da bir göstergesidir. Belki de “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” öğretisinden sonra, “bana hangi pencerede durduğunu söyle, sana hangi bakış açısına sahip olduğunu söyleyeyim” öğretisine sıra gelmiştir. Ama önce olaylara bir de bu pencereden bakın…

Kabul ediyorum, bu pek de kolay değil. Zorluğu, bu pencerenin, hiçbir siyasi partiye açılmıyor olmasındandır. Ee hepimiz de bir siyasi partiye gönülden bağlıyız, belki fanatiğiyiz, belki onsuz olamıyoruz, belki o ne derse o oluyor ve biz sadece onaylıyoruz…

Yine de evet diyorsanız, buyurun bu pencereye…

***

Öncelikle her birimiz, bir pencereyi “bize ait” biliyoruz. Diğer bütün pencerelerin camı kirlidir, pistir, buğuludur, yamuktur, eziktir, erimiştir, iç içe geçmiştir, hatta buzlu camla kaplıdır, belki de naylon geçirilmiştir. Ya da ne bileyim, aslında o pencere, pencere olmaktan çok ötedir; tiz günde yıkılmalıdır, paramparça edilmeli, un ufak olmalı, her parçası ayrı bir yere atılmalıdır.

Aslında suç pencerede değil, bunu hepimiz biliyoruz…

Suç durduğumuz yerde de değil, bunu da biliyoruz…

En azından ben, “bildiğimizi” varsayarak bu yazıyı kaleme alıyorum, bilmiyorsanız, o da sizin sorununuz…

Suç pencerede de değil, durduğumuz yerde de değil.

Suç, bakış açımızda da değil.

Yani aslında her birimizin durduğu yer, baktığı açı açısından bir sorunu yok.

Daha net anlatayım, hayata siyasi açıdan bakanların hiçbir suçu yok.

Hayata siyasi açıdan bakmayanların da bir suçu yok.

Hayata siyasi açıdan bakanların, bir siyasi partiye yakınlık duyması veya içinde olması kadar doğalı yoktur.

Kimimiz AK Partiliyiz ve doğal olarak da bütün olayları kendi siyasi görüşümüzden, kendi dünya görüşümüzden, kendi inancımızdan, kendi kültürümüzden bakıyoruz…

Kimimiz CHP’liyiz, kimimiz MHP’li, belki de başka partili…

Siyaset deyince sadece parti anlamamak gerekir.

Kimi ırkçı, bazıları milliyetçi, bazıları dinci, bazıları mezhepçi…

Eee haliyle bazıları da menfaatçi, bazıları çok fazla benmerkezci…

Bunların hepsi doğal, hayatın içinden, hayatın akışındandır.

Daha da beteri var, bazıları hain, bazıları terörden yana, bazıları darbeci, bazıları da çok fazla yoz…

Buna ahlaki çöküşü de ekleyin, düşük karakteri de…

Çünkü bir olay olduğunda “bu olaya sadece şu görüştekiler bakacak” diye bir ferman yayınlayamayız, yayınlasak da bunun bir hükmü olmaz.

O nedenle herkesin kendi penceresinden olaylara bakması ayıplanmamalı yadırganmamalı, kınanmamalı, tu kaka edilmemelidir.

Ancak, o görüşün yanlış olduğu, o bakış açısının doğru olmadığı anlatılmalı, daha açık deyimle herkes kendi görüşünün doğruluğunu doğru dille anlatmalı, doğru üslupla bunu yapmalıdır.

Ben işin bu tarafında değilim elbet…

Hayata siyasi gözle bakanların, (aksi olsa da)aklını kiraya vermiş” olma ihtimallerinin çok yüksek olduğunu düşünürüm.

Hayata “ırkçı” gözle bakanların da aklını kiraya vermiş olma ihtimali çok daha yüksektir.

Mezhepçi olanlar da böyle, (dini bilmeden) dinci olanlar da, cemaatçi olanlar da…

Yani aslında kendi özgür iradesiyle olayları değerlendirme yetkisinde olmayan herkesin aklı kiraya vermiş, ruhları satılmıştır, kalpleri mühürlenmiş olma ihtimali o kadar yüksek ki, kendi iradeleriyle düşünme, konuşma ve yorumla imkânları sıfıra yakındır.

İşte zor olan nokta burası…

Herkes durduğu yerde durmalı ama özgür olmalı…

Hangi görüşe sahip olursak olalım, duyduğumuzu, gördüğümüzü kendi özgür irademizle değerlendirdiğimizde, bakış açısı sakatlığı yaşamayız.

Bunu yaparken inancımıza, ahlak anlayışımıza, kültürümüze, değer yargımıza göre kıyaslamak, ayıplanacak bir şey değil, gereklidir de…

Çünkü bir olayda farklı fikirlerin ortaya çıkması, herkesin olaylara kendi penceresinden bakarak değerlendirmesiyle mümkündür.

Ama gördüğünü olduğu gibi anlatacak…

Duyduğunu da olduğu gibi…

Kendisine aktarılanı da araştıracak…

Bu çok farklı bir penceredir…

Diğer bütün pencerelerden farklı…

Hepimizin durduğu ve âlemi seyrettiği pencereden farklı bir penceredir bu…

Burada insanlığımız var mesela…

Vicdanımızı bir yana atmıyoruz bu pencerede…

Merhamet süzgeci, bu pencerenin olmazsa olmazları arasında…

Saygı da, sevgi de, hoşgörü de bu pencerede…

O nedenle bu pencerenin müdavimi az, o nedenle herkes kendi penceresinde, kılını kıpırdatmadan, kendisine hazır olarak sunulan “duyu organlarının” çıktısıyla olaylara bakıyor, değerlendiriyor, yorumluyor ve sağa sola saldırıyor.

Hayata bir de bu pencereden bakabilsek, sorun çözülecek de..  Bu pencerede çok fazla filtre var, bu da bizi yoruyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi