İradeye siyaseten bakmak!

Bugünlerde sıkça “Milli İradeye” vurgu yapılıyor. Ancak, Milli İradeyi gündeme getirenler, iktidar kanadı, yani AK Partililer. Milli İradenin alaşağı edilecek olması, böyle bir çabanın varlığı ise diğer bütün muhalefet partilerinin ilgi alanına girmediğinden, “AK Partili olmak mı Milli İrade?” diye soruyorlar.

Ve burada yanılıyorlar…

Bir oyun oynarken, belli kurallar içinde oynarsınız.Mücadele sonucu ise ya kazanır ya kaybedersiniz.Kazandığınızda oyunun kuralını beğeniyorsanız, kaybettiğinizde beğenmediğinizi söyleme hakkını kaybedersiniz. Eğer beğenmiyorsanız, bunu önce söyleyeceksiniz.

Demokrasilerde iktidarlar seçimle belirlenir.Çoğunluğun desteğini alan siyasi partiler iktidar olur.İyi yönetir, kötü yönetir ama görev süresi sonunda bunun değerlendirmesini halk sandıkta yapar.Süreç içerisinde yapılan her yanlışı eleştirecek muhalefet vardır, sivil toplum kuruluşları vardır, vatandaşın kendi kişisel tepkileri vardır.Bir kurum veya kuruluşa bağlı olsun, olmasın, herkes iktidarın yanlışını söyleme, doğrusunu destekleme hakkına sahiptir.

İktidarlardan beklenen ise özellikle eleştirileri yabana atmadan, dikkatlice değerlendirip, yol haritasını ona göre belirlemesidir.Sandıkta birinci çıkan parti, sandıktan çıkmayanları yok sayma hakkına sahip olmadığı gibi, sadece kendi dünya görüşünü, hayat anlayışını, yaşam felsefesini dayatma hakkına da sahip değildir.Belki bunu yapanlar, bugüne kadar var olduğu gibi, bundan sonra da var olacaklar ama iktidar olma şanslarını her seferinde biraz daha kaybedeceklerdir.

Milli İrade, toplumun çoğunlukla kabul ettiği iradedir belki de…

Demokrasilerde çoğunluk iktidarı belirliyorsa, “bugün bana, yarın sana” demektir bu…

Bugün, “çoğunluğun seçtiği iktidarı” alaşağı etmeyi kabullenenler, sessiz kalanlar, umursamayanlar, “oh olsun” diye içten içe gülenler, “bizim yapamadığımızı başkaları yapıyor” diye taşeronlara alkış tutanlar, yarın hiçbir vesayete karşı durma hakkına sahip olamaz.

Siyasi partiler, öncelikle “seçim dışı dayatmalara” karşı durmak zorundadır.Bunu yapmayanlar, siyasi parti olmaktan çok öte yapılara bürünmüş, birilerinin oyuncağı olmuş, sözcülüğüne soyunmuş, karanlık odaklarla işbirliğine girişmiş demektir.Bu nedenle milli iradeye siyaseten bakan yanılır.

Demokrasiyi geliştirmek, bulunduğu yerden çok daha iyi yere götürmek, tüm kurum ve kuruluşlarıyla işler hale getirmek, öncelikle ona sahip çıkmakla olur.

İktidardaki sizin görüşten olmadığında, her türlü yasa dışı müdahaleye, dayatmaya, sistemi tersyüz etmeye onay verirseniz veya sessiz kalırsanız, yarın aynısının farklı şekilde size yapılmasına da çanak tutmuş olursunuz.

Bütün bunlar bilindiği halde bizde farklısı uygulanmıyor.Ergenekon Terör Örgütü ortaya çıktığından bu yana, belli siyasi partilerin “iktidar ne zaman düşecek” hayallerine dalması anlaşılır gibi değil.Bu ülkede darbe olmasını avucunu ovuşturarak bekleyenlerin, demokrasi kültürü olduğunu düşünmek abestir. Bu düşüncedekilerin hukuka saygısı olamaz. Bunlardan adalet bekleyemezsiniz.Böyleleri milleti önemsemez, onların ne dediğini umursamaz ve hiçbir talebine de olumlu bakamaz.

Çünkü onların tek derdi, koltukta kendilerinin olmamasıdır.Diğer bütün söyledikleri bahaneden başka bir şey değildir.

Eğer bu ülkede demokrasi varsa, onun kurallarının uygulanmasını öncelikle siyasi partiler ister.

Ama bizde siyasi partiler, terör örgütüne avukat olabiliyor.Darbecilere alkış tutabiliyor.Dış destekli operasyonlara arka çıkabiliyor.“Yolsuzluk” kılıfının koca bir yalan olduğunu bile bile dürüstlük havarisi kesilebiliyorlar.

Belki de “ben yolsuzluk yapmadıktan sonra” diye bir dertleri bile vardır.Mesele kimin yolsuzluk yaptığı değildir, “kendisinin yapmadığı”dır .

Bu bir niyet okuma değil, kavramların ne kadar karıştığının farklı anlatımıdır.

Bu nedenle ne istediğiniz açık olmalı; İktidarı düşürmek için her şeyi mubah mı görüyorsunuz yoksa yolsuzlukların ortaya çıkması mı?

Eğer amaç yolsuzlukların ortaya çıkmasıysa siz yolsuz olmayacaksınız…

Daha önce yolsuzluktan kapı dışarı ettiğiniz bir isme dört elle sarılıp, “geçmiş günahlarını” affederek, İstanbul’a aday etmeyeceksiniz.

Yolsuzluğa karşıysanız, banka batıranlar, bankayı dolandıranlar, devlete olan borcunu ödemeyenlerden olmayacaksınız.

Eğer amacınız yolsuzluğu önlemekse ihale pay etmeyecek, ananasları bölüştürmeyeceksiniz.

Yüreklice ortaya çıkacaksınız.Temiz sicilinizle ve gür sesinizle haykıracaksınız; “herkes görevini yapsın” diyecek ve yargıyı tamamen bağımsız bırakacaksınız.

Senin savcın, diğerinin hâkimi, öbürünün mahkemesi olmayacak.

Eğer bu ülkede yasalar, polisin neye bakacağını, savcının neleri inceleteceğini, askerin hangi görevleri yapacağını belirliyorsa onun dışında bir talebiniz olmayacak, hükümeti suçlamayacaksınız.

Mesela bir savcı MİT’in aracını arayamayacağı belliyse “Bırakın arasın canım” demeyeceksiniz.

Dediğiniz takdirde siz, yasaların işlemesini, herkesin görevini yapmasını, kurum ve kuruluşların işini yapmasını değil, sizin iktidar hırsınız, bütün ülkenin ve bütün yasaların feda edilmesini göze alıyor demektir.

Gerisi sizin “laf olsun, beri gelsin” diye bir biri ardına dizdiğiniz safsatadan öte şeyler değildir.

Tweetimden Seçmeler

Hiç kimseye kendinizi ispat etmek zorunda olmadığınızı anladığınız gün, kendiniz olma şansını da elde edeceğiniz gün olacaktır!

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi