Mustafa OKUMUŞ

Mustafa OKUMUŞ

Öğretmenler Günü, Hasan Sağlam ve Öğretmen Evleri

            Bu gün 24 Kasım. Öğretmenler günü. Eğitim sorunlarını yazılı, görsel, işitsel medyaya taşındığı, bir hafta boyu etkinliklerle kamuoyuna yansıtıldığı zaman dilimi, Eğitimimizin çağdaşlaşması yönünde bu etkinlikler son derece önemli sayılmalıdır.

            Mustafa Kemal Atatürk’ün, Millet mektepleri Başöğretmenliğine seçildiği, okuma-yazma seferberliğini başlattığı, 24 Kasım 1928 den bu yana seksen üç yıl geçmiştir. Seksen üç yıl önce büyük önder, karatahta başında yeni alfabeyi her gittiği yerde öğretme işlevini fiilen uygulamıştır.

            Başöğretmenin izinde, onun gösterdiği hedefler doğrultusunda cumhuriyet kuşağı öğretmenler, bu görevi bugüne başarıyla taşıdılar. Çağdaş bir cumhuriyet nesli yetiştirdiler. Bundan sonra da bu eğitim ustalarının aynı şevk, sorumluluk ve idealle ülke hizmetinde olacaklarına yürekten inanıyoruz. Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk 1922’de Bursa Öğretmenler Birliğinde şöyle sesleniyordu:   

            Kuşkusuz çoğulcu demokratik sistemlerde hiçbir kişinin, kuruluş ve kurumun tabusal ayrıcalıkları olmamalı. Her kurum eleştiriye açık tutulmalıdır. Eğitim kurumunun da bu bağlamda bir ayrıcalığı yok, elbette.

            Eğitim sorunlarının tartışılıp, çözüm yollarının belirlendiği birçok şurayı gerilerde bıraktık. Bu konuya ayrı bir başlık altında değineceğim. 

Yıllar yılı sistemin ana sorunlarına değil, sorunların sonuçlarına çözüm aradık hep. O nedenle yaz boz tahtasına dönüştürdük onu. İlk, orta, yüksek öğretime kadar uzayan bir çizgide ezber ağırlıklı, yeterli uygulamadan yoksun bir eğitim sisteminin ekonomiye, toplumsallığa yansıyan olumsuzluklarını görmemezlikten gelmek olası mı?

             Bu gün gelişmiş ülkelerde eğitim üretim olarak algılanıyor. Bu bakış açısına uygun politikalar üretilip uygulanıyor.

             Gelmiş geçmiş milli eğitim şuralarının aldığı kararlar da bu içerikte yığışıyor.

İş ve uygulamalı eğitimle üretken nesiller yetiştirilmesi amaçlanıyor. Görerek, yaparak

Yaşayarak öğrenme, gençlerimizin bir el becerisi, sanat ve meslek sahibi olmaları, kendi ayakları üzerine durma gücü kazanmaları her şuranın öngörüleridir. Ne var ki siyasi erklere eğitim politikaları için seçenekler sunmanın dışında, şura kararlarının bir yaptırım gücü yoktur.

              Öğretmen açığı sorunu çözümlenmiş görünüyor. Ancak alt yapı eksikliği devam ettiğinden hala çift öğretim olumsuzluğundan kurtulamadık. Özellikle orta öğretimde yüzde 70 e varan düz lise (akademik) ağırlığı nedeniyle tüketici nesiller yetiştirme olumsuzluğunu gideremedik. Bu olumsuzluk ekonominin kamburu olmaya devam ediyor. Eğitim sistemini üretkenleştiremeyen ülkeler borç ekonomisinden kurtulamazlar. Orta öğretim sisteminde yer alan yüzde 30 mesleki teknik lise oranıyla, düz lise oranı yer değiştirmeden sistemi üretkenleştiremeyiz.

               Eğitimde bu dönüşüm, belli bir program sürecinde yıllara yayılarak gerçekleştirilebilir. Yeter ki ilkeli bir siyasi irade ve kaynak oluşturabilsin. Milli Eğitim Bakanlığımızın bütçe  olanakları içinde  gerekeni yaptığına inanıyoruz.

                Bu nedenlerle 24 Kasımlarda, bir hafta boyu yazılı, görsel ve işitsel medyada, siyasi otoritelerce, uzmanlarca, eğitimcilerce, eğitim sorunları gündeme taşınıyor, tartışılıyor. Çözümler üretiliyor, öneriler oluşturuluyor.

            Sonuçta *ne oluyor,* demeyelim. Akşamdan sabaha çözüm beklemek fazla iyimserlik olmaz mı? Eğitim sorunları altyapı (okullaşma) öğretmen kaynağı, program geliştirme, uygulama, ders araç ve gereçleri, öğretmenin sosyo-ekonomik problemlerine kadar, çözüm için devasa kaynak gerektirmektedir. Bu bütçe kaynaklarıyla bunun tümünü aynı zamanda başarmak, hiç de olası değildir. Bu gündemler en azından siyasi otoritelerin önüne öncelikleri koyar, onlara seçenekler sunar.

            Kötümserlik, umutsuzluk bir açmazdır. Kimseye yararı olmaz. Aksine gelişimin ve beklentilerin önünü tıkar, verimi düşürür. Bu da ne meslek, ne ülke yararına değildir.

            İnancım o ki her tartışma bir çözümün başlangıcıdır. Çünkü bu tartışma ya da paneller ve benzeri etkinlikler,  eğitimde okullaşma, öğretmen kaynakları, eğitim – öğretim programları, uygulama olanakları, ister öğretmenin sosyo-ekonomik sorunlarına dönük olsun, sonuçta kamu bilinçlenmesine, kamuoyu oluşmasına neden olacağı için yakın vadede olmasa bile, uzak vadede oldukça yararlı olacağını düşünüyorum. Demokrasilerde bu yöntemin doğal olduğuna inanıyorum.

            Tartışmadan çözüme nasıl varırız. Yeterince tartışılmadan alınan kararlar, uygulamada sakat doğumlara neden olmaz mı? Bu da bize zaman, emek, kaynak kaybettirmez mi?   Demokrasiye inanıyorsak; toplumu kendi ve ülke sorunlarına dönük bilgilendirme, bilinçlendirme işlevini tamamlamadan sağlıklı sonuçlara ulaşamayız.

            Tartışmadan korkmayalım. Hemen sonuç alma iyimserliği ya da alamama kötümserliğinin uygar bir yaklaşımda yeri olmamalı diye düşünüyorum. Bu nedenlerle 24 Kasımlar eğitim sorunlarının gündeme taşınması için iyi bir fırsat olmalıdır. Bunu en iyi şekilde kullanmak gerekir, kuşkusuz.

“ÖĞRETMENLER! YENİ NESİL SİZİN ESERİNİZ OLACAKTIR.” M.Kemal Atatürk

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa OKUMUŞ Arşivi