Abdulbaki GÜNIŞIĞI

Abdulbaki GÜNIŞIĞI

Oğuz Ve Kıpçak Tamgalarının İzinde Düz İçi

Hayatım boyunca aziz Türk milletinin kültürüne katkı yapacak çalışmalar ve araştırmalar yaptım. Bu araştırmaların büyük çoğunluğunu yalnız başıma ve kendi imkanlarımın elverdiği ölçülerde yapmaya çalıştım. Rabbim şahittir ki hiç gocunmadım, erinmedim ve kimseye de küsmedim.

Fakat dönem dönem yanımda bazı araştırmacılar ve Türk milletine hizmet etmek için fırsat kollayan insanlar ile de beraber çalışmalarımız oldu. Bu çalışmalar sürekli olmadı ve ben gene tek başıma çalışmalarıma devam etmek zorunda kaldım.

Bu tür karşılıksız, maddi masraflarınızı ve manevi kayıplarınızı göze alarak yapılan çalışmalar her kişinin yapabileceği fedakarlıklar değildir. İşin maddi yönü bir tarafa, ailesinden zaman ayıracak insanlarla fazla karşılaşmadığımı burada itiraf etmeliyim. Türkçülük yaparken islama saldırmayı kendine iş edinmiş insanlarla sürekli mücadele halinde oldum. Her yönü ile anlaştığımız insanlarda oldu. Fakat her iki kesimde de öncelik kendi aileleri ve şahsi işleri olduğundan yalnızlığım hiç değişmeyen kaderim olmaya devam etti.

Rabbimin bir tevafuğu, son üç beş sene içinde, kendini Türk milletinin bekasına adayan değerli bir araştırmacı ve tarihçi olan, artık yeğenim saydığım, aslen Osmaniye Düziçi ilçesinin çam içi köyünden olan İlker Benli ile tanışmak şerefine nail oldum. Bu değerli ve heyecanlı araştırmacı İlker yeğenimle tanışmamıza vesile olan, eski iş arkadaşımız ve oda yeğenlerimin safında yerini alan , kendiside aslen Kıpçak (kuman) asıllı Mustafa Bilici yeğenime borçluyum. İlker beyimi Mustafa yeğenimin arkadaşı olması hasebi ile tanımak imkanım oldu.

 İşimin bana hiç zaman tanımaması yüzünden, saha araştırmalarımda Maraş dışına fazlaca çıkamaz olmuştum. Yakın coğrafyalara dahi ancak Pazar günleri çıkabiliyorum. Tam da bu günlerde İlker Benli yeğenim, beni çok heyecanlandıracak bazı fotoğraflar gönderdi. Bu fotoğraflar, düziçini ziyaret ettiği bir kaç ay öncesinde mezarlıkta yaptığı bir araştırmada çekilmiş, çoğunluğu oğuz boylarına ait tamgaların resimleri idi. Bunun üzerine kendisi ile anlaşarak, havaların serinlemesini müteakip, o mezarlıkları yerinde görmeye karar verdim. Bu karar ile beraber de bu hususlarda büyük araştırmalara imza atan değerli araştırmacı Prof.Cengiz Alyılmaz bey’ede telefonla bilgi verdim. Cengiz bey benim oraları görmemden sonra, kendisini talep etmemiz halinde, Maraş’a gelebileceğini ve yerinde bu taşları görmeyi çok istediğini söylediler. Biliyorsunuz Cengiz beyin Türkistanın tamamında ve Anadolu da tamgaların tarihi encamı ile ilgili çok derin araştırmaları ve kitapları var. Kendisi devrimizin Kazım mirşan’ı olmaya aday inşallah.

Eylül ayının 23 Pazar günü saat dokuzda İlker Benli yeğenimle buluştuk ve kahvaltımızı yolda yapmak için poğaçalar aldık. Maraş pastanelerinin taze poğaçalarının çay ile tadını buraya yazmayayım. Meraklılarını maraşımıza bekliyoruz. Düz içine girdiğimiz ana kadar bu kahvaltıyı yapmak mümkün olmadı. Düz içinde İlker beyimizin teyzesini ziyaret ile eniştesi değerli insan Paşa Burgaç bey İle tanıştık. Daha sonra yanımıza ülkü ocakları başkanlığı da yapan heyecanlı bir araştırmacı olan Mustafa  Taş  beyde dahil oldu. Bu kardeşlerimizi bizimle beraber yormak istemezdik. Fakat görünün o ki, ilk önce dünyaca ünlü Türk konukseverliği ve aynı Türk kültürüne hizmet aşkımız onların da bizimle gelmesine vesile oldu.  İlk önce Düz içinin en yukarısında dağın yamaçlarında bulunan Karkın boyunun yerleştiği sahadaki mezarlığa gittik. Buralara benim arabamla gitmemize Mustafa  Başkanım razı olmadı ve bütün bu gezmelerimizi onun arabası ile yaptık. İlçeyi çıkmadan yol üzerinde İlker beyimle beraber öğlen namazımızı kıldık. Düziçi ulu camisinin bahçesinin karşısında müftülük makamı var idi. Yan tarafta ise islama mugayir ve yakışmayan bir bevlhane vardi ki teaccüp ile  seyrettik. Bu tür dinimizin temizliğine aykırı yerlerin camilerimizde artık bulunmadığını düşünür iken bu gördüğümüzü kabul etmemiz mümkün olmadığından, buradan Düziçi müftülüğümüzü gerekeni yapması için uyarmış olalım. Namazdan sonra o tepelerde ki eski mezarlığa ulaştık ve gezdik. Tamamı çok eski zamanlardan kalmış olmasına rağmen, şehirden ve taş işçiliğinden uzak olması hasebi ile yontulmamış taşlardan meydana gelen mezarlıktan elimiz boş olarak döndük.

Dönüşümüzde ilçenin çıkışındaki  mezarlığa uğradık. Çok kötü bir girişten mezarlığa girebildik. Tamamen başıboş, içerisine zeytin ağaçları dikilerek talan edilmiş bu mezarlık, Türk tarihinin en güzide mezar taşlarını içinde barındırıyordu. Burada oğuz boylarından büğdüz ve karkın ile bayat boylarının tamgaları bulunan taşları bularak resimlerini çektik.

gunisigi.jpg

 Bu civardaki Nogay köylerinde de aynı araştırmayı yapmaya karar verirken, mevsimin son bahardan kışa dönmesi gerektiğini, mezarlıkta güneş altında terler içinde gezer iken karar verdik. Bulduğumuz her taş ve tamga karşısında duygulandık, duygularımız sesimize ve nefesimize etki etti. Çocuklar gibi sevindik. Atalarımızın o güzel tamgalarını su ve ellerimiz ile temizleyerek fotoğrafladık. En çok dikkat çeken ise, bu taşlarda tamgalardan başka ne bir yazı ne bir işaret olmaması idi. Hele bir taş buldukki, üzerinde ki çizgileri son anda fark ettik ve resimledik. Dönüşte İlker heyecanla beni aradı. Ağabey çekmeye değmez dediğimiz taşın üstündeki çizikler iki adet değişik dönemlere ait karkın tamgası çıktı dedi. İlker beyimin bu sözleri bütün yorgunluğumuza değdi.

Bu mezarlıkta ayrıca Selçuklu dönemine ait iki adet mezar da tesbit ettik. Gene mezarlıkta gezer iken Salur ve yazır boylarına ait tamgalar taşıyan taşları tespit ettik. Zamanında yapılacak bir araştırma, bütün oğuz boyları olmasa da bir hayli boyun tamgasının buralarda bulunabileceğini göstermiş oldu. Zamana yenik düşen ve toprağın üzerinde kalabilen taşlardan bu kadarını tesbit etmek mümkün oldu.Ayrıca üzerinde üç harften oluşan Göktürk alfabeli bir taş  bulduk.

GÖKTÜRK ALFABESİ

 Harflerin ilk ikisini okumayı başarsakta üçüncü harfi okuyamadık.Harften çok ayyıldıza benzettik. İnşallah bu yazıyı okumayı bilenlerle bir daha görme imkanımız olur.

Daha sonra şehrin içindeki karacaören mezarlığının kapısından içeri girdik. Bir tarafta yeni mezarlar bir diğer tarafta ise eski mezarlar bulunuyordu. Yeni mezarların da içinde eskilerden kalanlar vardı. Tarihini bin senenin üzerinde tahmin ettiğimiz taşlar, yağmur ve güneş ile erimiş, üzerlerindeki yazı ve tamgalar nerede ise silinmek üzere idi. Burada bir taşta, Cengiz Alyılmaz hocanın ve bütün meraklılarının bildiği ok adam resmi bir mezar taşının üstünde kazınmış idi.

 Benzerlerine Türkistanda ve anadolunun bazı yerlerinde rastlayacağımız ok adam figürü burada bir mezar taşına işlenmiş idi.Gene burada ismi dede korkutta dış oğuz beyi olarak geçen, şerefhanın yazmış olduğu şerefnamede, oğuzhanın Hz. Peygambere kürt elçisi olarak gönderdiği iddia edilen, büğdüz emen ismini taşıyan büğdüz boyunun tamgasını birkaç mezar taşında bulduk. Biliyorsunuz iğdiz ve büğdüz hem reşiddünde ve hemde kaşgarlı Mahmut atamızın kitaplarında ismi ve tamgası bulunan oğuz boylarından olup, büğdüz ismi bu gün burdur ilimizde, iğdiz ismi ise Iğdır ilimizde yaşamaktadır. R, z, ş lehçeleri olan güzel dilimizin bize güzel iki hatırası olarak anadoluda yerlerini almışlardır. Tıpkı oğuz ve oğur (uğur) ismi gibi.Kürtlerin büyük kısmının, aslının da Türk olduğunu gösteren bir boyun hem kendisini hem tamgasını tesbit ile bu tezimizin ne kadar doğru olduğunu bir kere daha görmüş olduk.

Mezarlıkta gezer iken ay adam veya güneş adam figürlü bir taş daha tespit ettik.Bilirsiniz Türk töresi gereğince tahta çıkan hanlar, daima bu güçlerini ya ay’dan veya güneş’ten aldıklarını söylerler. Ay’dan kut almış felan han veya gün’den kut almış şu han diye isimler tarihimizde rastladığımız isimlerdir. İşte bu taşta tespit ettiğimiz tamga bizi ayrıca heyacanlandırdı. Kadim Türk tarihinin en önemli tamgalarını bu iki mezarlıkta bulmak ve resimlemek ne büyük mutluluk ve heyecan idi ancak meseleye vakıf olanlar anlar.Bu arada bazı taşların üzerinde dört veya sekiz delik açılmış idi.

 Bu taşlar burada yatan kişi sayısını gösteriyormuş. Tamamı bir defada şehit olan insanların yan yana gömülmüş olduğunu anladığımızı zan ediyorum.

Güneş altında yaptığımız bu çalışmalarda tamga tespit ettiğimiz bütün taşları resimledik. Bu resimleme sırasında bir taşın kırık olduğunu ve üstünde yatık vaziyette kayı tamgasının olduğunu tespit ettik. Yanımızda bulunan İlker beyin dayısı Şahin Çiloğullar bey dikkatlice bakınca kırık taşın hemen yanımızda olduğunu fark etti ve iki parça halinde yerde bulunan taşı yerine koyup tekrar resimledik.

Mutluluğumuzun tarifi olamaz. O taşı ve kırık parçasını birbirine bitiştirerek içimiz buruk olarak oradan ayrıldık. Gönlümüzden burada veya yakın bir yerde bir müze tarafından bu mezarların  taşlarının, tamamı kazılarak, toprağa karışmışlarında bulunarak, temizlenerek teşhir edilmesi, yağmur ve güneşten kurtarılması geçti.

Yaptığımız çekimler ile tespit edebildiğimiz taşların resimlerini bu yazı ile beraber yayınlayarak, aziz Türk milletinin kültür tarihine not düştük. Bir çayhanede oturup çaylarımızı içer iken genel Türk tarihi üzerine hoş bir sohbet yaptık.Şahin Çiloğulları, Mustafa Taş ve Paşa Burgaç  beyler ile vedalaşarak ve tekrar görüşmek ümidimizi belirterek, yoldaşım, yeğenim genç araştırmacı tarihçi İlker Benli ile K.maraşa dönmek  üzere Düziçi ilçesinden ayrıldık. Her şey Rabbimin rızası içindir. Vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulbaki GÜNIŞIĞI Arşivi