Ölen de, öldüren de zihniyetimizdir!

Uzun zaman oldu belki; nerede bıraktığımızı, nerede kaybettiğimizi bilmedik. Dönüp bakmadık, baktık görmedik, gördük ama görmemiş gibi davrandık. Biz insanlığımızı bir yerde unuttuk, bir yerlerde kaybettik, kendi ellerimizle gömdük, üstünü topraklarla örttük ve bir daha açılmasın diye de üzerine ağırlıklar koyduk.

Neler oldu bize bilmiyorum.

İnsanların ölümünden siyasi malzeme yaptık.

İnsanların ölümünün haklılığını ispatlamaya çalıştık.

Ölüleri “bizden” olana göre değerlendirdik ve bizden olmayanın ölümü yüreğimizde hafif bir sancı bile bırakmadı.

Bizim zihniyetimizin öldürdüklerine karşı bir düşmanlık beslemeye başladık.

Ölümü hak edenlerin listesini tuttuk, çetele yaptık, çizdik, karaladık, boyadık ve gözümüzden düşürdük.

Yüreğimizde yer etmeyenler vardı artık.

Bizden olan, yaşamayı hak edendi.

Bizden olmayanın yedi kat yerin dibinde mekânı hazırdı, en kirlisinden, en acımasızından…

Minicik bir yavrunun bombayla öldürülmesine üzülmeyenler olduğu gibi neredeyse zil takıp oynayanlar bile olacaktı.

Bizim düşüncemizden değilse ölümü zaten hak etmiş olduğundan, tartışılması bile yersizdi.

Bizim zihniyetimizin de insanları öldürdüğünü bir kenara bırakarak, başkalarının öldürdüğüne aslan kesilebiliyorduk.

Sokaklara çıkanlar vardı.

Meydanlara inenler vardı.

Ölümleri nefretle ananlar vardı.

Ama kendi öldürdüklerini “insan” yerine koymayanlardı bunlar.

Ölüm, başkasında güzel duruyordu.

En iyi Türk, ölü Türk’tü…

En iyi Kürt, ölü Kürt’tü…

Ölen Sünni’yse üzülmeyenimiz vardı, Aleviyse umursamayanımız.

Yahudi, ölümü hak edendi, Hristiyan’ın ölümü bizi ilgilendirmezdi…

Belki de en iyi rakip, ölü rakipti…

Biz önce yüreklerimizde öldürüyorduk, sonra ölenlere acımama duygusunu geliştiriyorduk.

Bizden olunca en insancıl kisvemize bürünüyor, sokaklara çıkarak “ölümlere sonverilsin” diye bağırabiliyorduk, biz öldürürken…

Biz aslında bir şeyleri kaybettik, bulamıyoruz.

Nereye bıraktığımızı, nerelere gizlediğimizin farkındayız da…

İnancımıza tezat yaşıyoruz.

Bize düşman olanlarla birlikte, bizi yargılayanlarla el ele kol kola girebiliyoruz.

Ama ölümler söz konusu olduğunda ayrışma başlıyor.

Bizim ölümler, sizin ölümler devreye giriyor.

Biz katil oluyoruz, siz katil oluyorsunuz.

Herkes katil ve herkes ölümü hak eden olduğunun farkına varamıyor.

Gezi olaylarında “ekmek almaya” gittiği söylenen ama “eylemde” resmi çıkan Berkin için iki farklı değerlendirme var.

Eylemdeydi, ekmek almaya gitmemişti.

O zaman ölümü hak etmişti.

Diğer taraf, ekmek almaya gitmişti, ölümü hak etmemişti…

Yani eylemde olsaydı hak edecekti.

Polisin attığı fişekle vurulunca katil devlet olunuyordu.

Ama polisi, askeri vurarak “masum eylemci” olmak kolaydı.

Çünkü bizi incitmeyen ölümler vardı, bizi kahreden ölümlerin yanında.

Biz insani duygularımızı yitirmiştik ama “yitirmediklerini” söyleyenler hep sokaklarda oldu ve olacaktı da…

Terör örgütlerinin bombalarıyla hayatının baharında yaşama veda edenlerin acısını duyan kesimle acıyı yaşatan kesim farklıydı.

Biz öldürünce “oh olmuş”tu ama “biz ölünce” çok kötü şeylere gebe bir ülke görebilirdik.

Yalancıydık aslında hepimiz…

İnsanlık duygularını bir kenara bırakmış ama insan olduğumuzu iddia edecek kadar yalancı.

Ölümden siyaset yapacak kadar alçak

Küçücük bedenden iktidar hayali kuracak kadar iğrenç

Ve bunu sindirmek için ölümü hak bilenler kadar vicdansız

İnsan hayatının kaç kuruşluk değeri olduğunu çok merak ederim.

Bir insanın canı kaç oy eder?

Hangi makamlara yükseltir ölümler?

Cesetlerin üzerine basarak çıkılan makamlarda huzur aramak nasıl bir insanlıktır, diye çok düşünürüm.

Kandan siyaset yapmak, “kanın devamını” istemek ve kan aksın diye akla hayale gelmedik ilişkiler kurmak, nasıl bir zihniyetin ürünü, nasıl bir anlayışın mubah görmesidir?

Hangi dinde var, hangi inançta var, hangi ideoloji cesetlerle besleniyor, kanla susuzluğunu gideriyor?

Ölünün rengine bakanlar, acının rengini sorgulayanlar, mezhebi, meşrebi ve ülkesine göre değerlendirme yapanların olduğu acayip bir dönemdeyiz.

Suriye’de delik deşik edilen bebeler, bazılarını insanlığından utandırmıyor.

Mısır, bazılarının gündeminde yok.

Somali çok uzak geliyor.

Uzak Doğu bazılarının vicdan sınırına girmiyor.

Türki Cumhuriyetleri çok uzakta kalıyor.

Kürt bölgelerinde yaşayanları umursamayanlar çıkıyor.

Boşuna hiç kimse bana insanlık dersi vermesin;ölen de, öldüren de zihniyetimizdir!

Tweetimden seçmeler

Bölme üzerine siyaset yapanların, bir tek şeyi bile birleştirmeleri mümkün değildir.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi