Ölümü Kınıyorsan, Elinde Kan Olmayacak!

Birinin ölümünü kınayanın, bir başkasının ölümüne seviniyor olma düşüncesi bile insanlığını sorgulamaya yeterlidir. Çünkü ölümlere karşı çıkan, bütün öldürmelerin karşısında durur ve bir canı, diğer candan üstün tutmaz.

Allah’ın yarattığı canı, ancak Allah alır ilkesiyle yaşayanların, hiçbir cana kıymayacağı açıktır.

Ancak, ne yazık ki bu dünyada ölümlerle hayatta kalanlar var.

Bazıları öldürdükçe dirildiğini sanıyor, öldürdükçe büyüdüklerini düşünüyorlar ama kendileri gibi düşünen, kendilerinden olan, aynı mahallenin insanlarından birisinin burnu kanadığında ortalığı velveleye verebiliyorlar.

Berkin Elvan, bunun ne ilk örneği, ne de son örneği.

Ekmek almaya da gitse, eyleme katılan da olsa, ölümü hak etmediğini her fırsatta söyleyen birisiyim.

Berkin’e sıkılan kurşun, insanlığa sıkılan kurşundur derim.

Eylemde olmak, ölümü hak etmek değildir.

Bu ülke hukuk devletiyse, cezayı canıyla değil, yasalara göre çekmesi gerekir.

Berkin Elvan’ın vücuduna isabet eden kurşun nedeniyle mahkeme devam ediyor.

Sonuç ne olur bilinmez ama asıl sorun, bir insanın hiç yere ölmüş, öldürülmüş olmasıdır.

Buna acımamak, yanmamak, üzülmemek mümkün değil.

Yüreğinde insan sevgisi olan, vicdan ve merhamet sahibi herkes, Berkin Elvan için üzülür.

***

Ama bir kesim var ki, sadece Berkin için üzülür, diğer bütün ölümleri umursamaz.

İnsan sevgisinden yoksun olanlar, başkalarına hayat hakkı tanımayanlar, bencil bir özgürlük anlayışıyla her tarafı kan revan içinde bırakabilir.

Tıpkı Burak Can gibi…

Hiçbir suçu olmayan Burak Can, Berkin’in öcünün alınmasına kurban gitti.

İsim önemli değildi, kişi önemli değildi, mekân da önemli değildi.

Birisi öldürülecekti, Burak Can öldürüldü…

O kadar taş kalpliler, o kadar vicdansızlar, o kadar insanlıktan bihaberler ki, o günden beri bir kere, sadece bir kere bile Burak Can diyemediler…

Çünkü onlar öldürürdü…

Onlar gibi düşünenleri öldürmemek gerekirdi.

Kendileri gibi düşünmeyenlerin ölmesi sorun değildi, gündemi işgal etmeye bile gerek yoktu.

Ama karşımıza özgürlükçü diye çıkıyor, insan haklarından bahsediyorlar.

Devlet zulmünü her fırsatta söyleyip, polis zorbalığından bahsediyorlar.

Elinde kan varken, ölümleri kınıyorlar.

Elinde Molotof varken, şiddeti eleştiriyorlar.

Parmakları tetikte, serseri kurşunun nereye isabet ettiğini önemsemiyorlar ve sonra da başkalarının insanlığını sorgulayabiliyorlar.

Önce aynaya bakacaksınız, öfkenize, kininize, nefretinize ve elinizdeki kana…

Sonra Yavuz Bingöl’e laf söyleyeceksiniz.

Çünkü ölümleri eleştirenlerin, eli temiz olmalı.

Yavuz Bingöl’ü linç edenlerin, en çok mahalle baskısını eleştirenler olması da garip.

Bütün sanatçıları kendileri gibi düşünmeye zorlarken, mahalle baskısı akıllarına bile gelmiyor.

Bilerek veya bilmeden söylediği bir sözü bahane ederek bütün bir hayatını yok sayabiliyorlar.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın resepsiyonuna katılmasını hazmedemiyorlar.

Onlar, herkesi kendi gibi düşünmeye, kendileri gibi tepki göstermeye, kendileri gibi sevmeye, kendileri gibi nefret etmeye mecbur tutuyorlar.

Oysa hiç kimse sizin gibi, benim gibi düşünmek zorunda değil.

Benim gibi veya sizin gibi inanmak zorunda da değil.

Ama herkes bir diğerine saygı göstermek zorunda…

Acılar paylaşılır, sevinçlere ortak olunur ama “sadece benim acım, sadece benim sevincim” demek, çok farklı.

Adeta bencil bir özgürlük, bencil bir insan hakkı savunuculuğudur.

Acının rengi olmaz diyenlerin, acıyı boyamaya kalkması anlaşılır gibi değil.

Yavuz Bingöl, mahalle baskısı gören ne ilk ne de son sanatçıdır.

Siyasi tercihini AK Partiden yana açıklayan her sanatçı, sosyal medyada linç edilmek isteniyor.

Ama insanların inançlarına, değerlerine ve tercihlerine yapılan hakaretleriyse “düşünce özgürlüğü” diye savunabiliyorlar.

Fazıl Say, bu konuda iyi bir örnektir.

Oysa insanların sevgisine gem vurulmaz; dileyen dilediği siyasi partiyi beğenir, dilediği düşünceye sahip olur, dilediği fikri savunur.

Özellikle insanların değer yargılarına, inançlarına hakaret etmedikten sonra dilediğini savunmakta sonuna kadar özgür olmalıdır.

Yavuz Bingöl’ün sırf Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “sevgi” veya “sempati” duyması, onun annesine yapılan küfürleri hatırlatması, linç edilmesine gerekçe olamaz…

Olsa olsa ne kadar tahammülsüz olduklarını gösterir.

 

Tweetimden seçmeler

Senin düşündüğün gibi düşünmüyor, senin inandığın gibi de inanmıyor olabilirim. Hatta hiç sana benzemem de ama insanım. ‪#‎BuKafaDeğişecek

www.naifkarabatak.net

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi