Özgecan, İdam Ettirmeli!

Türkiye, iki gündür hem alçakça bir cinayete ağlıyor ve hem de ilk kez bu kadar sesli ve yürekten idam cezasının geri gelmesini istiyor.

Ancak, Türkiye gibi ülkelerde asıl sorun, hangi olaya, hangi cezanın gelmesi/verilmesi değil, adaletin henüz ve bir türlü tesis edilememiş olmasıdır.

Hal böyle olunca “idam cezasını da getirdik” diye böbürlenmenin bir anlamı olmaz.

İdam cezasının olduğu dönemlerde, neredeyse hiç uygulanmamış olması ve sadece darbe dönemlerinde, -yaşı büyütülerek de olsa- idam edilmesi, yargı sistemine olan güvensizliğin eseridir.

İdam cezasının yürürlükte olduğu dönemde, hâkimin kararına TBMM’nin onay vermesi gerekiyordu ve bu onay, kanımca yargı sistemine olan güvensizlik nedeniyle bekletilip duruyordu.

Belki de çok iyi niyetliyim, tamamen siyasi kazanç uğruna, oy kaybetmeme adına cezalar uygulanmıyordu.

Bugün bile cezaevlerini dolduran insanların hiç değilse önemli bir bölümünün “masum” olduğunu varsayarsak, (Belki daha fazlası) bu anlayışla idamın gelmesi, ülkenin zulümle imtihanı anlamı taşır.

Ama Özgecan Aslan olayı, bütün düşünce yapısını allak bullak ediyor.

Çünkü, Özgecan olayı, sadece bir tecavüz veya cinayet olayı değil; insanların ne kadar alçalabildiğinin en bariz ve en iğrenç örneğidir.

Bu olayla, insanlığın gelebildiği en alçak seviyenin nasıl olabileceğini görüp, şok üstüne şok yaşıyoruz.

Akli dengesi yerinde olmayan birisi değil, ikisi değil, üç kişi, bir an bile sağlıklı düşünemeden,

Yüreklerinde merhametin kıpırtısını bile duymadan,

Hiç utanmadan,

Hiç arlanmadan,

Hiç vicdanı sızlamadan

Ve inandığı veya inanması gerektiği değerler de aklına gelmeden bir genç kıza tecavüz edip, bıçakladıktan sonra izleri silme adına yakabiliyorlar.

Bu süreç, uzun bir süreç ve bu süreç içinde insanlığın bir an için bile kendini hissettirmemesi, içimizde daha nice insan kılıklı anlaşılmaz yaratıkların olabileceğini düşündürüp, korkutuyor.

Bunu bir insan yapıyor, bunu iki insan yapıyor ve sonra üçüncü insan da yapıyor.

İnsan olmak, böyle bir şey değil.

Erkek olmak da böyle bir şey değil ve önünde bir et parçası sallandırmak da erkeklik değil.

***

Özellikle bizim gibi ülkelerde ve daha geri kalmış ülkelerde kadın olmak zordur.

Senin adına karar verenlerin olduğu ve senin kararının önemsenmediği yerlerde, sadece “cinsel meta” veya “köle” olarak algılanırsın.

Medeni olursan “cinsel meta” olursun, medeniyet görmediysen de “köle” olarak hayatını sürdürmek zorunda bırakılırsın.

Cinsel meta olmanın kadın onuruna yakışmadığını söylediğinde, hayata sadece cinsellikten bakan “benim bedenim, benim kararım, dilediğimle yatar, dilediğimi tekmelerim” diyen acayip kılıklı, acayip düşünceli kadınlara rastlıyoruz.

Köle olduğunu söylediğimizde, kimi köleliği kaldıran İslam’a sarılıyor, kimi başka dine, kimi töreye, kimi geleneğe…

Ve çok ilginçtir, bu ülkede kendi eşini “sevgili” görmek ayıplanıyor, sevgilinin nişanlı veya “metres” olması gerektiğini düşünebiliyorlar. Bunun içinde kadınların da olması, anlaşılması zor bir durum.

Sevgisizlik, toplumun genine işlemiş ve aşkı, sadece cinsel tatminden ibaret sanan ve asla bir daha Mecnun’u olmayacak, Ferhat’ı bulunmayacak, Kerem’inee rastlanmayacak bir zamana doğru gidiyoruz.

Böyle bir yerde Leyla, Şirin ve Aslı da, sadece geçici “sevgili” olmaktan öte anlamlar taşımayacaktır.

Yine böyle bir toplumda, Özgecan’a kıyacak, farklı kültürde, farklı inançta, farklı düşüncede insanlara rastlayacağız.

Minik bedenlere kıyan, kadınları zevk aracı olarak gören ve kendisini “mutlak sahip” sanan sapıkların, bu toplumdan, bir şekilde tecrit edilmesinden önce, bu topluma sevgi aşılanması da gerekiyor.

Sonra da adalet…

Adaleti olmayan, neredeyse birçok kararına güvenilmeyen, bazen siyasi, bazen şahsi, bazen kin, bazen nefret ve bazen de sevgiyle verilen kararların, bu toplumda veya insanlıkta bir karşılığı bulunmuyor, bulunmayacak da…

Yargıyı elinde bulunduranların “hak” kavramının şuurunda, adaletin terazisinin hassasiyetinin farkında ve insanlığın güvenle devamı için de mutlaka doğru, tarafsız karar vermelerinin gerekliliğini kavramaları gerekiyor.

Eğer bunu sağlarsanız, idam cezası, insanlığın bittiği böyle olaylarda bir hak bilinmeli, Özgecan gibi insanlarımızın yaşam hakkı korunmalı.

Ama Özgecan olayını bahane ederek bütün erkekleri alçak sapık görmek de tehlikelidir. Suç, kişiseldir, bütün bir cinsi suçlamak haksızlıktır. Bir başka haksızlık ve daha doğrusu fırsatçılıksa “bundan siyasi kazanç elde edebiliri miyim?” basitliğidir.

Yeri gelmişken, bunu “bayram” havasında ve dans ederek kutlayanların da akıl sağlığının sorgulanması gerekir diye düşünüyorum; farklı bir sapkınlık mı türedi yoksa?

 

Tweetimden seçmeler

Düşünce olarak İdama karşıyım ama Özgecan’ın katillerini, minicik bedene el uzatanları ve tecavüzcüleri görünce idam cezası gelsin istiyorum.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi