Saray Soytarıları Tahrir’de!

Önceki gece Mısır’da asker ve sayar soytarılarının sebep olduğu olan katliam, Taksim’de planlanan katliamın, hayata geçmiş haliydi; İğrençti, korkakçaydı…

Bütün darbecilerin aynı fabrikanın ürünü olduğu, asla insanlıktan nasiplenmedikleri, vicdan ve merhamet taşımadıklarını Sisi, Mısır’da bir kez daha gösterdi.

Bir şeyi daha gösterdi; bütün darbecilerin, zalimlikleri, vicdansızlıklarının yanı sıra ödlek olduklarını…

Çünkü silah kullanmak, cesaret değildir. İnsanların, son başvuracağı bir savunma veya karşı koyuş biçimidir. Silah kullanan, eğer nefsi müdafaa yapmıyorsa, korkusundandır.

Sisi, uzun süren bir planın parçasını darbe yaparak tamamladığını sandı.

Tahrir meydanına, eline para tutuşturulan kiralık demokratlar ve baltacılarla Mursi’nin yönetemediğini ispatladığını sandı…

Yüz bine yakın insanı, ücretini ödeyerek Tahrir’e çıkartabiliyordu…

Halkın zarar görmemesi adına darbe yapıldı.

Çünkü sokaklar kötüydü, kardeşkanı akabilirdi.

Sisi, bunu önlemeye gelmişti.

Ama kan durmuyordu…

Planı tutmamış, taşlar yerine oturmamıştı.

Adeviyye meydanını dolduranlar, eline para tutuşturanlar gibi değildi.

Bunları gerçekten özgürlük talebi vardı, demokrasi istiyorlardı.

Darbeye karşı çıkıyor, askeri yönetime lanetler okuyorlardı.

Sisi’nin “tek başına” atadığı “iradeyi” tanımıyor, kendi iradelerinin yeniden göreve gelmesi gerektiğini söylüyorlardı.

Bir yıl önce elde ettikleri özgürlüğü, bir yıl sonra darbecilere kaptırmaya niyetleri yoktu.

Tahrir’de kazandıkları özgürlüğü, Tahrir’de kaybetmişlerdi. O zaman Rabiatul Adeviyye Meydanı, yeniden özgürlüğün meydanı olabilirdi.

Tahrir’deki gibi on binlerce değil, milyonlarca insan meydanı doldurdu; onursuz yaşamaktansa, onurlu olmayı seçiyorlardı.

Sisi’nin tankına, topuna, silahlarına ve gözü dönmüş katillerine karşı, ellerinde hiçbir şey olmaksınız, demokrasiye sahip çıkıyor, kendi seçtikleri iktidara görevin devrini istiyorlardı.

Bir ömür esir hayatı yaşayacaklarına, meydandan çıkıp, kalan ömürlerini özgür olarak nihayetlendirmek istiyorlardı.

Bu, Sisi ve onun gibi darbe zihniyetlilerin hesap kitap yapamadığı bir durumdu.

Onlar, para için öldürürdü ama özgürlük için ölemezlerdi.

Onlar makam için her şeylerini feda edebilirlerdi ama onurları için her şeyini feda edenleri anlayamazlardı.

Anlamadılar…

Güç yetiremediler…

Namaz kılarken vurdular, oruçluyken vurdular, sahurda uyurken vurdular…

Askerleri de vardı, kiralık katil baltacıları da...

Dünyanın gözü önünde sadece demokratik hakkını arayan, sadece demokrasi mücadelesi veren ve sadece özgürlüklerini talep edenlere ateş açıldı.

Her yere demokrasi ihraç eden Amerika bile aptallaştı veya aptal rolünü oynamayı sevmeye başlamıştı.

ABD’den yapılan her açıklama bir birinden anlamsızdı. Mısır’da olana darbe deyip, dememe konusunda ne dediği anlaşılmayacak bozuk, boğuk ve mahcup cevaplar verildi.

Tam da bu sırada Obama, Amerika’daki Müslümanlara iftar verdi. Burada yaptığı konuşmada Kur’an’dan ayet okumayı bile ihmal etmedi.

Hem zaten “Hüseyin” değil miydi?

Seçildiği günden bu yana İslam dünyasında “belki şimdi” diye onun bir öze dönüş yaşayacağı umudu yok muydu?

Öyleyse bu umut yeşermeliydi…

Obama, Zilzal süresinin 7. ayetini okudu; “Kim zerre kadar hayır işlemişse onun karşılığını görecektir

Ama ortada hayır işleyen yoktu; zulüm vardı, kan vardı, nefret vardı, baskı vardı, zorbalık vardı ve darbe vardı…

Hepsinin altında da dolaylı veya direkt olarak Amerika’nın imzası vardı; beslemesi İsrail’le birlikte…

Türkiye’de denenen ama henüz başarılmayan, Mısır’da başarılan darbe girişimi, akan kan, dinmeyen gözyaşının müsebbibi, öyle veya böyle değil, tamamen İsrail’dir…

Gezi Parkına verilen destekle, Mısır’daki darbeye verilen destek de hep aynı kötü niyetin ürünü.

Birileri bu oyunun bilmeden piyonu olur, birileri de bilerek kuklası.

200 kişinin katledildiği, 4 binden fazla insanın yaralandığı katliamı, Tahrir’de sevinç çığlıklarıyla kutlayanlara, ancak “gönüllü saray soytarısı” denir, başka hiçbir şey değil.

Hem de en ufak vicdana sahip olamayanından…

Tweetimden seçmeler

Markar Esayan, olaylara laik-Hristiyan çevrenin durduğu yerden bakmayınca mahalle baskısı görmüş. Hep öyleydi, sadece onların durduğu yer vardı!

www.naifkarabatak.net

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi