Sokak sessizse, sorun var demektir

Her ne kadar Süleyman Demirel, “Yollar yürümekle aşınmaz” deseydi de, aşınırmış gibi yolları korumaya alırlardı, sokak sessizliğe bürünürdü. Birilerinin sokağa çıkmasını istediklerinde, ortamın gerilmesi gerektiğinde ise her zamanki sözünü söylerdi.

12 Eylül öncesi sokağa çıkanların bir kısmı “niçin çıktığını” bilmezken, bir kısmı “kimin çıkardığını” bilerek sokaklardaydı, çünkü görevlendirme yapılmıştı.

Kenan Evren’in “şartları olgunlaştırma” çabasının altında yatan, bu görevlendirmelerle sokağa çıkanlar, hatta masum insanları öldürenlerdi…

Ancak sokağa çıkan bir diğer kesim vardı ki, “ülkeyi kurtarma” adına sokağa çıktığını sanıyordu. Düşüncesinin peşindeydi, idealleri vardı, asla haksızlığa gelemiyordu.

Sokağa çıkmak için her zaman bir sebep vardı; bazen incir çekirdeğini doldurmayacak bir mevzu için, bazen hak arama mücadelesi için bazen de istihbarat örgütlerinin emrini yerine getirmesi için…

Her zaman ve her iktidar döneminde birilerinin sokağa çıkması kadar normal bir şey yoktur.

Sokak sessizse, sorun var demektir.

Ama sokağa çıkan, neden çıktığını bilmeli.

Bir anlamı olmalı sokakları arşınlamanın.

Sizi sokakta gören, neden çalım attığınızı bilmeli.

Kendinizi anlatabilmelisiniz, derdinizin derman bulması için ne istediğinizi haykırmalısınız.

Bunu farklı farklı şekilde yapanlar var.

Kimisi soyunarak bu işi yapar, kimi giyinerek…

Kimi slogan atar, kimi sessizliğe bürünür.

Kimi yakar, kimi yıkar…

Bazıları yola barikat kurar, bazıları eski araç lastiklerini tutuşturur, hem ısınır, hem ısıtır…

Bu açıdan sokağa çıkmak, o bölgede yaşayanların insan olduğunu gösterir.

İnsan, haksızlığa karşı çıkmalı, yanlışın düzeltilmesini istemeli, doğrunun yerleşmesini, iyinin ikamesini talep etmeli.

Bazen susmalı, bütün haykırışları geri püskürterek…

Ve hepsinin bir anlamı olmalı.

Sokak, kendisini dolduran kalabalığın ne istediğine tercüman olmalı…

Sokaklar dile gelmeli, konuşmalı, haykırmalı, zalimleri dize getirmeli, mazlumlara sahip çıkmalı.

Bütün haksızlıkların, bütün mağduriyetlerin ve bütün mazlumların sesi olmalı sessiz, soğuk ve taş sokaklar…

Ama bazen böyle olmuyor…

Gazi olaylarında, bunun tersine eylemler gördük.

Sonra alıştık tabii.

Birileri hizmet gelmiyor diye sokağa çıkıyordu, birileri de geliyor diye…

Üçüncü havalimanı istenmiyordu, köprü istenmiyordu, Kanal İstanbul istenmiyordu.

Hatta bu ülkede demokratikleşme istemeyenler de sokağa çıkıyordu.

Bazen “çözüm olmasın” diye sokağa çıkana rastlıyorduk; kan aksın, analar ağlasın, askerler şehit olsun, insanlar dağda ölsün isteniyordu…

İnsanlar, kendi düşünce yapısına, dünya görüşüne, inancına, kültürüne veya yönlendirilmesine göre sokağa çıkabiliyordu.

Her sokağa çıkan “sıradan” bildiğimiz vatandaş değildi; terör örgütü de vardı, derneği de, vakıf mensupları da, cemaat üyeleri de, kamu görevlileri de…

***

Suriye’nin Ayn al-Arab (Kobani) kentinin, İŞİD terör örgütünce kuşatılması, yurdun birçok yerinde protesto edildi.

Doğaldı elbet…

Bir zulüm vardı, bir haksızlık vardı ve bir terör örgütünün, Kobani’de yaşayan insanlara hayatı zehir etmesi an meselesiydi. Tıpkı Suriye’nin diğer kentlerinde olduğu gibi. Tıpkı Esed’in zulmü gibi…

İsrail’in Filistin’e reva gördüğü zulümde protesto ediliyordu.

Irak’ta meydana gelen katliamlar, Doğu Türkistan’da yaşananlar, dünyanın farklı yerlerinde, farklı dilde, farklı renkte, farklı kültürde mazlumların sesi olmaya çalışanlar vardı.

Elbette hepsinde amaç, zalimin o sesi duymasıydı…

Ama bu defaki farklı…

Kobani’yi işgal etmeye çalışan İŞİD terör örgütüydü ama eylem ülkemizde yapılıyor, sokaklar yakılıyor, araçlar tahrip ediliyor, dükkanlar yağmalanıyordu.

Çözüm süreci, Kobani’nin düşmesine endeksleniyordu.

Kobani’yi düşürmeye çalışan Türkiye değildi ama ilişkilendirme böyle yapılıyordu.

Türkiye, gerçekten zor bir süreçten geçiyor.

Demokratikleşme ve çözüm süreci gibi yüzyıllık kanayan yarayı dindirme çabasının sancılı olacağı belliyken, faili belli bir işgali, burada yaşayan insanlara yıkma çabası büyük bir haksızlıktır.

İŞİD’in İslam’la bir ilgisinin olmadığı ve hiçbirisinin -bildiğimiz manada- Müslüman olamayacağı bilindiği halde, burada yaşayan insanları suçlamak da büyük bir haksızlıktır.

Yine hükümetin meclisten yetki alarak tetikte beklediği bir zamanda, Kobani’yi işgal ediyormuş tavırları da büyük bir haksızlıktır.

Çok şükür, bu ülkede neredeyse büyük bir çoğunluk, “bütün zalimlere karşı, bütün mazlumlardan yana olma” yolunda.

Demokratikleşme ve çözüm süreciyle başlayan bu kucaklaşma, ayrışmaya neden olmamalı ve bunun müsebbibi de hak aranan sokaklar olmamalı…

Tweetimden seçmeler

İnsanda geniş yürek olmalı. Filistin’in acısına, Kobani’nin acısını katmalı. Türk, Kürt diye ayırmamalı. Din, dil, mezhep sorgulamamalı.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi