Yasakçı kafalarla özgür ülke inşa edilemez!

Dün Pamukkale Üniversitesinde ilginç bir yasak olduğu medyada yer aldı ama bu yasak haberi, her medyada farklıydı. Bizim yasakçımız, sizin yasakçınızı döverdi belki de…

Bir kısım medya “başörtüsüne ifrit olduğu” halde, Pamukkale Üniversitesine asılan bir duyuruya sarıldı; rektörden anlamsız yasağa karşı çıkıyordu.

Ama bizim medya tam bir âlem…

Bizim” dediğime bakmayın, “başörtüsünü şimdiye dek savunan” medyayı söylüyorum…

Bizim medya, yasaktan bahsetmezken, rektörün iddiayı yalanlamasına sarıldı.

Açıklama, yasaktan daha fecaatti ama bunun farkında değillerdi.

Habere konu olan olay ise geçici mezuniyet belgesi almak için gerekli evrakların yer aldığı duyuruda, “Sakalsız/başörtüsüz fotoğraf” ifadesinin yer almasıydı…

Böyle bir yasak yok…

Böyle bir uygulama artık hiçbir üniversitede, hiçbir kamu kurumunda veya sivil toplum örgütlerinde yok.

Üstelik, eskiden olsa “darbe sebebi” sayılan başörtülülerin protokolü, devletin her kademesinde yer alıyor.

Böyle bir ortamda “başörtüsü yasak” demek, “ben dünyanın en son yasakçısıyım” diye üstünü başını yırtarak sokağa düşmekten farksızdır.

Ama aslında biz alışmıştık…

Dünyanın her yerinde üniversiteler, özgürlüklerin yılmaz savunucusu kurumlar olarak bilinirken, bizde tarihin her döneminde yasakların yılmaz savunucusu konumundan bir adım ilerlemedi.

Yasakçı rektörlerin bir bir görevi devretmesiyle özgürlükçü rektörlerin veya daha doğru ifadeyle yasalara saygılı, insanların tercihini önemseyen, farklılıklara tahammül gösteren ve herkesi olduğu gibi kabul eden rektörler, yasakların son bulmasında aktif rol oynadı. Ta ki, Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Hüseyin Bağcı’nın yasakçılığı duyulana dek…

***

Her darbe sonrası, yeni yasaklarla tanışır, yaşantımızı da bu yasaklara göre belirlemek zorunda kalırdık.

Bu yasakların en yılmaz savunucusu da ne yazık ki darbeciler değildi, darbe heveslisi yargıçlar ve rektörlerdi…

AK Parti iktidara geldikten sonra anlamsız yasakları tek tek kaldırmaya uğraşırken, toplumun bütün kesiminden aldığı desteğe rağmen alamadıkları da vardı.

Bunların bir kısmının muhalefeti, sırf muhalefet olsun diyeydi, belki de “dostlar muhalefet yapıyor” desinler diyeydi.

Bir kısmı, “özgürlüklere karşı olduğu” içindi; Onların demokratlığı, laf salatasından öte değildi…

Kimileri yasaklarla halkın zapturapt altına alınabileceğine, özgürlüklerle bunun asla başarılamayacağına inanırdı.

Dünya kurulduğundan beri, birileri insanların hakkını elinde bulundurur, birileri talep ederdi.

İnsanların özgürlükleri de her zaman birilerinin elinde olur, birileri de bunu almak, özgür kalmak için mücadele ederdi. Bu mücadelede en gür sesi çıkansa üniversitelerdi, hâkimlerdi, savcılardı, avukatlardı.

Bizde tersiydi tabii…

AK Parti, anlamsız ve yasadışı başörtüsü yasağıyla birlikte birçok yasağa son verdi. Halen son verilmesi gereken saçma sapan yasaklar var.

Bunların içerisinde en dikkat çekeni, en çok tepki toplayanı ve zamanında “darbe yapmaya gerekçe” sayılan başörtüsüydü.

Aslında unutmaya başlamıştık ki, dün Pamukkale Üniversitesinde yer alan bir duyuru, yasakçılığın hortlayıp, hortlamadığını merak etmemize neden oldu.

Başörtüsünü başından beri savunan basın, yasağa yer vermedi ama rektörün açıklamasına yer verdi. Başörtüsüne karşı olan kesimde yasağı duyururken, rektörün açıklamasına yer vermedi.

Nasıl bir gazetecilik algısı var, doğrusu şaşıyorum.

Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Hüseyin Bağcı’nın açıklaması da ilginçti. Duyuruyu inkâr etmiyor ama “eski” olduğunu söylüyor, “geçersiz” ve “yok” hükmünde sayıyor.

Peki o duyuruyu değişmek çok mu zordu?

Bir sayfa yazıyı yeniden kaleme almak, bilgisayarda yazmak ve çıktısını almak çok mu zordu?

Birileri, üniversitenin rektörlüğüne kumpas mı kuruyordu, yoksa kumpas kurmayı gerektirmeyen bir yasakçılık mı vardı?

Rektör Bağcı, açıklamasında, “Bireyin iç dünyasındaki dini duygu ve inanışların dış dünyaya yansıması özgürlüklerin gereğidir. Anayasa'nın 15'inci maddesinde savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde dahi kimsenin din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı ve bunlardan suçlanamayacağı açıkça belirtilmiştir.

Başörtüsü serbest olmadan diğer özgürlükler yapay ve anlamsız olmakta; bütün insan hakları, demokrasi, eşitlik söylemleri havada kalmaktadır. Din ve vicdan özgürlüğü başta olmak üzere bütün özgürlüklerin ilk ve en önemli eşiği başörtüsü özgürlüğüdür.

Bu bağlamda üniversitemizde öğrencilerimiz, öğretim üyelerimiz ve çalışanlarımız inançlarının gereğini yerine getirmektedirler.

Geçmiş dönemde hazırlanmış ve geçersiz olan belgede, başörtüsüz ve sakalsız fotoğraf istendiği ibaresi yer almaktadır. Oysa üniversitemiz diplomalarında fotoğraf bulunmamaktadır. Gerek mezuniyet belgesinde gerekse diplomalarımızın hazırlanmasında, fotoğraf istenmemektedir.

Soruşturma başlattığını da söyleyen Bağcı’ya sormak gerekir, madem fotoğraf istemiyordunuz, o duyuruda, o ibare neden var ve size rağmen, o ilan, nasıl panolarda arz-ı endam edebiliyor?

Üniversiteyi rektör mü yönetiyor, yoksa o üniversitede, dileyen personel, dilediği ilanı, dilediği içerikle yayınlama hakkına mı sahip?

Tweetimden seçmeler

Padişah olsan ne yazar?

Elbet bir gün, benim gibi birisi, karşına geçer ve mağrurlanmaman gerektiğini hatırlatır.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi