Zulmü Önleyemiyorsanız Adını Değiştirin!

 

Bir zamanlar ülkenin sırtında yüktü, öğrencilerin başının belası, üniversitelerin kâbusuydu. Akademisyenler de sevmezdi, siyasiler de, öğrenciler de. Hâsılı toplumun büyük bir kesimi, YÖK’ü, ülkenin sırtında bir YÜK olarak görür, eğitime engel olduğunu söylerdi. Sağcısı da, solcusu da, orta yolcusu da aynı fikirdeydi. Belki de farklı fikirlerin tek uyuştuğu nokta, YÖK’le ilgiliydi. Hakkını yememek lazım, her devirde YÖK, kendisine yönelen tepkileri haklı çıkaracak adımlar atmaktan bir an için geri durmazdı.

Ama şimdi YÖK değişiyor…

Lağvedilmesi gereken kuruma makyaj yapılıyor.

Tabelası değişecek, evraklardaki başlıklarla oynanacak, logo yenilenecek ve zulüm aynen devam edecek.

Sadece YÖK değil elbet, bu ülkede 89 yıldır farklı kurumlar farklı zulümler yapıyor.

Her gelen hükümetse zulmü önlemeye güç yetiremeyince adını değiştirerek, zulmü önlediğini sanıyor veya bizim öyle bir algı içinde olmamıza birazcık da olsa katkı sağlıyor.

Önce İstiklal Mahkemeleriyle işe başladık.

Öyle zulümler yaptık ki, önce infaz ettik, kararı ise arkasından yetiştirdik, bazen buna bile gerek duymadık.

Darağaçlarını Anadolu’nun dört bir yanında saldık çayıra, Mevla’m kayıra…

Neredeyse tellaklar çıkardık, “asılacak adam aranıyor” diye…

Suçlamadan kolayı ne vardı; yan baktın, fes taktın, takke giydin, şalvarı indirmedin, başına örtü aldın.

Hep şekilci olduk, şapkayı devrim diye yutturmaya çalıştık.

İnsanların kıyafeti istediğimiz gibiyse, kafasının içine de bakmadık, yüreğinde taşıdıklarını da önemsemedik.

Bize şekil lazımdı, asayişse o zaman berkemaldi…

Dil ile ikrar yetiyordu, kalp ile tasdik edene ne gerek vardı.

Sonra darbeler yaptık, dört bir yana saldığımız askerlerle zulmettik.

İşkence yaptık, tecavüz ettik, sağa sola küfürler ederek ne kadar yüce bir devlet olduğumuzu, insanları tir tir titretebildiğimiz gösterdik.

Değil mi ya, zaten her sabah varlığımızı Türk varlığına emanet ederek ne kadar iyi bir vatandaş olduğumuzu kanıtlamış oluyorduk, rüşvet alarak, zulmederek, hakları gasp ederek…

Sonra 12 Eylül darbesiyle, “darbe olmadığı zamanlarda milleti zapturapt altına alacak” mahkemeler kurdurduk. Adına da “Devlet Güvenlik Mahkemesi” dedik.

Devletin güvenliğe ihtiyacı vardı, kendisini halkından koruması gerekirdi. Alimallah bu halkın ne yapacağı belli olmaz, her an için zıvanadan çıkabilirdi.

Ama yasaya da uydurduk yaptığımızı.

Mahkeme bu, boru değil ya adaletin ta kendisi.

Gerçi askeri üye sivil yargıyı bozuyordu ama o kadarlık kusuru kadı kızına bile sormuyorduk.

Sonra “demokratikleşelim” canım dedik, askeri üyeye yol verdik…

Elbette bu arada bir gece yarısı götürmeler sürdü DGM’de…

Giden gelmiyordu, yoksa orası Muş yolu muydu?

Ama DGM’leri zulümlerden arındırmış, sivilleşmiştik icabında.

Zaten bu arada “darbe” lafı hoş değildi, biz de “balans ayarı” yaparak tamirciliğin çekiciliğine kapılarak zulümlerimize devam ettik.

DGM’leri askeri üyeden arındırmış, balans ayarını tutturmuştuk ama yetmemiş, korkunç olan “Kontrgerilla” adını “Derin Devlet” diyerek “bizden” yapmıştık. JİTEM’le yasal kılıf bile bulmuştuk. Sonra bu da tutmayınca “Ergenekon”la tarihten sıcak bir mesaj vererek zulümlere devam ettik.

Bu ülkeye komünizm gerekiyorsa da biz getiriyorduk, terör örgütü gerekiyorsa da…

AK Parti iktidara gelince “zulümler önlenecek” diye attık adımlarımızı.

DGM’yi kaldırdık, zulümleri önledik.

Ama hemen yerine “Özel Yetkili Mahkeme” kurma gereği duyduk, boşluğa gerek yoktu, halkı fazla başıboş bırakmamak gerekirdi.

Ve bu arada aklımıza eski düşman geldi.

Her eylemde haykırdığımız düşman…

Solcular eylem yaptığında da YÖK’eYÜK’lenirdi, sağcılar başörtüsü zulmünü haykırdığında da…

Ama YÖK bizden olmuştu artık.

İktidar değişmiş, en azından sağ cenahın, yani bizlerin “güvenini” kazanmıştı.

Bizden olan zulüm, her zaman çok daha iyiydi.

Ama ismini değiştirmek lazımdı. YÖK denince akla YÜK geliyordu, öyleyse TYK daha iyiydi.

Müthiş bir değişiklikti bu. Açılımından da belliydi; YÖK, Yükseköğretim Kurulu demekti. TYK ise Türkiye Yükseköğretim Kurulu demek.

Gördünüz mü değişimi…

Başına Türkiye koyduk, size de iyilik yaramıyor.

Zulmü önleyemedikse en iyi bildiğimizi yaptık ve adını değiştirdik.

Yaşadınız yine tabelacılar…

Twitimden seçmeler

Bir ülkenin çalışanı ve emeklisi zor durumdaysa, o ülkenin ekonomik başarısından söz etmek asla mümkün değildir.

www.twitter.com/naifkarabatak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi