Atatürk Heykeline Karşı Olmak

Sosyal medyada paylaştığım bir sözümü bugün biraz açmak istiyorum. Atatürk heykelini örnek olarak vermiştim aslında. Yansıtmak istediğim bir anlayıştı, bir karşı çıkışa farklı bakıştı.

Paylaşımımda “Ben Atatürk'ün heykeline karşı değilim, heykele karşıyım. Sadece Atatürk'ün heykeline karşı olsam, fırsat elime geçtiğinde heykelimi dikerim” demiştim.

Bu sözü biraz açmak istiyorum.

Bir dünya görüşü olduğunu söyleyen, bir inancı bulunan, bir davaya gönül veren insanlar, sürekli “kendi dünya görüşüne ters” olanı eleştirirler, bu doğaldır.

Bazen kişi bilmediğinin düşmanı olur, bazen de sahip olamadığının düşmanı olarak bunu dava haline getirir.

Dürüst bir insan, yolsuzluğu eleştirir mesela…

Ahlaklı bir insan, ahlaksızlığa karşı durur.

Puta, heykele, tapınmaya veya tapınır gibi görünmeye neden olan tüm yapıtlara karşıdır, inancı buna karşıysa…

Dahası da var elbet…

Bir davranışı, bir duruşu, bir söylemi, bir eylemi, sahip olduğun değere, taşıdığın inanca, savunduğun davaya ters gördüğün an, karşı çıkarsın.

Bulunduğun camianın aşırılığına, ılımlılığına göre de karşı duruşun olur; bazen çok sert, bazen yumuşak, bazen yapıcı ve bazen de yıkıcı…

Ancak, işin rengi karşı çıktığını elde ettiğinde değişir.

Atatürk heykeli örneğini bu nedenle verdim.

Eğer siz, Atatürk heykeline karşıysanız, yetki elinize geçtiğinde ilk kendi heykelinizi diktirirsiniz.

Sonra sırasıyla heykeli dikilecek adamlar sayarsınız.

Ama eğer siz, heykele karşıysanız, yetkiyi elinize aldığınızda heykel yıkarsınız, yeni ve farklı heykeller dikmezsiniz.

Özellikle bizim camiaya bakıyorum da, karşı oldukları heykel değil, heykelin kimliği.

Heykele sahip olan eleştiriliyor, heykel değil…

Hal böyle olunca yetkiyi alan kendisini putlaştırıyor.

Liderini putlaştıranlar görülüyor; eleştirilemez, eleştirilmesi dahi teklif edilemez, gibi yeni bir bakış açısı yakalayanlara rastlıyoruz.

Yolsuzluk da aynı, arsızlık da aynı…

Adam kayırmaya karşı çıkarken, kendisinin kayırılmadığı için karşı çıktığını anlıyoruz.

Yolsuzluğa karşı çıkarken, kendisi yapmadığı için…

Hırsızlığa karşı çıkanların, aslında çalamadığı için karşı çıktığını bu vesileyle öğrenmiş oluyoruz.

Yasak ilişki yaşayanlarda da bu böyle…

Yasak ilişkiye şiddetle karşı çıkanların, etrafını çevreleyenler olduğunda işin renginin değişmesi, “bulamadığında karşı çıktığı” fikrini güçlendirir.

Bu açıdan, zaman zaman kullandığım bir tabir var; çalmayan kimse yoktur, fırsatını bulamayan vardır ve aldatmayan yoktur, fırsatını bulamayan vardır…

İnsanlar farklı farklı inanca sahip olabilir.

İstediği davayı savunur.

Dilediği mezhebe mensup olur ve bunu da savunur.

Irkını ve dersinin rengini de sever ve savunur…

Bunlar doğaldır ama olması gereken, sizin sahip olduklarınıza, başkalarının da sahip olması gerektiğine inanmanızdır.

Ve karşı çıktığınız ve sizce “sakıncalı” olan, zamana ve zemine göre değişmemeli.

Haram biliyorsanız, her zaman ve her yerde haramdır.

Helalse de, her yerde ve her şartta helaldir.

Bugün başkasına mubah görmediğinizi, yarın kendinize mubah görecekseniz, samimiyetsizsiniz demektir.

Fırsatı yakalayamadığınız için kızgınsınız; kızgınlığınızı ideoloji haline getirmişsiniz.

Davanız, sahip olamadıklarınızın davasıdır.

İnancınız, sahip olamadıklarınızı elde edene kadardır.

Dürüstlüğünüz, fırsat kollama için bir kalkandır.

Namuslu olmak, namussuzluğa zaman bulana kadardır.

Eğer siz, savunduğunuzda, inandığınızda, mücadelesini verdiğiniz her şeyde samimi değilseniz, onu elde ettiğiniz anda, mücadele ettiğinizle aynı safta yer almış olursunuz.

Bunun, temel yanlışlıklarımızdan olduğuna inanıyorum.

Ve aslında bu, toplumun çürümüşlüğünün de esas nedenidir?

Biz aslında yanlış olanı eleştirmiyoruz, eleştiriyor gibi yapıyoruz; esas dava, yanlışın içinde yer almamamızdır.

Buna da dürüstlükle ulaşacağımızı biliyoruz, ahlaki duruşla, ahlaksızlığa ulaşacağımızı düşünüyoruz.

Ve sonra bu toplum neden çürümüş diye hayıflanıyoruz; çürüyen anlayışımız, duruşumuz, karşı çıkışımız ve samimiyetsizliğimizdir…

 

Tweetimden seçmeler

Her ihtiyaca uygun kurum ve kuruluş ile işletme var bu ülkede. Parasıyla beni onurlandır dersen onurlandıran, yağla dersen yağlayan!

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Naif Karabatak Arşivi