Hak Yiyenler Ve Göz Yumanlar…

Kanlı ve alçakça bir darbe girişimi bastırıldı, şimdi de hem izleri silinmeye çalışılıyor hem de sorumluları bir bir yakalanıyor. Yıllarca bu milletin hakkını yiyenler hesap veriyor. Her kurumda “hak yiyenler” ele geçiriliyor, hak yenmesine göz yumanlar veya o kaynağı sağlayanlar ise unutuluyor.

Eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Diyarbakır Valisiyken, Başbakanlıktan yoksul çocuklar için gönderilen 500 bin lirayı cemaate aktarmakla suçlanmıştı.

Oysa bu 81 il için sürpriz değil.

Her ilde, her ilçede, birçok kaynak, çok sayıda derneği bulunan Fetullahçı Terör Örgütüne aktarılıyordu.

Prosedürün pek de çalışmadığı tek STK, cemaatin STK’larıydı…

İl abilerinin “destursuz” vali odasına girdiği, basınla uğraşan bizim gibiler için sır değildi.

Nerede para var, orada il abisinin sözü de vardı.

Nerede “önemli makama atama” yapılacaksa yine il abisinin sözünün geçtiği yer de vardı.

Hibe gibi desteklerin çıkarılacağı yerde, cemaatin adamı vardı.

Nereden bulurlar, nasıl akıllarına gelir bilinmez ama “para kaynağı” olan her yerde, cemaatin adamı vardı.

Bir kent bilirim, (Adı bende kalsın) yıllarca Belediye Başkan vekili, ilin en yetkili abisiydi…

Doğal olarak belediyeyle olan işler ve akışlar çok kolaylıkla yapılıyor, adeta çocuk oyuncağı gibi işlemler yürütülüyordu.

Valiliklerde, en hassas yerlerde “cemaatin adamları” vardı…

Birçok kurumun “hibe” ve “kaynak sağlama” bölümlerinde de “cemaatin adamları” vardı…

Bütün bunlar sır değil elbet…

Ama 15 Temmuz sonrası gelişmelere bakınca, böyle olmadığını görebiliyoruz.

Belki münferit olaydır, belki sadece bazı kentlerdedir, belki de bunu fırsat bilen bazı yetkililer “ayak bağından” kurtulma telaşıyla olayı karıştırması vardır.

Çok farazi gibi görünebilir ama her kentte yaşayan, o kentte kimin ne olduğunu çok iyi bilir.

Her kurumda görevden alınanları ve alınmayanları, o kurumda çalışanlar da çok iyi bilir.

Kimin ne götürdüğünü, kimlerin hak yediğini, kimlerin hak yenmesine göz yumduğunu, kimin nerelere kaynak sağladığını veya devletin malını kimlere peşkeş çektiğini iyi bilir.

Bilmediği elbette “istihbarat” alanına giren, bilgi aktarma ve sızdırmadır…

Çok küçük bir örnek vereyim…

***

Adı bende saklı bir il milli eğitim müdürlüğü, bir yarışma açmak istiyor.

Kentin valisiyle durumu görüşüyor, yarışmanın çocuklar üzerindeki olumlu etkilerini bir bir anlatıyor…

Proje valinin çok hoşuna gidiyor.

Bütün bir kentte ve bütün okullarda heyecan yaratacak, okutacak, yarıştıracak ve güzel ödüller alınacak bir proje.

Şehre bir canlılık da gelecek, okullar bir biriyle yarışacak ve öğrenciler kazanmak için denkleriyle mücadele edecek, daha iyi okuyacak, daha iyi anlayacak ve daha iyi anlatacaklar…

Vali projeyi beğenince, “kaynak sağlayan” kişiyi çağırıyor ve durumu anlatıyor.

İl Milli Eğitim Müdürlüğünün Projesinin her adımı, “kaynak sağlayacak yetkili”ye aktarılmış oluyor.

Yetkilide “sıcak” bakıyor ve çıkıyor.

5 dakika sonra, henüz Milli Eğitim Müdürü valinin makamındayken “ilin abisi” telefonla vali beyi arıyor.

İlin abisi, az önce milli eğitim müdürü tarafından aktarılan projenin tüm detaylarını anlatarak, “falanca dernekle bu yarışmayı yapmak istiyoruz. Projemiz hazırlanıyor, onay verirseniz..” gibi şeyler söylüyor.

Vali şok halinde, milli eğitim müdürü şok halinde…

Ve o proje, cemaatin bir derneğine veriliyor…

Milli Eğitim Müdürü de inat ediyor ve o projeyi, kendi imkânlarıyla neticelendiriyor…

Şimdi görevden almalara baktığımızda, “il abileri” alınıyor ama “kaynak sağlayan” ve “kaynak istihbaratı” verenler yerinde duruyor.

Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun, 500 bin liranın cemaate aktarılmasına müsaade ettiği anlaşılıyor. Belki göz yumdu, belki öyle inandırıldı, belki de bilinçli şekilde kaynağı sağladı.

Peki o kaynağın bilgisini “uçuran” ve o kaynağın o derneğe verilmesi için prosedürü uygulamayanlar kimler?

Bu sadece Diyarbakır için geçerli değil, 81 il için geçerli…

Daha da vahimini söyleyeyim mi, bütün bu “kaynakları peşkeş çekilmesi” o ilin etkili ve yetkililerinin “bilgisi dışında” değildi, zira onların referansı da o cemaatti…

Çok karışık, çok iç içe geçmiş, çok bilinmeyenli bir denklem gibidir cemaatin kurumlarda yuvalanması ve milletin hakkını yemeye başlaması…

Bütün bunları o zaman Başbakan olan şimdi Cumhurbaşkanı koltuğunda bulunan Recep Tayyip Erdoğan’ın bilmesi zaten mümkün değil.

Ama o zaman işler öyle yürüyordu, şimdi ne kadar hata yapıldığı anlaşılmaya başlandı.

O zaman hak edenlerin hakkı yenirken, hak yiyenler cemaate mensup olanlardı ama bir de hak yenmesine göz yumanlar vardı…

Sahi onlar ne âlemde?

Tweetimden Seçmeler

Hiç kimse kusura bakmasın, Fetö örgütüne mensup olanların bu kadar çok ve bu kadar yüksek makamlarda bulunmasında hepimizin kabahati var.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi