Maden kazaları olmaz ama…

Ülkemizde maden başta olmak üzere bütün kazalar bir çırpıda kesilir ama bunun için yasalardan önce sahip olunması gereken anlayışa ihtiyaç var ve sorun, ne yazık ki o anlayış, gittikçe kötüye gidiyor.

Türkiye’de madenler başta olmak üzere işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında “bana/bize bir şey olmaz” tavrını sürdürmeyi çok seven işadamlarının olduğu bir kez daha anlaşıldı…

Ama bir başkası da anlaşıldı; madende biriken gaz değil, sızıntı değil, taşan su değil, fırsatı ganimet bilen siyasi anlayıştı…

Aslında oturduğu yerde veya yan gelip yattığı yerde ahkâm kesenleri derdi ölen işçiler değil, bir umutla madenin önünde bekleyen aileler değildi, bunu nasıl siyasi malzeme yapacağıydı ki, bu çirkinliklerin en çirkiniydi.

Ermenek'te Osman Çoksöyler, Hüsnü Çolak, Ali Haznedar, Kerim Haznedar, Mehmet Tokat, Hüseyin Çolak, İsa Gözbaşı, Bahri Üzer, Kamil Yaman, Tezcan Gökçe, Uğur İlhan, Hüseyin Gültekin, İsmail Gürses, Mehmet Baha, Mehmet Özcan, Hasan Tuncer, Recep Çiloğlu, Ömer Cansu isimleri belki tarih olacak, belki bir umut gerçeğe dönecek, belki madenin önünde bekleyen ailelerin gözyaşları, dudaklarından dökülen duaları ve kurtarma için verilen uğraşlar karşılık bulacak…

Hangisi olursa olsun, bir süre sonra unutulacak.

Kurtulan olursa mutlu ailelerin sayısı çoğalacak, kurtulan olmazsa mutsuzluğun yanında yarınların endişesiyle de boğuşan 18 aile kaderiyle baş başa kalacak.

Ama bugün söylenen sözler, başka bir anlam taşıyacak.

***

Nedendir bilmiyorum, bu tür acıları neden siyasi malzeme yaparlar, neden “bir acı olay olsa da, bize gün doğsa” beklentisiyle dumanlı havayı koklarlar?

İnsanlar, bir başkasının acısı üzerine nasıl bir beklentiye girer?

Madenin önünde bin bir umutla bekleyen gözü yaşlı aileler, henüz ne olduğunu kavrayamayan çocuklar, dünyaya yeni merhaba derken, babasız kalmış olabileceğini bile algılayamayan bebeler varken, bunların yerine “bundan ne elde ederiz” tavrı çok çirkin, çok incitici, çok onur kırcı ve çokça insanlık dışı…

Elbette her kazada, ölenle ölünmemeli, yaşayan sorumlular da cezasını bulmalı.

Daha da önemlisi yaşanan her kaza, sonrasında yaşanacakları engellemeli.

Yasal düzenleme, görülen her aksaklığa, her ihmale, her sorumsuzluğa karşı yeniden gözden geçirilmeli.

Aynı hata veya aynı sorumsuzluktan bir başkası daha ölmemeli.

Daha çok kazanma hırsıyla insanların hayatını hiçe sayanların cezaları “hafif” olmamalı, caydırıcı yönü bulunmalı…

Yasal düzenlemelerde işverenin “ödeme güçlüğü” de hesaba katılarak, “amaç işçiyi koruma” olmalı, devletin destek vermesi gereken alanlarda mutlaka desteği olmalı.

Ama iyi denetlenmeli…

***

Bütün bunları her kaza sonrası hepimiz farklı farklı şekilde söyleyip dururuz…

Ama bir de acıyı siyasi malzemeye dönüştürenleri konuşuruz…

Tıpkı terörün döktüğü kandan siyasi beklentisi olanlar gibi, yaşanan acılardan siyaset beklentisi olanlar var.

Bir de sosyal medyada yan gelip yattığı yerden ahkâm kesenler var.

Ortada bir acı var ve bu, hepsinden önemli…

Acının olduğu yerde Cumhuriyet resepsiyonlarının iptal edilmesini sorgulamak, iyi niyetli değildir.

Acının olduğu yerde, yasaları suçlamak, hükümeti eleştirmek de iyi niyetli değil…

Acı varken, sadece acı konuşulur…

Acı, mutluluğa dönüşse de, derin bir yara bırakıp gitse de, ne konuşulacaksa o zaman konuşulur.

Ülkemizde madenler başta olmak üzere, birçok işletmede çalışanın hayatına verilen değerin çok aşağılarda olduğu, ne yazık ki bilinen bir gerçek.

Aslında bu, yasal düzenlemelerle değil, insanlıkla alakalıdır.

Başkasına verdiğin değerle, cana verdiğin önemle, vicdanla, merhametle, sevgiyle, saygıyla alakalıdır.

Yasal düzenlemeyle bu tedbiri almak, yürekten gelerek yapmamanın sonucu budur.

Çünkü, yasal zorunluluk nedeniyle yapanlar, her zaman sıvışacak bir yol bulurlar.

Ne yaparsan yap, ne kadar kontrol edersen onun sonucunun da acı olması muhtemeldir.

Ne yazık ki bu değerimizi kaybettik.

Yanında çalışanların emeğiyle zengin olanlar, vefa duygusunu yitirdi.

Servetinin asıl kaynağı çalışan olan patronlar, “ne oldum” delisi olmaya başladı.

Oysa onların sağlıklı kalması, daha çok üretmesi demektir.

Çalışanın memnuniyeti, firmanın günden güne gelişmesini sağlar.

Bütün bunlar da biliniyor elbet…

En kötüsü de, biz hepsini zaten biliyoruz ve bile bile yapıyor, sonra da acılara timsah gözyaşı döküyoruz.

 

Tweetimden seçmeler

CHP ve ADD yine Atatürk heykeline çelenk koyarak cumhuriyeti geliştirdi, yücelttiler; tıpkı 90 yıldır başka hiçbir şey yapmadıkları gibi!

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi