Abdulbaki GÜNIŞIĞI

Abdulbaki GÜNIŞIĞI

ALAÜD-DEVLE BAHADIR BOZKURT BEY MÜSLÜMAN MI İDİ

Yazımın bu başlığını okuyan bütün okuyucularımın şunu söylediğini duyar gibiyim. Bu Abdulbaki bey rahmetli Bozkurt beyin Müslüman olduğunu bilmiyor mu ki , yazısının başlığını böyle yazmış. Haklısınız. Fakat bu başlığı yazmaya beni iten sebeb te işte bu başlıkta gizli.

       Aziz Türk milleti İslam ile tanıştıktan sonra uzun yıllar islamın dili Arapçadır, yok farsçadır ve bu iki dilin dışında dillerin konuşulması günahtır propagandasını yapan arap ve fars milliyetçileri tarafından kuşatılmıştır.  Taa Türkistan dan itibaren ilk önce kesif bir şekilde yapılan telkinat ve tavsiyeler ve hatta tehditler ile farsça konuşulması ve yazılması  neticesinde bu gün Türk yurtlarında Türk olduğunu söyleyen milyonlarca insan Türkçe konuşup yazamamaktadır ve hala bu yerlerde farsça eğitim bizzat bu Türkler tarafından sanki Allah (c.c) ın bir emri ve islamın olmaz ise olmazı zan edilerek uygulanmaktadır. Tabii bu dil zorlaması neticesinde ortaya Urduca, Kürtçe, Tacikçe ve benzeri karma diller çıkmış ve zaman içinde bu dilleri konuşan kardeşlerimiz kendilerini  Türk ten ayrı bir millet zan etmeye başlamışlardır. Türkistanda uzun yıllar öncesinden başlayarak, Müslüman olan insanlara, eğer şehirli iseniz farsça, alim  iseniz eserlerinizi Arapça yazmanız ve konuşmanız  vaciptir veya şarttır diye   din adına  baskı yapılmıştır.

       Bu gün Tacikistan dediğimiz devlet sınırları içinde yaşayan ve aslen Özbek olan bu insanlar konuştukları dilin kültürünü de zaman içinde benimseyerek kendilerini farsların bir kolu zan etmektedirler. Hala yemek isimleri, yer isimleri ve bilhassa insan isimleri ve tiponomileri Türk olan bu insanların iran hayranlığı onları büyük Türk kütlesinden ayırmaktadır. Anadolu da ise konuştukları karma dil yüzünden kendilerine ayrı millet oldukları fısıldanan doğu ve güneydoğumuzda yaşayan Türkmen ve Kıpçak soylu bu kardeşlerimiz ellerinde silah ile kendi kardeşlerini el için vurmaktadırlar.

       Bütün bu tespitlerimi daha önceki yazılarımda da yapmış ve yazmıştım. Fakat evlatlarımıza isim vermemiz meselesi ile, bu gün karşı karşıya kaldığımız bölücülük fitnesinin ilgisini yazmamıştım. İnsanlarda kültür bozulması, bizzat kendi çocuklarına, işyerlerine, yerlere verdikleri isimler ile başlar. İlk önce kültüründen habersiz, veya memnun olmayacak şekilde yetişmiş insanlar kendi geleceklerinin temsilcisi olan çocuklarına yabancı isimler vererek bozulmayı başlatırlar. Daha sonra bu çocuklar kendi işyerlerine ve nerede bir isim gerekli ise oraya özendikleri kültürün isimlerini vermeye başlarlar.Bu gü güneydoğumuzda ve doğumuzda yaşayan ve aslen Türk olan kardeşlerimiz, Farsçadan bozma isimleri güya Kürtçe zan etmekte ve müstakil bir isim olarak kabul edip kullanmakta ve ayrı bir millet olduklarını zan etmektedirler. Biraz düşünseler bütün bu isimlerin aslında Arapça veya farsça olduğunu, bütün rakamlarında tamamen farsça olduğunu, yeri isimlerinin bir çoğunun Türkçe ve Farsçadan bozma olduğunu göreceklerdir. Misal rojin ismini Kürtçe diye evlatlarına verenler bu ismin farsça güneş demek olduğunu ve bütün Latin dillerine geçtiğini bilmezler.Roz, Rosa, Ruz, Ruzman, v.s olarak bu ismi yazmakta mümkündür. Ruj Fransızcaya geçmiş şeklidir. Manası kırmızı demektir. Türkçe karşılığı gün, güneş ve benzeri kelimelerdir.

      Bizim kültür ve medeniyet coğrafyamız İslam coğrafyasıdır. Fakat bu coğrafyamızda her türlü Müslüman millet yaşamaktadır. Kuran-ı Hakimde Hz. Allah hiç bir müslüman millete dilinizi terk edin ve Arapça konuşun, olmaz ise farsça konuşun ve yazın diye bir emir ve yol getirmemiştir. Evlatlarınıza Arapça veya farsça isim verin dememiştir. İsmin manasının güzel olması tavsiye edilmiştir. Fakat Emeviler ve Abbasiler zamanından itibaren başlayan Araplaştırma ve iranın yüzlerce yıl yaptığı farslaştırma çalışmaları İslami kılıf içinde devam etmiş ve çocuklarına Türkçe veya başka bir dil de isim koyan Müslümanlara, bu isimler İslami isimler değildir , bu isimleri koyansanız çocuklarınızı ateşe atarsınız diye propaganda yapılmış ve buyük oranda da başarıya ulaşmışlardır. Bu başarı neticesinde Selçuklu devleti kurulduktan kısa bir zaman içinde farsça isimler ve ünvanlar ve nihayetinde fars dilini resmi dil yaparak, kendi kendisini vurmuş ve devleti kuran ve yaşatan Türkleri küstürerek ezmiş ve nihayetinde bir fars devleti haline gelip tarihten silinmiştir. Osmanlı devleti de aynı şekilde Türkler tarafından kurulup fars ve arap kültürü etkisinde kendi ayağına sıkarak en zor gününde her türlü kültür unsurlarını aldığı milletler tarafından yalnız bırakılmıştır.

         Fakat bir tek mısırda kurulan devletlerden ihşid oğulları ile Tolunoğulları kısa sürmüş, artlarından kurulan devlet-i Türk isimli devletimiz ise bu arap oyununa gelmemiştir. Bütün hanların isimleri, bütün   beylerin  ve askerlerin isimleri tamamen Türk isimleri ile sahabenin güzel isimleri olmuştur.  Türkçe isim koydukları için dinden de çıkmış olmamışlardır. Cengiz belasının İslam diyarlarına zulm ile çöktüğü yıllarda, cengizin yenilmez zan edilen ordusunu iki defa meydan muharebelerinde yenmişler ve Müslüman Anadolu Türkünün ve Müslüman Arapların daha fazla ezilmesine mani olmuşlardır.  

           İsmin Arapça olmasına karşı değilim. Manası güzel  olan ve özellikle sahabenin isimleri ile , bütün alemi senin için yarattım diyerek övülen Hz. Peygamberimizin güzel isimleri baş tacımızdır. Esma-ül Hüsna da sayılan Hz Allahın güzel sıfatları olan 99 ismi de bu güzel isimlerin başına yazabiliriz. Fakat bu isimleri kullanırken dahi iki veya üç isim vererek atalarımızın güzel hatıralar taşıyan isimlerini de çocuklarımıza vererek yaşatmamız gerekmezmi idi. İşte mısırda kurulan ve ne yazıkkı Osmanlı tarafından anlamsızca yıkılan güzel Kuman-Kıpçak boylu Türklerin kurduğu ve tarihte ikinci Türk ismini taşıyan Devlet bu düsturu devam ettirmiş ve isimleri ile hangi millete mensup olduklarını bütün dünyaya göstermişlerdir. Fakat biz bu devlete neden ise Arapların küçümsemek için kullandıkları memluk ismini layık görmüş ve o akrabalarımızın verdiği Türk isminden rahatsız olmuşuzdur. Rabbim yarattığı bir milletin dilini de yaratmıştır. Kuran da insanları millet millet böldüğünü  ve üstünlüğün takvada olduğunu söylediği ayetler ortada iken, bir milletin Müslüman olduğu için kendisini ve dilini inkar etmesini anlamak gerçekten çok zor. Bu günlerde diriliş Ertuğrul dizisini seyreden kardeşlerime soruyorum. Kaçınızın çocukları bu şehit ve gazileri ismini taşıyor.Mevlana Celalettin-i Rumi hz. Türkçe söyler isek, anadoludan Mevlana celalettin büyüğümüz, bütün eserlerini bu havanın etkisi ile farsça yazmıştır. Neden  bütün eserlerini, sadece etrafındaki bir avuç müridinin bir kısmı ile devlet erkanından olup fars asıllılar ile Farsçayı vacip bilen sahte alimler hariç hiç kimsenin anlamadığı bir dilden yazmıştır.Çünkü taa Türkistandan itibaren yapılan propaganda etkili olmuş ve ilm ehli eserlerini Arapça ve farsça yazmanın dini bir vecibe olduğunu zan etmişlerdir. O zamanlar buna karşı çıkan ve güzel Türkçemiz ile eserler yazıp dersler veren kişi ise Yes (yas, as, alan, asetin, osset,kuşha) şehrinden Türkistanın büyük kocası Ahmet olmuştur. Onu bile tanımak için Ahmet yesevi diye yazmak zorunda kaldığım için özür diliyorum. Türkçe olarak yes’e şehrinden Ahmet Koca dersek, Ahmet yesevi büyüğümüzün ilmi  eksilirmi acaba. Onu yüceltmek için pir-i Türkistan diyenler sadece Türkistanın büyük hocası deseler ilminden ne kaybeder, bu şekilde söyleyen ne kaybeder. Bu gün mevlananın eserlerini bir İranlı gayet rahat okuyup anlar iken bizler tercümesini okumak zorundayız.Bu bu gün bütün tezlerini İngilizce yazmak zorunda bırakılan üniversite hocalarımızın ileride bizlere neye mal olacaklarının bir habercisidir.

         Tarihimizden utanmamız, tarihimizi bize kazandıran atalarımızın isimlerinden utanmamız bize ne kazandırdı. Hiçbir şey kazandırmadı. Bizim isimlerimiz ertuğul, Osman gazi,Bamsı, aybike v.b  iken nelere sahip isek şimdi hiçbir hatırası olmayan isimleri evlatlarımıza verdik te ne kazandık.  Bunun neticesinde geçmişinden habersiz bir nesil yetiştirdik.Evlatlarımıza isimleri verilir iken niyet, o isimler ile müsemma olsunlardır. Laf olsun diye isim verilmez. Eski Türkler bir yiğide isim vermeden önce bir işler yapmasını  beklerler. Başardığı işlere bakarak ona isim verirlerdi. Şimdi ise biz isim verirken manasını araştırmadan, ya farsların islamdan önce Zerdüşt dininde iken yaşamış kahramanlarını veya Arapların putperest oldukları zamanda yaşayan putlarının veya mitolojilerinde yaşayan atalarının isimlerini evlatlarımıza veriyoruz. Öyle isimler varki Araplar kendi çocuklarına bu isimleri vermezler dahi. Keziban isminin yalancı demek olduğunu bilmeden binlerce kızımıza bu ismi sırf kuranda geçiyor diyerek verenler bu isimden mesuldurlar. Kız çocuklarına Sanem veya senem ve hatta şah senem ismini veren akılsızlar daha buyük vebal altındadırlar. Sanem İslam öncesi putlardan birisinin adıdır. Şahsenem ise putların şahı demektir. Alp arslan gazinin oğulları öyle fars etkisi altına girdilerki dedelerinin adı olan Alp arslan ismini key olarak değiştirdiler. Key hüsrev, key kubat isimleri kültürde ne kadar kendilerini kaybettiklerinin canlı örneği oldu.  Rüstem ve Hüsrev isimlerinin islamdan önce yaşayan Zerdüşt hatıraların isimleri olduğunu hiç sormadılar. Fakat devletlerini kuran, yıllarca küfre karşı islamın kılıcı olan dedelerinin isimlerini güya İslam adına terk etmekten imtina etmediler.

        Oğluna kaya veya taş ismini verse bir Müslümanı hemen tenkit edip, oğlunuza başka isim kalmadımı diyenler, hacer ve esved ismine hiç itiraz etmezler. Aynı manaları ihtiva etselerde Arapça olanları dini bir isim zan ederler çünkü. Yıldız ismine itiraz edenler necm ismine hiç itiraz etmezler. Farsça Serdar ismini bir İslam ismi zan edip evlatlarına verenler odabaşı ismini versen, yahu böyle isimmi olur derler. Anlamadığı dillerde , ne manaya gelir ise gelsin çocuklarına isim verenler kendi dillerinde bu isimlere karşılık gelen kelimeleri bir kere düşünseler bu isimlerin islam ile, Türk kültürü ile yakından uzaktan bir ilgisinin olmadığını bilirler. Bizde yapılan yanlış eğitimler neticesinde nerede ise Türk ismini kullanır isem dinden çıkarım diyecek kadar cahil insanlar yetişmiştir. Bu cahillerin yaptığı yanlış telkinler neticesinde bütün kurtuluşu arap ve fars isimlerinde gören yeni bir nesil yetişmiştir. Oğluna Alp arslan ismini veren bir Türkün, bu ismin sahibinin hem gazi ve hem de şehid ismi olduğunu ve haftalarca adına hutbe okutulup dua edildiğini, kendi zamanında islamın son ve tek ordusunun kumandanı olduğunu bilmeleri gerekmezmi?  Böyle kutlu bir askerin isminin kur’anda olmadığını, böyle bir şartında İslam da olmadığını bilmeleri gerekmezli. İslam ve din adına bize dayatılan bu ırkçılığın farkına varmaları gerekmezmi. Merhum  Roger garaudi , Türkiye ye geldiğinde havaalanında gazeteciler sünnet oldunuzmu, isminizi değiştirdinizmi diye sorduklarında merhum siz hala oradamısınız diyerek veciz bir  cevap vermiş idi. Anlayanlar anlamayanlara anlatsın artık.

        Ben evlatlarıma isim verir iken kendi coğrafyamızı anlatan, terk etmek ve mahzun bırakmak zorunda bırakıldığımız yurt topraklarını hatırlamak, hangi dine mensup olduğunuz unutmamak için üçer  tane isim verdim. Bu isimlerin manalarını öğrettim. Bu isimlerin geçmişimizde neler yaptığını, onların hedeflerini, onların hayatlarını anlattım. Mensubu oldukları aziz Türk milletinin kutlu bir  millet olduğunu Peygamber efendimizin övgüsüne mazhar olduğumuzu anlattım. Bu övgüye layık olmaya devam etmemiz ve peygamberimizin gösterdiği yolda yürümemiz için bu ceddimizin yaptığını yapmamız gerektiğini anlatarak büyüttüm. Tam anlatamasan da kendi isimlerini araştırdıklarında bu hayatları bulacaklarını bildiğim için bu isimleri verdim. Rabbim inşallah bu niyetime göre evlatlarımı yetiştirmeyi bana nasip etmiştir.

          Şimdi yazımın başında kullandığım merhum atamız Bahadır Bozkurt beyin ismine gelelim. Neden müslümanmı diye yazdım. Bozkurt beyin atası müslümandı. Kurdukları devlet Müslüman Türk devleti idi. Dili Türkçe idi. Ne oldu da bu kadar önemli bir ceddimizin ismini evlatlarımıza vermez olduk. Büyük devlet sahibi Bahadır Bozkurt bey , gene kendisi gibi üç büyük Türk devletinin ortasında kalmış ve hayatı bu yüzden zor geçmiş ve bu çekişmenin neticesinde şehid edilmiş bir kahramandı. Bu kahraman atamızın asıl adı ise Bahadır Bozkurt bey idi. Bu ismi veren babası da gazi idi. Oğluna bahadır bozkurt bey ismini verince islamdan çıkacağını düşünmemiş ve asla tereddüt etmemiş alim insanlardı. Sonradan öğrenme ve taklitçi, kendi kültüründen neşet almamış, uyduruk alimlerden değil gerçek alimlerden ders almış bilge kişilerdi. Kişinin adının, manasından sorulacağını bilen ve ismin kendi dillerinde olabileceğini bilen ve Arapça veya farsça olmasını şart koşanlarında niyetini bilen insanlardı. Fakat Bozkurt beyin irtihalinden sonra, devletimizin Türk kültürünü ötelemesi, özellikle mısırın fethinden itibaren eşari ekole mensup alimlerin de teşviki ile sürekli olarak yapılan telkinler neticesinde Arapça  ve farsça isimler almaya başlamaları , maraşımızda da Türkçe isimlerin terki ile unutulmada başlamıştır. Bu gün maraşımızda Alaeddin veya alaattin şeklinde yazılan, bir kısmında da Alaeddin devlet olarak görülen isimlerin sahiplerine sorulduğunda, Dulkadırlı devletinin büyük hanının ismini verdiklerini söylerler. Oysa o büyük zatın ismi Alaeddin değil, Bahadır Bozkurt beydir. İkincisi Aleeddin ismi dinin büyüğü demektir. Dulkadırlı devletinin büyük devlet olduğunu gösteren tabirde alaüddevle dir. Neden insanlar böyle bir yanlışa düşmüşlerdir. Birinci sebeb anlamadıkları dil de kullanılan isimler ve ünvanlar yüzündendir. Kişiler alaüddevle ismini Alaeddin ismi ile aynı manaya sahip insan ismi zan etmişler ve merhumun ismini yaşatmak istemişlerdir. İkincisi o büyük insanın isminin Bahadır Bozkurt olduğunu bilenler ise bu isimlerin Türkçe olmasından, ismin birisinin bir hayvan ismi olmasından korkmuş ve kıt bilgileri ile bu isimlerin İslami isimler olmayacağını düşünerek unutmayı tercih etmişlerdir. Bilseler ki Hz. Aliye (r.a) Araplar Allahın (c.c) arslanı lakabını taktıklarını, ona Haydar-ı kerrar (yani arslanların arslanı) ismini verdiklerin bu kadar yanılmazlardı. Sahabenin bazılarının isimlerinin deve yavrusu, bazıların kedi babası gibi ön adları olduğunu bilseler di kendi isimlerine bu kadar yabancı kalmazlardı.

      Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Rabbim bize utanacağımız bir milletin içinde halk etmedi. Ceddimiz, atamız, din-i mübin için, ilay-ı kelimetullah için kan vermiş, can vermiş, baş vermiş ve islamın kılıcı ünvanını hak etmiş tir. Peygamberimiz bunu bilmiş ve övmüştür. Bu övgüye mazhar olmak için atalarımız İslam yolunda istanbulu almak için nice can feda etmişler ve hadisi şerif manasını bulmuştur.Kahraman Maraşlı beylerimiz bundan böyle samimi olarak büyük devlet adamı atamızın ismini çocuklarına vermek istiyorlar ise bilsinler ki onun ismi Alaeddin bey değil. Onun ismi Bahadır Bozkurt beydir. Alaüddevle ise Devletinin ismidir ve  maalesef o zamanın özentisi ile Arapça olarak, fars cümle yapısı ile alaüddevle, yani büyük devlet demektir. Devletin ismini Arapça vermeselerdi, büyük devlet deseler olmayacakmı,  büyük olmayacakmı idi derseniz ,işte şimdide İngilizce ve diğer dillere özenen, evlatlarına verdiği ismin manasından  çok kulağa hoş gelen, kendince ilericilik kokan yabancı isimler verenler ile iş yerlerine nerede bize düşman bir millet ve kültür var ise onların uyduruk isimlerini verenler de şimdi aynı suçu işlemektedirler. Üstelik yeni isimler tıpkı farslar gibi aziz Türk milletine düşman milletlerin isimleridir.

 Kültür işte bu isimler ile gelir ve yerlinin, asılın yerini alır ve sonunda ortaya ne olduğu belli olmayan bir millet çıkar. O halde atalarımızın isimlerini çocuklarımıza verelim. Onların hizmetleri ile öğünelim. Unutmayalım ki geçmişi olmayanın geleceği olmaz. Rabbim Bahadır Bozkurtları ve onların neslinden gelecek yeni bozkurtlar ve Asenaları dininin hizmetinde nesiller olarak büyütmeyi ve islamın kılıcı olmayı nasip etsin. Her şey Rabbimin rızası içindir. Vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulbaki GÜNIŞIĞI Arşivi